Dolar (USD)
33.98
Euro (EUR)
37.61
Gram Altın
2728.37
BIST 100
9771.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

BAŞBAKAN TERS KÖŞE YAPABİLİR

Başbakan Erdoğan'la Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı konusunda kriz yaşayacakları yönündeki beklentilerin hayal ürünü olduğunu vurgulayan yazar Hasan Karakaya, " Erdoğan kararını parti tabanı ve milletiyle paylaşarak verecektir. Fakat kendisinin de ifade ettiği gibi, her an herkesi ters köşeye yatırabilir" dedi.
BAŞBAKAN TERS KÖŞE YAPABİLİR
05 May 2014 10:25:00
Başbakan Erdoğan'la Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı konusunda kriz yaşayacakları yönündeki beklentilerin hayal ürünü olduğunu vurgulayan yazar Hasan Karakaya, " Erdoğan kararını parti tabanı ve milletiyle paylaşarak verecektir. Fakat kendisinin de ifade ettiği gibi, her an herkesi ters köşeye yatırabilir" dedi.

Söyleşi: Özlem DOĞAN

[email protected]

Yerel seçimlerden sonra ülkenin yükselen tansiyonu normale dönse de, Türkiye'nin değişen gündemine damga vuran olaylar zincirine her an bir yenisi ekleniyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın da bulunduğu bir toplantıda yaptığı konuşmadaki sert çıkışı günlerce basının ve kamuoyunun en çok tartıştığı konu oldu. Başbakan'ın 1915 olaylarına yönelik taziye mesajı, Fethullah Gülen'in iade talebi ise önemli gündem maddelerinden yalnızca bir kaçını oluşturuyor. Akit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden paralel yapıya, Türkiye'de vahşice işlenen çocuk cinayetlerinden başkanlık sistemine dair ülkede olup biteni konuştuk.

Ak Parti 17 Aralık darbesine rağmen yerel seçimlerden zaferle çıkmanın huzurunu yaşıyor. Sizce paralel yapı ve bağlantılı olduğu güç odaklarının hedefi sadece iktidar mıydı, yoksa tekrar iktidarı ele geçirmeyi mi hedefliyordu?

Türkiye'nin son 150 yıldır başına bela olan İttihat ve Terakki zihniyeti var ve bu zihniyet Osmanlı topraklarının küçülmesinde önemli rol oynadı. Bunlar egemen ve buyurgan bir sınıf. Hiçbir zaman yönetimi elinden bırakmak istemedi ve iktidara kim geldiyse onların elinde oyuncak oldu. Fakat Recep Tayyip Erdoğan'ın 2003'ten bu yana hükümet etmesiyle bu hesapları bozuldu. Erdoğan'la birlikte Türkiye'de çok şey değişti. En önemlisi de bu buyurgan sınıfı, bu sivil görünümlü askeri vesayeti ortadan kaldırmak için verdiği mücadeledir. Ama kolay olmadı. 2008'e kadar AK Parti ister istemez birileriyle denge hesapları gütmek zorundaydı. 2008'den itibaren tamamen bu boğaz lobilerinden, faiz ve vaiz lobilerinden kurtulmak için düğmeye bastı. 17 Aralık operasyonu da bunun bir sonucudur. İktidar elden gidiyor diyerek bir anlamda haçlı kuvvetleri birleşip Ak Parti'ye karşı savaş açtılar. Faiz ve vaiz lobisi anlaşarak; " 15 Ocak 2014'te Ak Parti diye bir parti, Başbakan Erdoğan adlı biri kalmayacak" dedi. Bu hesabın içindeydiler ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Erdoğan millete dayanarak, milli irade doğrultusunda hareket ederek bununda üstesinden geldi.

BOŞ TENEKE SES ÇIKARIR

Yerel seçimde halkın verdiği mesajı, paralel yapı ve ittifak kurduğu diğer güçler doğru okuyabildi mi?

Aslında onlarda 30 Mart yerel seçimleri öncesinde de kendi güçlerinin ne kadar olduğunu biliyordu. Dolu teneke ses çıkarmaz. Boş tenekeye vurduğunuz zaman çok gürültü çıkarır. Cemaatte çok ses çıkardı ama sonuç ortada. Cemaatin yüzde 1'lik kesimiyle yapabileceği operasyon ancak bu kadardı. Bununla birlikte mücadeleye son vermiş değiller. Sızdıkları devlet kademelerinde hala 'Ne Yapabiliriz'in düşüncesi içindeler. Birçok insanı yıldırıp onlara mobbing uygulamaya, korkutup sindirerek yerlerine adam yerleştirmeye devam ediyorlar.

Paralel yapının şu anki sessizliği bir toparlanma sürecinin habercisi olarak görülebilir mi?

Onlar şu an sindiler, araziye uydular ve kimliklerini neredeyse silme çabası içine girdiler. Paralel yapı kurulduğundan beri hiçbir zaman açıktan çalışıp kimseyi göğsünden bıçaklamadı. Herkesi sırtından hançerlediler. Yönü kıblede, alnı secdede Müslümanlara yaptığı zulmü başka kimseye yapmadılar. Hıristiyanlarla ya da başka dinlerle diyalog kurdular ama bu ülkenin Müslümanlarıyla diyalog kurmaktan kaçındılar. Ama bunu açıktan yapmadılar. Yüzümüze karşı dost görünüp arkamızdan hançerlediler. 17 Aralık'la 30 Mart arasında açıktan ne yaptılarsa bu eylemleri sinsice gerçekleştirmeye devam edecekler. Özellikle Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığına aday olursa bu çalışmalarını sürdüreceklerdir. Maalesef bunları da devletin imkanlarıyla devam ettiriyorlar. Yurtdışına asker, polis, öğretim üyesi olarak giderek Türkiye aleyhindeki lobilere malzeme taşımakta üstlerine yok. Buna en son örnek; Dışişleri Bakanlığı'ndaki belki de Türkiye'nin istiklalini ilgilendiren gizli görüşmeyi dinleyerek basına sızdırdılar. Bunlara karşı uyanık olup fırsat vermemek gerek. Başbakan'ında dediği gibi; bir an önce inlerine girmek lazım.

Fethullah Gülen'in iadesi yönünde hukuki bir süreç başlatılırsa neticesi ne olur? ABD böyle bir süreçte Gülen'i iade etmeye razı olur mu?

Fethullah Gülen'in iade edilebilmesi için hukuki bir süreç gerekiyor. Soruşturma neticesinde dava açılacak ve duruşmalara Gülen'in gelip gelmediğine bakılacak ki elbette katılmayacaktır. Gelmediği zamanda mahkeme tutuklama kararı çıkaracak. Bu tutuklama kararını Adalet Bakanlığı ABD'ye bildirdiği takdirde ya Gülen iade ya da sınır dışı edilecektir. Belirtmek isterim ki, kapitalist Amerika'nın gözünde kutsal diye bir şey yoktur. Onun için tek kutsal şey para ve Amerika'nın çıkarlarıdır. Eğer Gülen'le bağlantılarının Türkiye ile ilişkilerini bozduğuna inanıyorsa Gülen'i gözden çıkarır. Ama bence başka bir orta yol bulabilirler ve "Biz kovmuş olamayalım sen buradan git" diyebilirler. Gelen haberlere göre Gülen'e yeni bir ülke aranıyor. Bu ülke Güney Afrika mı olur, Kanada mı olur yoksa başka bir ülke mi olur orasını bilemiyoruz ama Türkiye'ye döneceğini sanmıyorum.

ERDOĞAN VE GÜL'Ü TANIMIYORLAR

Bazı kesimler tarafından Erdoğan ve Gül arasında gerilim havası varmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkındaki öngörüleriniz nelerdir?

Türkiye'de bazı medya organları ve siyasi kulislerde Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül'ün bu konuda birbirlerine girip kapışacakları ve neticesinde bir kriz çıkacağı yönünde bir beklenti var. Bu beklenti içinde olanların Erdoğan ve Gül'ü tanımadığı gayet açık. Eğer tanısalardı, Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında böyle bir pürüzün çıkacağını beklemenin abesle iştigal olacağını bilirlerdi. Çünkü onların arkadaşlıkları sıradan dostluk ya da menfaat beraberliği değil. Onlar kutlu bir dava için yola çıktılar ve o yolda yürümeye devam ediyorlar. Aralarında elbette istişare edeceklerdir. Erdoğan tabanıyla ve milletle bunu paylaşacak ve kararını verecektir. Geçenlerde kendisinin de dediği gibi her an herkesi ters köşeye yatırabilir ve "Ben köşke çıkmıyorum ve Başbakan olarak kalıyorum" diyebilir. Bu ihtimali de göz ardı etmemek lazım.

Anayasa Mahkemesi'nin 52. Kuruluş Yıldönümünde yapmış olduğu açılış konuşmasında hükümeti eleştiren AYM Başkanı Haşim Kılıç sizce bu sert çıkışı neden gerçekleştirdi?

Başbakan için despot ve diktatör diyorlar. Bu ne biçim diktatör ki, misafir gittiği yerde adeta azarlanıyor. Haşim Kılıç'ın o tavrı ile alakalı olarak Başbakan "Anayasa Mahkemesini dinliyorlar" diyerek bir mesaj vermek istedi. Haşim Kılıç'ın da bir kaseti olduğundan o konuşmayı yapmak zorunda kaldı gibi bir izlenim uyandı. Ben uzun yıllardır kendisini takip eden biri olarak söyleyebilirim ki; Haşim Kılıç'ın geldiği ve durduğu yer sağlam bir yerdir. Ama öyle sanıyorum ki ailesiyle ilgili bir problem var. Paralel yapı bazı bilgileri şantaj malzemesi olarak kullanmış olabilir. Bunun dışında Haşim Kılıç bugüne kadar birey olarak demokrat ve özgürlükçü bir tavır takındı. Her ne kadar bazı parti kapatma davalarında evet oyu kullanmış olsa da.

Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Prof. Ali İhsan Dokucu hakkında paralel yapıdan olduğuna dair bazı iddialar gündeme getirdiniz. Daha sonrada aksini düşündüğünüze dair bir yazı yazdınız? Fikrinizin değişmesine ne sebep oldu?

Benim asıl hassasiyetim Dursun Odabaşı hocadan kaynaklandı. 1998 yılında Hoca Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi dekanıyken başörtüsü için el ele eylemine katıldığı için bizzat YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün emriyle akademik unvanı alınarak üniversiteden atıldı. O dönemde Dursun hoca büyük bir bedel ödedi. Yine de boyun eğmedi. Başbakan bu tavrını ödüllendirerek Dursun Hoca'nın atıldığı üniversitesinin kampüsüne onun adını verdirdi. İşte bu olaydan yola çıkarak hocayı çok iyi tanıdığım için bu adamı görevinden alacak adam bizden olamaz diye düşündüm ve malum yazımı yazdım. Ali İhsan Dokucu'nun arkadaşları arayarak 'Böyle bir şey yok, hoca bizdendir' dediler. Aleyhte konuşanlarda oldu. Nitekim bende dostlarından edindiğim bilgiler doğrultusunda paralelci olmadığına inanıyorum ama ne kadar paralelcilerin etkisindedir ama onu da kendisine bırakıyorum.

ASIL KATLİAM TÜRKLERE UYGULANDI

Erdoğan'ın 1915'teki Ermeni Tehciri dolayısıyla ilk defa TC Başbakanı olarak taziye mesajı yayınlamasıiç ve dış kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Siz taziye mesajını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başbakan Tayyip Erdoğan Ermeni Diasporasına adeta 99 yıllık bir gol attı. Bu konu bugüne kadar hep istismar ediliyordu. Her yıl aynı tarihte ABD başkanı soykırım mı, felaket mi diyecek diye tetikte bekliyorduk. Erdoğan sadece Ermenilere taziyede bulunmadı, bu taziye mesajında Osmanlı vatandaşı Ermeniler ve diğer uluslarda var. Bununla birlikte 1915 olayları sırasında yaşanan katliamlarda ölen Türklerin sayısı Ermenilerden çok daha fazladır. Asıl katliam Türklere uygulanmıştır. Ermeni Diasporası taziye mesajını elbette hoş karşılamadı çünkü ellerinden büyük bir koz alındı. Ama bu taziye açıklaması başta Amerika olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde de flaş haber olarak girildi ve olumlu olarak karşılandı. Ama en önemlisi Türkiye'de yaşayan Ermenilerden destek görmesidir ve de öyle oldu.

Türkiye'yi uzun yıllardır işgal eden ve köklü bir çözüme ulaştırılamayan Kürt meselesine dair hükümetin çalışmaları devam ediyor. Sizde akil insanlar listesinde yer aldınız. Çözüm sürecine yönelik beklenti ve görüşleriniz nelerdir?

İnsanların en büyük açmazı diyalog eksikliğidir. Eğer yüz yüze gelip, sıkılı yumrukları gevşetip tokalaşmayı becerseler arada hiçbir sorun kalmayacağını düşünmüyorum. İnsanlar bilmediklerinin düşmanıdır. Türk anaları gibi Kürt anaları da artık ağlamak istemiyor. Fakat insanlar, özellikle milliyetçi kesim çözüm süreciyle ne amaçlandığını bilmiyor. Topraklarında yaşayan tüm milletleri barış içinde bir çatı altında toplayarak Misak-ı Milli sınırlarına egemen olmak isteyen yeni bir Türkiye kuruluyor. Bunu da Başbakan'ın gerçekleştirebileceğine inanıyorum. Bu süreç atlatıldıktan sonra Türk milletiyle Kürt milleti kucaklaşacak, tıpkı Çanakkale'de koyun koyuna yattığı gibi.

* Osmanlı tarihine bakacak olursak bizi hep padişahlar yönetmiş. Bu yüzden başkanlık sistemi milletin genlerine aykırı değil. Her ne kadar başkanlık sistemini padişahlık ve diktatörlük sistemi olarak görülse de, Obama Amerika'da pek de rahat olmasa gerek. Herhangi bir kararı, kanunu kongreden ya da temsilciler meclisinden çıkarabilmek için göbeği çatlıyor. Yani bu sistem her dediğini yaptıran bir sistem değil.

* Tayyip Erdoğan gibi karizmatik bir lider varken acaba aynı karizmatik değerde bir lidere ihtiyaç var mı? Erdoğan varsa ikinci bir Erdoğan'a Başbakan olarak gerek var mı? Bu noktada Cumhurbaşkanıyla uyumlu çalışan bir Başbakan gerekir. Bu tür adaylarda Ak Parti içinde mevcut. Hepsi bulundukları yeri Erdoğan'a borçludur. Bu yüzden Erdoğan'ın söylediklerini uygulamaktan imtina etmeyeceklerdir.

* Bir zamanlar boğaz köprüsünde intiharlar yoğundu çünkü intiharları canlı yayına veriyorlardı ve o dönemde köprü intiharları oldukça artmıştı. Aynı şey çocuk cinayetleri için de geçerli. Bu haberler yayımlandıkça kanıksanmaya ve normalleşmeye başlıyor. Bu yüzden bir medya mensubu olarak medyayı suçluyorum.

*İslam coğrafyasındaki Müslümanların sorunları o kadar birikmiş ki bunlara çözüm bulmak Türkiye'ye kaldı. Başbakan hangi biriyle uğraşsın? 683 kişinin idam kararı açıklandı. Ama daha önceki idam kararlarının çoğunun müebbete çevrildiğini belirtiyorlar. Biz de neredeyse buna bayram edeceğiz. Halbuki adeta ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar.