Dolar (USD)
34.59
Euro (EUR)
36.35
Gram Altın
2985.30
BIST 100
9717.95
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Amerikan Turan'ından Neo-Osmanlıcılığa Gülen Örgütü

Hasan Mesut Önder (USTAD Ortadoğu Uzmanı)
Amerikan Turan'ından  Neo-Osmanlıcılığa Gülen Örgütü
25 Ağustos 2016 10:13:00
Hasan Mesut Önder (USTAD Ortadoğu Uzmanı)

7 Şubat MİT krizi, 17-25 Aralık girişimi ve 15 Temmuz darbe girişimi "İslami maskeye" sahip bir terör örgütünün devlete nasıl sızdığını bütün açıklığı ile gözler önüne serdi.

Peki, bu örgüt devlet içinde nasıl yuvalandı?

Televizyonlara çıkıp konuşma yapan bazı eski askerler ve emniyetçiler bu örgütün suça bulaşmadığından tehdit kategorisine girmediğini, bazılarının ise 1970'lı yıllardan sonra devletin içine yavaş yavaş hulul ettiğini; ama hiçbir hükümetin bunlarla mücadele etmediğini, aksine bu örgüte alan açtığını söylüyor.

Bütün bu veriler bize "bu örgütün", emekli bir vaizin aklını aşan stratejik bir aklın jeopolitik hedefleri doğrultusunda yaratıldığını gösteriyor.

Örneğin, bu yapının eski mensubu olan Latif Erdoğan; Gülen'in 16 yaşında iken Erzurumlu Alvarlı Efe'nin oğlunu Atatürk karşıtı söylemleri nedeni ile devlete şikayet ettiğini ve bunu devlet nezdinde dikkate alınmak, kullanılmak için iz bırakmak amacıyla yaptığını söylüyor. Ayrıca, Latif Erdoğan; İzmir'de vaiz iken Gülen'in Vehbi Koç'un evinde, Fuat Doğu ve Yaşar Tunagür ile yediği yemekten bahsediyor. Bu yemek bugün için sıradan bir görüşme olarak algılanabilir; ancak İslami aktörlerin bir öteki olarak görüldüğü, laikliğin devletin en vazgeçilmez niteliği olduğu o dönem için dikkat çekicidir. Bu yemek o dönemde, İslamı Arap kültürünün etkisinden kurtarmak için generaller eli ile oluşturulmak istenen Türk İslamı'nın bir hazırlık aşaması olarak görülebilir; ancak bu hazırlık zamanla komünizmle mücadele için geliştirilen yeşil kuşak projesinin ve daha sonra İslam dünyasını bölmek için kullanılan ılımlı İslam'ın alt yapısını oluşturduğu söylenebilir.

Bu yemekteki en önemli figür olan Fuat Doğu'nun ilişkiler ağına kısaca göz atmakta yarar varu2026 Fuat Doğu'nun eski Nazi generali Gehlen, CIA'nin Türkiye istasyon şefliği yapan Ruzi Nazar, Paul Henze ve Graham Fuller ile yakın ilişkisi olduğu bilinmektedir. Hepsinin ortak özelliği Sovyet uzmanı ve komünizme karşı İslam stratejisinin uygulayıcıları olmalardır. Ayrıca Paul Henze, meşhur "bizim çocuklar başardı" sözünün de sahibidir. Türkiye'de çalışan yabancı istihbarat görevlilerinin ve Türk muadillinin ilişkisinin görev gereği yakın ilişki içinde olmalarının doğal olduğu söylenebilir; ama fikirsel düzeyde var olan örtüşme bu ilişki ağını önemli kılar.

Paul Henze'nin "Rand Coparation" adlı düşünce kuruluşunda yazmış olduğu "21. Yüzyıla doğru Türkiye" adlı raporda Türkiye'nin yaratacağı yeni İslami formla yakın çevresinde ve Orta Asya'da etkin bir ülke olabileceğini ifade ediyordu. Graham Fuller ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Huffington Post'ta yazdığı makalede Gülenci yapılanmanın "bir kült olmadığı"nı, "İslam'ın en teşvik edilmesi gereken yüzü" olduğunu şiddetle savunmuş ve Batı'nın radikal İslamcı akımlara karşı "bu modeli" gözardı etmemesi gerektiğini iddia etmiştir.

Sovyetlerin yıkılmasından sonra Orta Asya'da oluşan "Türk jeopolitiğini" Türkiye üzerinden kontrol etmek için kullanılan Gülen örgütü, daha sonra örgüt liderinin 1999 yılında Amerika'ya gönderilmesi ile birlikte Neo-Osmanlıcılığın operasyonel parçası haline gelmiştir. Eski MİT mensubu merhum Mahir Kaynak, Güleni Amerika'ya gönderenin Çevik Bir olduğunu belirtmişti. Bu veri, 28 Şubat ile İslamcı yapıların sistem dışına itildiği dönemde, Gülen örgütüne nasıl alan açılıp, korunduğunu gözler önüne sermektedir.

Graham Fuller'in "Balkanlardan Çin'e Türkiye'nin Yeni jeopolitik Konumu" adlı kitabında Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrasında oynaması gereken rol üzerine ayrıntılı değerlendirmeleri bulunmaktadır. Bu kitapta çizilen ideal Türkiye tablosu ile Gülen örgütünün devlet içinde yapılanarak Türkiye'yi sürüklemek istediği yön birebir örtüşmektedir. Bu görüşe paralel olarak, Fuat Doğu'nun 15 Ekim 1986 tarihli Yeni Forum Dergisi'nde yazdığı yazıda, Türkiye'nin Sovyetlere karşı koçbaşı görevi görmesi gerektiğini ve Yurtta Sulh ilkesini bırakarak Cihan Türklüğü üzerinden Sovyet hinterlandında etkili olmasını ve yakın coğrafyamızda (Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da ) Türkiye'nin daha aktif görevler üstlenmesini işlemişti.

Yukarıdaki bu görüşler ile "Stratejik Derinlik" kavramı arasındaki benzerlik göze çarpmıyor mu?

Türkiye'nin kendi yakın coğrafyasında etkin olmaya çalışması doğru değil mi diye soranlar olabilir, elbette bu haklı bir soru; ancak orta ölçekli, milli güç kapasitesi sınırlı bir ülkenin kendi imkanları ile eski Osmanlı coğrafyasında hegomonik politika izlemesi mümkün değildir. Bu politika ancak küresel bir gücün stratejik hedefleri doğrultusunda ve onun yarattığı imkanlar neticesinde uygulanabilir.

Gülen örgütünün 160 ülkede açtığı okullar ve kurduğu iş ilişkileri, Amerikan güdümlü Neo-Osmanlıcılığın bir parçası olduğunu gözler önüne sermektedir.

Amerikan Neo-Osmanlıcılığında, 1919-1920'lı yıllarda çizilen sınırların etnik ve mezhepsel çeşitliliğe göre yeniden çizilmesi gerektiği görüşü hakimdir. Küresel jeopolitiğin Asya'dan Pasifik'e kaydığı günümüzde mikro devletçiklerin birbiri ile rekabetinden doğacak denge, İsrail'i öteki olmaktan çıkaracak ve bölgede önünü açacaktır.

Oded Yinon planı doğrultusunda yaratılmak istenen mikro devletlere direnen Erdoğan, hedef haline gelmiştir. Son dönemdeki başbakan değişikliği ile değişen dış politika, Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi ve bölge politikalarımızdaki dostlarımızı artırma hedefi, bu darbe girişiminin temel sebebi olduğunu göstermektedir.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin