Dolar (USD)
34.69
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2956.11
BIST 100
9652
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Beddua etmek caiz mi?

Beddua etmek caiz mi? Beddua etmek doğru mu? İslam dininde bedduanın yeri var mıdır? Dinimizde beddua etmenin hükmü nedir? Duanın kötüsü şeklinde tanımlanan bedduanın İslam dininde yeri var mıdır? Detaylar haberimizde...
Beddua etmek caiz mi?
05 Ekim 2019 17:01:00
Beddua etmek caiz mi? Beddua etmek doğru mu? İslam dininde bedduanın yeri var mıdır? Dinimizde beddua etmenin hükmü nedir? Duanın kötüsü şeklinde tanımlanan bedduanın İslam dininde yeri var mıdır? Detaylar haberimizde...

Beddua etmek caiz mi? Beddua etmek doğru mu? İslam dininde bedduanın yeri var mıdır? Dinimizde beddua etmenin hükmü nedir? Duanın kötüsü şeklinde tanımlanan bedduanın İslam dininde yeri var mıdır? Detaylar haberimizde...

Duanın kötüsüne beddua denir. Duanın kötüsünden maksat, duada insanların kötülüğünü istemektir.

Beddua yapmak günahtır. Kötü muamele nasıl günahsa, kötü dua da günahtır. Ne kadar kızgın olursak olalım, karşı taraf ne kadar hakkımıza girmiş ve hukukumuzu çiğnemiş olursa olsun, insanların kötülüğüne dua etmemeli, hayrına ve iyiliğine dua etmeliyiz.

Nitekim iyilik ve kötülük, aydınlık ve karanlık gibidir. İkisi bir arada bulunmaz. Biri geldiğinde diğeri gider. Hatta birinin gitmesi, diğerinin gelmesi ile olur. Kötülüğün olmaması, iyilik; iyiliğin olmaması da kötülük demektir. Öyleyse şerrinden zarar gördüğümüz birisine hayır dilemekle aslında otomatikman başımızdaki şerrin defolup gitmesini de istemiş oluruz.

Peygamber Efendimiz (asm) bedduayı yasaklıyor. Buyuruyor ki: “Kendinize beddua etmeyiniz; çocuklarınıza beddua etmeyiniz; mallarınıza beddua etmeyiniz. Dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.”

Yine buyuruyor ki: “Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap! Aleyhine de olsa hakkı söyle!”

Yine buyuruyor ki: “Birbirinize Allah’ın lâneti, gazabı ve Cehennem azabı ile lânet ve beddua etmeyiniz!”

BEDDUA KİME GİDER?

Beddua iki tarafı keskin bıçak gibidir. Boşu yoktur. Ya yapılana gider, ya döner yapana isabet eder! Yapan haklıysa, yapılan gerçekten zulmetmişse, Allah da dilerse yapılana gider. Yapan haksız ise, İlahî adalet işler, döner yapanı bulur.

Peygamber Efendimiz (asm) buyuruyor ki: “Kul, herhangi bir şeye lânet ettiğinde o lânet gökyüzüne çıkar. Semanın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, girecek yer bulamaz da lânet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lânete lâyık ise onda kalır, değilse lânet edene döner.”4

Beddua yerine dilini duaya çeviren kişi ise kazanır. Şeytanın da telkinatıyla tam “Allah belanı versin!” sözü dilinin ucuna gelmişken, çevirip şeytanı ters köşeye yatırıp, “vermesin!” sözünü söylemekle kişi hem Allah’ın adaleti yanında, hem Allah’ın rahmeti, hem Allah’ın muhabbeti nezdinde kazanır.

Dolayısıyla dilimizi bedduaya alıştırmamak en iyisidir.

BELÂ TEK KİŞİDE KALMAZ

Kötülük gördüğümüz birisine inayet-i İlahiyeden ceza verilmesini istiyorsak, onun af ve ıslah edilmesini istemek, ona bela okumaktan çok daha hayırlıdır. Çünkü bela okumakla öncelikle dilimiz bedduaya alışır. Adama bela geldiğinde bizim bir kazancımız da olmaz. Bununla beraber, bu beladan onun şahsından başka çoluk çocuğunun ve toplumun da zarar görmesi söz konusu olabilir.

Ama onun affını ve ıslah edilmesini dilediğimizde bu kötülükten hem biz kurtuluruz, hem o kendisi kurtulur, hem ailesi, hem toplum kurtulur. Yok affedilmezse zaten İlahî adalet onun yakasına er ya da geç yapışır.

Hz Ömer (ra) anlatıyor: “Resulullah (asm) döneminde El-Hımâr lakabıyla tanınan bir şahıs vardı. Latifeleriyle sık sık Rasulullah’ı güldürür, eğlendirirdi.

Bir defasında El-Hımâr içki içtiği için Peygamber Efendimiz kendisine ceza verdi. Bunu gören bir kimse: “Allah ona lânet etsin!” diye lânet okudu.

Bunu duyan Resulullah Efendimiz (asm):

“Ona lânet etmeyin! O Allah ve Resulünü seviyor.” Buyurdu.5

Bediüzzaman Hazretleri kendisine yalan ve iftira atan ve adaletin tahakkukuna imkân vermeyen savcıya bir defasında beddua etmek üzereyken, pencerenin önünden küçük bir kız çocuğu geçiveriyor.

“Bu çocuk kimindir?” diye soran Bediüzzaman’a, “Savcının küçük kızıdır” diyorlar. Bunun üzerine Bediüzzaman, bu küçük kızcağıza şefkatinden, babasına beddua etmekten vazgeçiyor.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin