Dolar (USD)
33.99
Euro (EUR)
37.82
Gram Altın
2820.22
BIST 100
9577.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Arabistan, Türkistan, Kürdistan ve İran

Arabistan, Türkistan,  Kürdistan ve İran
15 Şubat 2014 01:00:00

Ortadoğu, Asya ve Afrika başta olmak üzere bir çok ülkelerde bir buçuk milyar civarında Müslüman nüfusu var. Arap, Türk, Kürt, Fars ve bunlarla beraber yaşayan bir çok milletler birbirine komşu ve kesintisiz bir coğrafyaya sahip olduklarından, çok büyük siyasi ve ekonomik bir avantaja sahiptirler.

Böylesine devasa bir coğrafyada, Müslüman ülkelerin siyasi dağınıklığı sebebiyle varlık içinde yokluğu, çokluk içinde yalnızlığı birlikte yaşıyorlar. İslam düşmanlarının az bir kuvvetle Müslümanları mağlup etmelerinin en büyük sebeplerinden biri Müslümanların bölünmesi ve nerede ise her ülkenin tek başına kalarak yalnızlaşmasıdır.

Aynı zamanda her bölünme: birleşmesi adeta imkansız bir ayrılığı da beraberinde getirmiştir. Müslümanların başında bulunan idareciler bazen bir araya gelseler de, İslami prensiplere göre hareket etmeyip bazıları Amerika veya batı, bazıları Rusya, bazıları da başkalarına bağımlı olduklarından, bağımsız gibi görünseler de, bağımsız olmadıklarını siyasi ve ekonomik yapıları açıkça ortaya koyuyor.

Müslümanların parçalanmışlığı sebebiyle ittifakını yitirmiş ve zayıf düştüklerinden İslam düşmanları ya fiili veya siyasi yollardan fırsat bulduklarında bir bir İslam ülkelerini işgal ederek, vahşi, gaddar ve zalimane icraat yapıyorlar.

Asrımız haçlı seferlerinin en azgınlarına şahit olmaktadır.

Başta Amerika olmak üzere haçlılar Irak'ta bir buçuk milyon Müslüman'ı kadın çocuk demeden katletmekle kalmayıp Müslümanların mallarını ya hırsız gibi çalarak veya vahşi usullerle gasp etmekten çekinmiyorlar

Fransızlar da önceden Cezayirde bir buçuk milyon Müslüman'ı katletmişti.

l990 lı yılların başında Ruslar Afganistan'a girip mağlup olmuşlar , Ruslar çıktıktan sonra bu defa Amerika ve müttefikleri bu ülkeyi işgal etmişlerdir. Çeçenistan da Rusya'nın vahşetinden henüz kurtulmuş değil.

İdam edilen Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin başta Amerika ve batılıların desteğini arkasına alarak sekiz yıl İran'la savaşmıştır. Her iki ülke de birbirlerine karşı ne mağlup ne de galip gelmişlerdir. Bu savaş nedeniyle her iki ülkenin askeri ve ekonomik imkanları tamamen yok edilmese de işe yaramaz hale gelmiştir.

Sudan sessiz sedasız çoktan ikiye bölündü bile. Afrika'nın bir çok ülkelerinde Müslümanlara karşı acımasızca saldırılar devam ediyor.

Mısırda son darbe girişimi sonucunda Mısırın meşru Devlet Başkanı Mursi alaşağı edilmiş, bu darbeden sonra ise, her gün İsrail tarafından öldürülen Filistin halkına yardım yapılan kapıların bizzat Mısır darbecilerinin eliyle kapatılıyor Filistin halkına aralıksız zülüm, işkence ve ihanet ediliyor.

Şunu da çok iyi bilelim ki Suriye'deki iç savaşı bitirmekle ilgili Cenevre toplantısında az da olsa iyileştirmeler görünse de, bu toplantılardan sonra alınacak kararlarla yine gözlerimiz boyanacak, batılıların Suriye'deki iç savaşı bitirmek gibi samimi bir niyetleri asla olmayacaktır.

Müslümanlar birbirlerine ne kadar zarar verirse, kafirler o kadar memnun olup ve ekmeklerine yağ sürülecektir.

Bir zamanlar Endülüste yaşayan Müslümanların imha edildiklerini nasıl göz ardı edebiliriz.

Müslümanların ihtilafı sebebiyle kafirlerin Harem-i İslam'a girmesine adeta yardımcı olup,

Merhum Mehmet Akifin "Değmesin mabedime namahrem eli " diyen feryadını anlamamak büyük bir gaflettir.

Türki Cumhuriyetlerinin de durumu Araplardan pek farklı görünmemektedir. Mesela Azerbaycan'ın bir kısım topraklarını batılıların desteğiyle işgal eden Ermenilere karşı Türki Cumhuriyetlerinin Azerbaycan'a yardım etmemelerinden dolayı Ermenilere karşı mağlubiyetine ve hem de yalnız kalmasına sebebiyet vermiştir.

Son zamanlarda Güney Kıbrıs Rum kesimi ile İsrail İşbirliği yaparak , Akdenizde bulunan petrol veya doğalgaz nedeniyle İsrail Güney Kıbrıs'ın bir müttefiki bir parçası olarak Kıbrıs konusunda müdahil ve hatta söz sahibi olma durumuna gelebilir.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi her İslam ülkesine gittiğimizde pasaport çıkarıp vize almak zorundayız.Tıpkı Amerika veya İsrail'e ve daha başka ülkelere gider gibiyiz.

Ka'be ümmetin olduğu halde hac farizası için bile Suudi Arabistan'a pasaport ve vize alarak gidiyoruz.Irak Kürdistan'ına da aynı şekilde gidiyoruz.

Kuzey Kıbrıs ve Gürcistan gibi bazı ülkelere nüfus cüzdanı ile gidebiliyoruz. Ancak bu ülkelere de gidip gelirken gümrük kontrolleri yapılmaktadır.

İslam birliği olmayınca ırklar arasındaki birlik sağlanamıyor Ne Araplar ne de Türkler bu kadar katı olan milliyetçi söylem ve uygulamalarına rağmen kendi aralarında bir araya gelemiyorlar.

Gücümüz ihtilafta değil ittifaktadır İhtilaf vücudun dağılması gibidir. Vücudun azaları ittifak etmese vücut dağılır hayatı da söner.

"Milliyetimiz bir vücut, ruhu İslamiyet aklı Kur'an ve imandır."

Müslümanları bir araya getirmek için ırk ve mezheplerle ilgili taassup ve gebermiş istibdadı bir kenara bırakıp, insaniyeti Kübra olan İslamiyetle mücehhez, ve hürriyet'i şeriyye ile süslenip arzı endam etmemiz İlahi emirdir.

Müslümanların bir araya gelerek üçüncü bir siyasi blok oluşturmaları gerekir.

Bu taleplerimiz bir gün neden hakikate dönüşmesin, yeter ki bizler fiili ve kavli dualarda bulunup, başımızdakileri ısrarlı bir şekilde İlahi fermana davet edelim.

Bir anda gökyüzünü bulutlarla doldurup rahmet olan yağmur tanelerini cansız toprakla bir izdivaç haline getiren ve o topraktan da iki yüz bin kadar nebatata hayat verip ihya eden Allaha yakın olsak hangi güç bize mukavemet edebilir ..

İlahi kudretin nazarında: her zaman kış ve karanlık olmaz, her kışın bir baharı her leylin bir neharı mutlaka vardır.

İlahi rahmet geçmişte olduğu gibi yine gelebilir. Çünkü: halk ve icad O'na aittir. Tıpkı Hz. İbrahim (a,s)en zor bir imtihan olan ateşe atıldığında, ateşle sınanan imtihanı başarıyla vermiş olan o Peygamberin yapmış olduğu halis duayı kabul ederek, Hz. İbrahim (a.s.) için her şey bir son gibi görünürken, mucize-i kudret alemi tersine çevirmiş, ortalık gül ve gülistan olmuştur.

Hz. Peygamber (a,s,m) Uhud savaşının mağlubiyetinden sonra gelecekteki fütuhatların müjdesini vermiş, rahmet-i ilahiye, zamanı gelince bu fütuhatları gerçekleştirmek için bütün maniaları ortadan kaldırmıştır.

Hz. Peygamberin (a.s.m.) bir talebesi ve asrın allamesi olan Bediüzzamanın dediği gibi "Evet ümit var olunuz! Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda İslam'ın sedası olacaktır"

Evet bu müjde elbet boşuna değildir,

Abdulkadir İkbal