Dolar (USD)
34.66
Euro (EUR)
36.45
Gram Altın
2951.79
BIST 100
9659.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ankebut suresi kaç ayettir?

Ankebut suresi hidayet rehberimiz son mukaddes kitap Kuranı Kerimde 29. suredir. Mekke döneminde nazil olan Ankebut suresi adını 41. ayetinde geçen Ankebut kelimesinden almıştır. Ankebut suresi 69 ayettir. Ankebut örümcek anlamına geliyor. Peki Ankebut suresi kaç ayettir? Ankebut suresi okunuşu ve anlamı nasıldır? Ankebut suresi Arapça ve Türkçe okunuşu nasıldır? Son mukaddes kitap Kuranın 29. suresi olan Ankebut suresine dair detaylı bilgiler haberimizde...            
Ankebut suresi kaç ayettir?
16 Şubat 2020 10:08:00
Ankebut suresi hidayet rehberimiz son mukaddes kitap Kuranı Kerimde 29. suredir. Mekke döneminde nazil olan Ankebut suresi adını 41. ayetinde geçen Ankebut kelimesinden almıştır. Ankebut suresi 69 ayettir. Ankebut örümcek anlamına geliyor. Peki Ankebut suresi kaç ayettir? Ankebut suresi okunuşu ve anlamı nasıldır? Ankebut suresi Arapça ve Türkçe okunuşu nasıldır? Son mukaddes kitap Kuranın 29. suresi olan Ankebut suresine dair detaylı bilgiler haberimizde...            

Ankebut suresi hidayet rehberimiz son mukaddes kitap Kuranı Kerimde 29. suredir. Mekke döneminde nazil olan Ankebut suresi adını 41. ayetinde geçen Ankebut kelimesinden almıştır. Ankebut suresi 69 ayettir. Ankebut örümcek anlamına geliyor. Peki Ankebut suresi kaç ayettir? Ankebut suresi okunuşu ve anlamı nasıldır? Ankebut suresi Arapça ve Türkçe okunuşu nasıldır? Son mukaddes kitap Kuranın 29. suresi olan Ankebut suresine dair detaylı bilgiler haberimizde...

Kuran'ı Kerim'in 29. suresi olan Ankebut suresi Mekke döneminde inmiştir. Ankebut suresi 69 ayettir. Ankebut suresi adını 41. ayette geçen 'elAnkebût' kelimesinden almıştır. Ankebût, örümcek demektir.

Fazileti : Dârekutnî’nin Sünen’inde (II, 64) nakledilen bir hadise göre Hz. Âişe, “Resûlullah aleyhisselâm, güneş ve ay tutulmalarında dört rükûlu, dört secdeli iki rek‘at namaz kılar, bu namazın ilk rek‘atında Ankebût veya Rûm sûresini, ikinci rek‘atında Yâsîn sûresini okurdu” demiştir.

Kısaca Konusu : Ankebût sûresinin ana konusu, doğru inanca sahip olmak ve bu minval üzere yaşamaktır. Sûre insanoğlunun başı boş yaratılmadığını, Allah karşısında sorumlu olduğunu, dolayısıyla bir imtihan hayatı yaşadığını bildiren âyetlerle başlar ve Allah’ın gerçek müminlerle münafıkları mutlaka birbirinden ayıracağını bildirir. Daha sonra Nûh, İbrâhim, Lût ve Şuayb peygamberlerle Âd ve Semûd kavimlerinin yanı sıra Mûsâ ile ilgili kıssaların ibret alınması gereken yönleri özetlenir. Namazın mahiyeti ve ahlâkî yararları hatırlatılır. Mekke putperestlerinin Hz. Peygamber ve Kur’an’la ilgili kuşkuları ve itirazları cevaplandırılır; onların iman konusunda içine düştükleri çelişkilere değinilir. Allah yolunda içtenlikle çaba gösterenlere Allah’ın destek ve yardımını müjdeleyen âyetle son bulur.

ANKEBUT SURESİ OKUNUŞU

Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif Lâm Mîm.

2: E hasiben nâsu en yutrekû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn(yuftenûne)

3: Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le ya’lemennellâhullezîne sadakû ve le ya’lemenel kâzibîn(kâzibîne)

4: Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti en yesbikûnâ, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne)

5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu)

6: Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihî), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne)

7: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffiranne anhum seyyiâtihim ve le necziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn(ya’melûne)

8: Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi husnâ(husnen), ve in câhedâke li tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ, ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)

9: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nudhılennehum fîs sâlihîn(sâlihîne)

10: Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi fe izâ ûziye fîllâhi ceale fitneten nâsi ke azâbillâh(azâbillâhî), ve le in câe nasrun min rabbike le yekûlunne innâ kunnâ meakum, e ve leysallâhu bi a’leme bi mâ fî sudûril âlemîn(âlemîne)

11: Ve le ya’lemennallâhullezîne âmenû ve le ya’lemennel munâfikîn(munâfikîne)

12: Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûttebiû sebîlenâ velnahmil hatâyâkum, ve mâ hum bi hâmilîne min hatâyâhum min şey’(şey’in), innehum le kâzibûn(kâzibûne)

13: Ve le yahmilunne eskâlehum ve eskâlen mea eskâlihim ve le yus’elunne yevmel kıyâmeti ammâ kânû yefterûn(yefterûne)

14: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmâ(âmen), fe ehazehumut tûfânu ve hum zâlimûn(zâlimûne)

15: Fe enceynâhu ve ashâbes sefîneti ve cealnâ hââyeten lil âlemîn(âlemîne)

16: Ve ibrâhîme iz kâle li kavmihî’budûllâhe vettekûh(vettekûhu), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne)

17: İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne ifkâ(ifken), innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rızkân, febtegû indallâhir rızka va’budûhu veşkurû leh(lehu), ileyhi turceûn(turceûne)

18: Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu)

19: E ve lem yerev keyfe yubdiullâhul halka, summe yuîduh (yuîduhu), inne zâlike alallâhi yesîr(yesîrun)

20: Kul sîrû fîl ardı fânzurû keyfe bedeel halka, summallâhu yunşîun neş’etel âhıreh(âhırete), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)

21: Yuazzibu men yeşâu ve yerhamu men yeşâ’(yeşâu), ve ileyhi tuklebûn(tuklebûne)

22: Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ardı ve lâ fîs semâi ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin)

23: Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun)

24: Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrıkûhu fe encâhullâhu minen nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne)

25: Ve kâle innemettehaztum min dûnillâhi evsânen meveddete beynikum fîl hayâtid dunyâ, summe yevmel kıyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’dın ve yel’anu ba’dukum ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne)

26: Fe âmene lehu lût (lûtun) ve kâle innî muhâcirun ilâ rabbî, innehu huvel azîzul hakîm(hakîmu)

27: Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihîn(sâlihîne)

28: Ve lûtan iz kâle li kavmihî innekum le te’tûnel fâhışete mâ sebekakum bihâ min ehadin minel âlemîn(âlemîne)

29: E innekum le te’tûner ricâle ve taktaûnes sebîle ve te’tûne fî nâdîkumulmunker(munkere), fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû’tinâ bi azâbillâhi in kunte mines sâdikîn(sâdikîne)

30: Kâle rabbinsurnî alel kavmil mufsidîn(mufsidîne)

31: Ve lemmâ câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ, kâlû innâ muhlikû ehli hâzihil karyeh(karyeti), inne ehlehâ kânû zâlimîn(zâlimîne)

32: Kâle inne fîhâ lûtâ(lûten), kâlû nahnu a’lemu bi men fîhâ le nunecciyennehu ve ehlehû illemreetehu kânet minel gâbirîn(gâbirîne)

33: Ve lemmâ en câet rusulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’ân, ve kâlû lâ tehaf ve lâ tahzen, innâ muneccûke ve ehleke illemreeteke kânet minel gâbirîn(gâbirîne)

34: İnnâ munzilûne alâ ehli hâzihil karyeti riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne)

35: Ve lekad tereknâ minhâ âyeten beyyineten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne)

36: Ve ilâ medyene ehâhum şuayben fe kâle yâ kavmi’budûllâhe vercûl yevmel âhıre ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne)

37: Fe kezzebûhu fe ehazethumur recfetu fe asbehû fî dârihim câsimîn(câsimîne)

38: Ve âden ve semûde ve kad tebeyyene lekum min mesâkinihim, ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli ve kânû mustebsırîn(mustebsırîne)

39: Ve kârûne ve fir’avne ve hâmâne ve lekad câehum mûsâ bil beyyinâti festekberû fîl ardı ve mâ kânû sâbikîn(sâbikîne)

40: Fe kullen ehaznâ bi zenbih(zenbihi), fe minhum men erselnâ aleyhi hâsıbâ(hâsıben), ve minhum men ehazethussayhah(sayhatu), ve minhum men hasefnâbihil ard(arda), ve minhum men agraknâ, ve mâ kânâllâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne)

41: Meselullezînettehazû min dûnillâhi evliyâe ke meselil ankebût(ankebûti), ittehazet beytâ(beyten) ve inne evhenel buyûti le beytul ankebût(ankebûti), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne)

42: İnnallâhe ya’lemu mâ yed’ûne min dûnihî min şey’(şey’in), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu)

43: Ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâs(nâsi) ve mâ ya’kıluhâ illel âlimûn(âlimûne)

44: Halakallâhus semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), inne fî zâlike le âyeten lil mu’minîn(mu’minîne)

45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne)

46: Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne)

47: Ve kezâlike enzelnâ ileykel kitâb(kitâbe), fellezîne âteynâ humul kitâbe yu’minûne bih(bihî), ve min hâulâi men yu’minu bih(bihî), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illel kâfirûn(kâfirûne)

48: Ve mâ kunte tetlû min kablihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînike izen lertâbel mubtılûn(mubtılûne)

49: Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne)

50: Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbih(rabbihî), kul innemel âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun)

51: E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne)

52: Kul kefâ billâhi beynî ve beynekum şehîdâ(şehîden), ya’lemu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), vellezîne âmenû bil bâtılı ve keferû billâhi ulâike humul hâsirûn(hâsirûne)

53: Ve yesta’cilûneke bil azâb(azâbi), ve lev lâ ecelun musemmen le câehumul azâb(azâbu), ve le ye’tiyennehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne)

54: Yesta’cilûneke bil azâb(azâbi), ve inne cehenneme le muhîtatun bil kâfirîn(kâfirîne)

55: Yevme yagşâhumul azâbu min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekûlu zûkû mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)

56: Yâ ıbâdıyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn(a’budûni)

57: Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn(turceûne)

58: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne)

59: Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne)

60: Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm(alîmu)

61: Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehhareş şemse vel kamere le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne)

62: Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru leh(lehu), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun)

63: Ve le in seeltehum men nezzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda min ba’di mevtihâ le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), kulil hamdu lillâh(lillâhi), bel ekseruhum lâ ya’kılûn(ya’kılûne)

64: Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inned dârel âhırete le hiyel hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne)

65: Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri izâ hum yuşrikûn(yuşrikûne)

66: Li yekfurû bimâ âteynâhum ve li yetemettaû, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne)

67: E ve lem yerev ennâ cealnâ haramen âminen ve yutehattafun nâsu min havlihim, e fe bil bâtılı yu’minûne ve bi ni’metillâhi yekfurûn(yekfurûne)

68: Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil hakkı lemmâ câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne)

69: Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne)

ANKEBUT SURESİ ANLAMI

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Elif. Lâm. Mim.

2. İnsanlar yalnız inandık demeleri ile bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?

3. Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

4. Yoksa kötülük yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

5. Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O işitendir, bilendir.

6. Kim cihad ederse kendi öz nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz ki Allah bütün âlemlerden müstağnidir.

7. İman edip sâlih ameller işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onları yaptıklarının daha güzeli ile mükâfatlandırırız.

8. Biz insana anne babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi sana ortak koşman için seni zorlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır, yaptıklarınızı size bir bir haber veririm.

9. İman edip de sâlih amel işleyenleri, andolsun ki sâlihlerin arasına sokarız.

10. İnsanlardan kimi vardır ki: “Allah’a inandık.” derler. Fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratıldığı zaman, insanların ezâsını Allah’ın azâbı gibi tutarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa, andolsun ki: “Biz de sizinle beraberdik!” derler. Allah herkesin kalbinde olanları daha iyi bilen değil midir?

11. Allah hiç şüphesiz ki iman edenleri de bilir, münâfıkları da bilir.

12. Kâfirler iman edenlere: “Bizim yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz yüklenelim.” derler. Oysa onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekten onlar yalancıdırlar.

13. Onlar kendi yüklerini, kendi yükleriyle beraber daha nice yükleri taşıyacaklar ve uydurdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

14. Andolsun ki biz Nuh’u kavmine gönderdik, aralarında dokuzyüzelli yıl kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

15. Fakat biz onu ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.

16. İbrahim’i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’ndan korkun. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.”

17. Siz Allah’ı bırakıp bir takım putlara tapıyorsunuz, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki Allah’ı bırakıp da taptıklarınız şeyler size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın, O’na kulluk edin, O’na şükredin. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.

18. Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Peygamber’e düşen, yalnız açıkça tebliğ etmektir.

19. Görmediler mi, Allah yaratmaya nasıl başlıyor? Sonra onu nasıl iâde ediyor? Şüphesiz ki bu Allah’a pek kolaydır.

20. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığına bir bakın! İşte Allah, ahiret hayatını da (aynı şekilde) yaratacaktır. Gerçekten Allah’ın her şeye gücü yeter.

21. O dilediğine azap eder, dilediğine rahmet eder. Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.

22. Siz ne yeryüzünde ne de gökte O’nu âciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

23. Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler; işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.

24. Kavminin İbrahim’e cevabı sadece: “Onu öldürün, ya da ateşte yakın!” demelerinden ibaret oldu. Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz ki bunda iman eden bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.

25. Dedi ki: “Siz dünya hayatında birbirinizle dost olduğunuz için, Allah’ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. Fakat (o putlara tapmanız dünyada aranızda bir sevgi husule gelmesine sebep olsa bile) daha sonra kıyamet gününde kiminiz kiminize küfür, kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınacağınız yer ise ateştir, hiçbir yardımcınız da yoktur.”

26. Bunun üzerine Lut ona iman etti. (İbrahim): “Doğrusu ben Rabbime hicret ediyorum. Çünkü O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.” dedi.

27. İbrahim’e İshak’ı ve Yakub’u da bağışladık. Peygamberliği ve kitapları onun soyundan gelenlere verdik. Dünyada onu mükâfatlandırdık, şüphesiz ki o ahirette de sâlihlerdendir.

28. Lut’u da gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Doğrusu siz, daha önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz.”

29. “Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapmıyor musunuz?” Kavminin cevabı: “Doğru sözlü isen, bize Allah’ın azabını getir.” demek oldu.

30. Dedi ki: “Ey Rabbim! Fesatçı bir kavme karşı bana yardım et!”

31. Vaktaki elçilerimiz İbrahim’e (oğlu olacağına dair) müjde ile geldiklerinde: “Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın halkı zâlim oldular.” dediler.

32. (İbrahim): “Amma orada Lut var!” dedi. Şöyle cevap verdiler: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve âilesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesnâ. O, (azapta) kalacaklar arasındadır.

33. Elçilerimiz Lut’a gelince, Lut onlar hakkında tasalandı, tâkatten düştü. Ona: “Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de âileni de kurtaracağız. Yalnız karın müstesna. O, (azapta) kalacaklar arasındadır.” dediler.

34. “Biz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmaları sebebiyle gökten feci bir azap indireceğiz.”

35. Andolsun ki biz aklını kullanacak kimseler için orada apaçık bir âyet (ibret nişanesi) bırakmışızdır.

36. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: “Ey Kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe umut bağlayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

37. Fakat onu yalanladılar. Derken kendilerini müthiş bir sarsıntı yakalayıverdi, yurtlarında dizüstü çökekaldılar.

38. Âd ve Semud’u da helâk ettik. Bu, oturdukları yerlerden size belli olmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip, onları doğru yoldan çıkardı. Halbuki kendileri bunu anlayacak durumda idiler, (bakıp ibret alabilirlerdi).

39. Kârun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık delillerle geldi, onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar, oysa onlar öne geçebilecek değillerdi.

40. Biz onların her birini günahı ile yakaladık. Kiminin tepesine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Kimini korkunç bir ses, bir çığlık yakalayıverdi. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Onlara Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

41. Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendisine yuva yapan örümceğin misali gibidir. Halbuki eğer bilseler, evlerin en çürüğü en dayanıksızı örümcek yuvasıdır.

42. Allah, onların kendisinden başka ne gibi şeylere tapındıklarını şüphesiz ki bilir. O Azîz’dir, hükmünde hikmet sahibidir.

43. İşte misaller... Biz onları insanlar için getiriyoruz. Âlim olanlardan başkası onları anlamaz.

44. Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz ki bunda müminler için bir âyet vardır.

45. Resulüm! Kitap’tan sana vahyedileni oku ve namaz kıl! Şüphesiz ki namaz insanı her türlü hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar. Zikrullah elbette en büyük (ibadet)tir. Allah yaptıklarınızı bilir.

46. Zulmedenleri hariç ehl-i kitap ile ancak en güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki: “Bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilâhınız da birdir. Ve biz yalnız O’na teslim olmuşuzdur.”

47. Resulüm! İşte biz böylece sana Kitab’ı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ederler. Bunlardan da ona iman edenler vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr ederler.

48. Resulüm! Sen bu Kur’an’dan önce bir kitaptan okumuş ve elinde de yazmış değildin. Öyle olsaydı, bâtıl söz söyleyenler elbette şüphelenirlerdi.

49. Kur’an kendilerine ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr âyetlerdir. Zâlimlerden başkası âyetlerimizi inkâr etmez.

50. Ve derler ki: “Rabbinden ona âyetler (mucizeler) indirmeli değil miydi?” De ki: “O âyetler (mucizeler) ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”

51. Kendilerine okunan Kitab’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Şüphesiz ki iman eden bir kavim için bunda rahmet ve öğüt vardır.

52. De ki: “Benimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Bâtıla inanan ve Allah’ı inkâr edenler; işte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir.”

53. Onlar senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir müddet olmasaydı, azap onlara hemen gelirdi. Andolsun ki o, kendileri farkında olmadıkları bir sırada ansızın gelecektir.

54. Onlar senden azabı çarçabuk istiyorlar. Halbuki cehennem kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.

55. O gün azap onları üstlerinden, ayaklarının altından saracak ve Allah: “Tadın yaptıklarınızın azabını!” diyecektir.

56. Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız oraya gidip) yalnız bana kulluk edin.

57. Her insan ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

58. İman edip sâlih amel işleyenleri elbette altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerinde yerleştiririz. Çalışanların ücreti ne güzeldir!

59. Onlar ki sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.

60. Nice canlılar vardır ki, rızıklarını elde edemezler. Sizin de onların da rızkınızı Allah veriyor. O işitendir, bilendir.

61. Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ay’ı musahhar kılan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz ki: “Allah’tır!” diyecekler. O halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar?

62. Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.

63. Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip de onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?” diye sorsan, şüphesiz ki: “Allah!” diyecekler. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Onların çoğu akıllarını kullanmazlar.

64. Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilmiş olsalardı.

65. Gemiye bindikleri zaman dini yalnız O’na has kılarak Allah’a yalvarırlar. Fakat kendilerini karaya çıkararak kurtarınca, bir bakarsın ki hemen şirk koşarlar.

66. Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Yakında bilecekler!

67. Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, bizim Mekke’yi güven verici bir harem yaptığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ bâtıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

68. Allah’a karşı yalan uydurandan veya hak kendisine gelmişken onu yalanlayandan daha zâlim kim vardır? Cehennemde kâfirlere barınacak yer mi yok?

69. Bizim uğrumuzda bizim için mücahede edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah muhsinlerle beraberdir.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin