Amenerrasulü tefsiri ve nuzül sebebi
Amenerrasulü Bakara Suresinin 285 ve 286. ayetleridir. Hz. Muhammed Efendimiz (sav) "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker" ayetini ashabına bildirince, Sahabe'nin kalbinde eşi görülmemiş bir endişe ve korku belirdi. Bu korku üzerine de Alemlere Rahmet (sav) Efendimiz ashabına, "İşittik, itaat ettik ve teslim olduk" demelerini buyurdu. Allah bu hadise ile müminlerin kalbindeki iman gücünü pekiştirdi ve Amenerrasulü'nde geçen 2 ayet indi.
Amenerresulü Tefsiri
Amenerresulü'nün yer aldığı Bakara Suresinin başında Allah’ın iyi kullarının gayb âlemine, doğru yolu göstermek üzere gönderilmiş Kur’an’a ve ondan önce gelen kitaplara iman ettikleri, namazı kılıp zekâtı verdikleri, Allah’ın verdiklerinden O’nun rızâsı için harcamalar yaptıkları, bu iman ve güzel ameller sayesinde Allah rızâsına uygun bir hayat sürüp iki cihan saadetine nâil oldukları zikredilmişti. Arkadan tafsilâta geçilmiş, daha önce gelen kitaplar, peygamberler, ümmetler, Allah’ın onlara bahşettiği çeşitli nimetler, nankörlükler, isyanlar anlatılmış, bunlardan ibret alınarak İslâm’ın getirdiği hidayetten sapılmaması pekiştirilerek istenmişti. Bu sûre, hicretin ilk yıllarında geldiğinde muhatapları büyük ölçüde Allah’ın rızâsına uygun bir hayat yaşıyorlardı. O’nun rızâsı için her şeylerini geride bırakarak Medine’ye hicret etmiş muhacirlerle onlara her şeyleriyle kucak açmış ensar vardı. Allah Teâlâ sûrenin sonunu getirirken bu kullarına bir mükâfat olmak üzere onlar hakkındaki hükmünü, onların kendi nezdindeki yer ve değerlerini bildirmek istemiş, böylece ilk müslümanların yolunu izleyecek olanlara da bir dinî hayat dersi, kul ile rabbi arasındaki ilişkiyi kurmanın yolu hakkında bir anahtar vermiştir: Resul ve çevresindeki müminlerin imanlarının ve itaatlerinin Allah tarafından tasdik edilmesi eşsiz bir iltifat, emsalsiz bir saadet vesilesidir. Bu tasdiki takip eden niyaz tâlimi ise kulluk yolundaki iniş çıkışları göstermekte, iyi niyetli kulların istemeden meydana gelen kusurlarını yüce mevlânın bağışlayacağına işaret etmekte, Hz. Peygamber’in ümmetine gelen en son ve kâmil dinin başta gelen özelliklerinden biri olan “kolaylık” temel kuralını dile getirmekte; esasen kulluğun güç olmadığını, çünkü Allah’ın kullarına güçlerini aşan yükümlülükler buyurmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Sûrenin başıyla sonu âdeta bir levhanın iki parçası gibi birbirini tamamlamaktadır. Nitekim ümmetin geleneğinde de hem özellikle okunarak hem de levhalaştırılıp itina ile duvarlara asılarak bu özellik hayata geçirilmiştir (Peygamberler arasında ayırım yapılmamasının anlamı hakkında bk. Bakara 2/136).
Allah’ın, kullarını güçlerini aşan fiillerle ve davranışlarla yükümlü kılmayacağını ifade eden bu âyet, İslâm düşüncesinde ortaya çıkmış bulunan önemli bir tartışmanın çözümüne ışık tutmaktadır. “Allah’ın kullarına, güçlerini aşan bir görevi yüklemesi (teklîf-i mâlâ yutâk) câiz midir?” sorusu etrafında gelişen bu tartışmada, Allah’ın kudret ve iradesini sınırlar korkusuyla “câizdir” diyenlere karşı, O’nun hikmetine, adaletine, imtihan iradesine, dinî, ahlâkî, hukukî değerlerin, mükâfat ve cezaların mâkul bir temele oturması gereğine ağırlık verenlerin savunduğu “Câiz değildir, hakîm olan Allah böyle bir yükümlülük getirmez” diyenleri bu âyet teyit etmektedir.
İnsanların kader ve fiillerinde kendi rollerinin de bulunduğunu ifade eden “Lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır” cümlesi, “kaza, kader, irade, kudret, kesb” konularında asırlar boyu süren ve mezheplerin (ekol) oluşmasına temel teşkil eden bir tartışmaya açıklık getirmektedir. “İnsanların ortaya koydukları fiillerde ve davranışlarda kendilerine mahsus irade ve kudretleri yoktur” diyen Cebriyye ekolü; “Bu fiiller ve davranışlar, bağımsız olarak insanın irade ve kudretinin eseridir, fiilini yoktan var eden (îcâd) kuldur” diyen Mu‘tezile mezhebi; “Kulun fiili meydana gelirken Allah’ın irade ve kudreti yanında–etkisi bulunmaksızın– kulunki de vardır” diyen İmam Eş‘arî, bütün bu ekollerin karşısında yer alan Mâtürîdî mezhebi, diğer deliller yanında bu âyetten ışık ve güç almaktadır. Bu son mezhebe göre Allah Teâlâ kullarına irade ve kudret (güç) vermiştir. Bu irade ve kudret yaratılmıştır, hem hayır hem de şer için işler ve bu mânada “küllî” niteliklidir. Küllî irade ve kudretin, hayır ve şerden birine sarfedilmesi ise cüz’î niteliklidir; yani cüz’î kudret, cüz’î iradedir. Buna kesinleşmiş ve fiile yönelmiş azim (azmi musammem) ve “kesb” de denir. Kesb fiilin aslını (yok iken var olmasını, yaratılmasını) değil, vasfını (hayır veya şer olmasını) etkiler. İşte beşerî sorumluluk da bu kesbe dayanır (genişbilgi için bk. Kemâleddin el-Beyâzî, İşârâtü’l-merâm, s. 54 vd., 248-263). Açıkladığımız âyette kulun fiiline etkisini açıkça ifade eden kelime, Türkçesi “elde etmek, kazanmak, hak etmek” demek olan “kesb”dir. Eskiden sıkça tekrarlanan “Kul kâsibdir, Allah da hâlıktır” veya “Kul kesbeder, Allah da halkeder” cümlesi bu gerçeğin vecizeleşmiş şeklidir (ayrıca bk. Bakara 2/7).
Yukarıda meâli zikredilen bir hadis, Muhammed ümmetinin unutma ve yanılma sebebiyle meydana gelen kusurlarının Allah tarafından bağışlandığı müjdesini veriyor ve burada geçen duanın kabul edildiğini belgeliyor.
Hıristiyanlık için de amelî geçerliliği bulunan Eski Ahid’de yeme, içme, temizlenme gibi konularda oldukça zor dinî kurallar, yasaklama ve sınırlamalar vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu âyetten başka yerlerde de aynı tarihî gerçek dile getirilmiştir (A‘râf 7/157). İslâm’ın ümmete getirdiği yükümlülükler ise fıtrata uygundur, insanların zorlanmadan hatta kolayca yapabilecekleri ödevlerdir. Şahsî ve özel durumlar sebebiyle zorluk baş gösterdiği takdirde de ruhsatlar vardır.
Aslında temel nitelikleri sıralanmış bulunan bu dine bütün insanlığın akın akın girmesi gerekirdi. Mümin aklı böyle düşünür, mümin gönlü böyle ister ve beklerdi. Fakat Allah’ın imtihan için kullarına verdiği akıl, irade, nefis, yine bu maksatla insanlara musallat olan şeytan milyarlarca insan için doğru yolun ve hak dinin engelleri olmuş, müminin beklentisinin aksine insanların hakkıyla şükredenleri, küfür ve nankörlük içinde olanlardan az bulunmuştur. Bu çokluk karşısında müminler, kendi güç ve gayretleri yanında ve ondan daha çok yüce Allah’ın yardımına sığınmak durumundadırlar:
“Sen bizim mevlâmızsın, inkârcılara karşı bize yardım et!” Sûrenin bu son iki âyetinin fazileti hakkında birçok sahih hadis rivayet edilmiştir. “Bakara sûresinin sonunda iki âyet vardır ki bir gecede okuyana onlar yeter” meâlindeki hadis bunlardandır (Buhârî, “Fezâilü’l Kur’ân”, 10, 27, 34; diğer bazı örnekler için bk. Şevkânî, I, 342 vd.)
Amenerrasulü nuzül sebebi
Ayetlerden Çıkan Hükümler başlığı altında Müslim ve Ahmed'in Ebu Hureyre'den yaptıkları rivayette bu ayetin nüzul sebebi açıklanmıştır. Müslim ve başkaları da İbni Abbas'tan buna yakın bir rivayette bulunmuşlardır
Ayetten Çıkan Hüküm Ve Hikmetler
Bu ayet-i kerime, insan Allah'ın mülkiyetinde olduğundan, Allah da onun fiillerine muttali olup büyük küçük bütün amellerinden hesaba çekeceğinden dolayı insanı yüce Allah'ın hesaba çekmesinden büyük ölçüde korkutma ve uyarmayı ihtiva etmektedir. Bu durum ise ruhlara korkunun salınmasına sebep olmuş ve insanı şiddetli azaba uğrama endişesine düşürmüştür. Bu işi kayıtsız şartsız olarak yalnızca Yüce Allah'a havale etmekten başka bir çıkar yol bırakmamıştır. Ahmed ve Müslim'in rivayetlerine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.)'a, "Göklerde ne var yerde ne varsa (hepsinin) mülkü Allah'ındır. îçinizdekini açıklasınız da gizleseniz de Allah sizi hesaba çeker" ayeti nazil olunca bu Resulullah (s.a.)'ın ashabına çok ağır geldi. Resulullah (s.a.)'ın yanına vardılar ve dizlerinin üzerine çökerek dediler ki: "Ey Allah'ın Rasulü, namaz, oruç, cihad ve sadaka gibi gücümüz yeten bir takım amellerle mükellef tutulduk. Ancak Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirmiş bulunuyor. Biz bunun altından kalkamıyoruz." Resulullah (s.a.) buyurdu ki: Sizler de sizden önce Kitap Ehli'nin, "İşittik ve isyan ettik" dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz? Hayır, onun yerine, "Dinledik, itaat ettik, mağfiretini dileriz, Rabbimiz, dönüş yalnız sanadır" deyiniz." Müslümanlar bu buyruğu okuyup dilleri de bunu rahatlıkla söyler hale gelince, onun akabinde Allah, "O peygamber kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de..." ayetini indirdi. Bunu yapmaları üzerine Allah (önceki) o ayeti neshetti ve, "Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" ayetini indirdi.
Ebu Hureyre'nin, "Allah onu neshetti" ifadesi, zahiren bu ayet-i kerimenin kendisinden sonraki ayet olan, "Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" ayeti ile neshedildiğine delâlet etmektedir. Bazı müfessir-ler de [146] bundan, bu ayet-i kerimenin neshedilmiş olduğu manasını çıkarmışlardır. Çünkü ayet-i kerime vesveselerden ve içten geçenlerden dolayı hesaba çekilmeyi ifade etmektedir. Tercih edilen görüş ise bu ayet-i kerimenin neshe-dilmemiş olduğu, "Allah onu neshetti" ifadesi ile kastedilenin onların korkularını giderdiği, "Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" ayet-i kerimesinin de neshedici olmadığı ve açıklayıcı bir ayet olduğu şeklindedir. Bunu da Kütüb-i Sitte sahiplerinin kitaplarında naklettikleri Ebu Hurey-re'den gelen şu hadis-i şerif göstermektedir: Resulullah (s.a.) buyurdu ki: "Konuşmadıkça veya (gereğince) amel etmedikçe muhakkak Allah ümmetimin içlerinden geçenleri bana bağışlamıştır." İbni Abbas, İkrime, eş-ŞaTaî ve Mücahid derler ki: Ayet-i kerime muhkem ve tahsis edilmiştir: Bu ise Yüce Allah'ın gizlenmesini yasakladığı şahitlik ile alâkalıdır. Daha sonra bu ayet-i kerimede şahitliği saklayıp gizleyenin bundan dolayı hesaba çekileceğini bildirmektedir.
Aşağıdaki deliller de ayet-i kerimenin neshedilmediğini göstermektedir:
1- Yüce Allah'ın, "Allah onunla sizi hesaba çeker." buyruğu bir haberdir. Haberler ise usul alimlerinin çoğunluğuna göre nesholmaz.
2- Azaları üzerinde etkisi ister görülsün ister görülmesin Kitap, sünnet, icma ve kıyasla sabit olduğuna ve ona karşılık mükâfat ve cezanın gerektiğine delâlet eden kalbin kesbi (kazancı ve ameli), Yüce Allah'ın şu buyruklarında şu şekilde dile getirilmiştir:
"Allah sizi yeminlerinizdeki lağivden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat kalplerinizin kazandığından dolayı sizi sorumlu tutar." (Bakara, 2/225); "Çünkü kulak, göz ve kalbin her biri ondan sorumludur." (Nisa, 17/36).
3- Arızî vesveseler ile kesin bir kasıt ve köklü bir karar derecesine ulaşmayan, gelip geçen düşünceler, muhakkik alimlerin dedikleri gibi, ayet-i kerimenin kapsamına girmemektedir.
4- Takat yetmeyecek şeylerin teklifi, ilâhî hikmete aykırıdır.
5- Mükelleflerin maslahatının değişmesi dolayısıyla hükmün değişmesi anlamındaki neshin manası burada ortaya çıkmamaktadır. Çünkü insanın nefsinde bulunan şey, zaman ve hallerin değişmesiyle değişikliğe uğramaz, farklılık göstermez.
Ashab-ı kiramın ve Tabiînin nesholduğunu söylemelerine gelince, bu, bu gibi kimselerin yüksek mertebelerine ve kemaline uygundur. Çünkü onlar insanın içinden geçen vesveselerin de hesaba konu olacağı görüşündedirler ve günahın bütün etkilerinden tertemiz olmayı isterler. İştje bundan dolayı, "İyi kimselerin hasenatı mukarrebler için günah hükmündedir" denilmiştir. Bu gibi şeylerden çekinmeleri, tam bir şekilde arınmaktan, tam bir olgunluk ve kendilerinin eksik olduğuna inanmalarından kaynaklanır. [147]
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.