''Almanya ırkçılık cinini şişeye geri sokmalı''
Almanya'nın Chemnizt kentinde Neo-Nazi grupların protestosuyla başlayan tartışma Berlin’i sarsıyor. Almanya Başbakanı Merkel, aşırı sağ gruplara destek veren iç istihbarattan sorumlu Hans-Georg Maassen’i görevden almaya karar verdi. Neo-Nazi grupların da Berlin’deki tartışmalara paralel, Köthen kentinde Merkel’i “vatan haini” ilan eden pankartlarla gösteri yapması dikkati çekti.
26 Ağustos’ta Almanya’nın Chemnitz kentinde, bir Alman vatandaşının bıçaklanarak öldürülmesinin ardından, saldırıdan Irak ve Suriye uyruklu kişiler sorumlu tutulmuş kentte ırkçı protestolar patlak vermişti. Gösteriler sırasında aşırı sağcıların yabancı görünümlü kişilere yönelik "sürek avına" giriştiğine dair görüntüler ortaya çıkmıştı.
Almanya’da geçen hafta sokakta çıkan ve arka planı hala aydınlatılamayan bir kavgada Alman Daniel H.’nın öldürülmesinin ardından patlak veren gösteriler devam ediyor. Pankartta 'Biz insanız' ifadeleri yer alıyor. Sorumlu olarak görülen mülteci serbest bırakıldı Almanya'nın doğusundaki Chemnitz kentinde geçen ay ırkçı ve aşırı sağcı göstericilerin sokağa dökülmesine yol açan 35 yaşındaki Almanya vatandaşının bıçaklanarak ölümüyle ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Olayla ilgili gözaltına tutulan Iraklı şüphelinin serbest bırakıldığı açıklandı. Suriyeli diğer şüpheli ise hala gözaltında.
Köthen’de geçen hafta bir kavga sonucu 22 yaşındaki bir Alman’ın ölümünü bahane eden, Nazi tandanslı, PEGİDA, Almanya için Alternatif (AfD) Partisi ve “Zukunft Heimat” gibi oluşumların biraraya gelmesi, Alman siyasetinde ve kamuoyunda yükselen ırkçılık tehdidini bir kez daha göz önüne sürdü. Mitteldeutsche Zeitung gazetesinin haberine göre gösteriye yaklaşık bin 300 kişi katıldı.
Almanya’da geçen hafta sokakta çıkan ve arka planı hala aydınlatılamayan bir kavgada Alman Daniel H.’nın öldürülmesinin ardından patlak veren gösteriler devam ediyor. Gösterilere binlerce insan katılıyor. Şarkiyat, Avrupa ve Müslüman toplumlarda azınlıklar, İslamofobi ve Almanya’nın dış siyaseti konularında araştırmalar yapan Zeliha Eliaçık, Almanya'daki gösterilerle ilgili analizinde "Cin şişeden çıktı" yorumunda bulunurken, şu ifadeleri kullanıyor:
Olayın perde arkası Almanya’da geçen hafta sokakta çıkan ve arka planı hala aydınlatılamayan bir kavgada Alman Daniel H.’nın öldürülmesinin ardından patlak veren olaylarla birlikte, ırkçılık tartışmaları yeniden alevlendi. Aşırı sağın yükselişi ve ırkçılık meselesi, uzun süredir Avrupa’nın ana gündem maddesi olmuş durumda. Özellikle AfD’nin seçim zaferinden sonra ülkede aşırı sağ ve ırkçıların sesinin daha çok çıkmaya başlaması ve nefret söylemlerinin artması, endişe verici bulunuyordu.
AfD’nin parlamento seçimlerinde ana muhalefet partisi olması, o dönemde Alman toplumunun mülteci meselesine verdiği tepkiyle bağlantılandırılmış, bu durum geçici ve konjonktürel sebeplerle açıklanmıştı. Mesut Özil’in ırkçı muamele gördüğünü ifade ettiği bir manifestoyla Alman milli takımından ayrılmasıyla başlayan “Me too” (Ben de) kampanyasıyla, göçmenler yaşadıkları ayrımcılıkları anlatmaya başladılar.
Almanya’da geçen hafta sokakta çıkan ve arka planı hala aydınlatılamayan bir kavgada Alman Daniel H.’nın öldürülmesinin ardından patlak veren gösteriler devam ederken, ırkçılık karşıtı gösteriler de düzenleniyor. Pankartta, 'Eğer Yahudilere yapılan soykırımı anarsak yeni soykırımları engelleriz, bir daha asla o soğuk günlere dönme!' ifadeleri yer alıyor. Geçen hafta ırkçı eğilimlerin güçlü olduğu bilinen Saksonya eyaletinin Chemnitz kentinde yaşananlar, ırkçılık tartışmalarını farklı bir boyuta taşıdı. Chemnitz’de bir Almanın yaşanan bir sokak kavgasında biri Iraklı diğeri Suriyeli iki mülteci tarafından öldürülmesi sonucu, şehirdeki neonaziler “şehrin kimlere ait olduğunu gösterme" niyetiyle sokak eylemlerine başladılar.
Sayıları bine yaklaşan neonazilerin şaşılacak kadar kısa bir sürede şehir merkezinde toplanabilmeleri ve sokakta yabancı görünümlü insanlara saldırmaları tüm toplum kesimlerini dehşete düşürdü. Saksonya Eyalet Başkanı Michael Kretschmer reddetse de Merkel bu grupların masum yabancılara saldırı ve nefret eylemlerinde bulunduğunu kabul etti.
Berliner Zeitung’a konuşan Siyaset Bilimci Werner J. Patzelt, Chemnitz’de yaşanananların “çok kötü olaylar zincirinin ilk halkası” olabileceği uyarısında bulunarak, “Hukuk devleti en sert müdahalede bulunmalıdır.” çağrısında bulundu. Ancak hukuk devletinin ırkçılıkla mücadele etmesi gereken emniyet güçlerine mensup bir memur tarafından Chemnitz’de yaşanan cinayete yönelik tutuklama emrinin kamuoyuna sızdırılması, polisin ve istihbarat kurumlarının NSU davasında gösterdikleri zaafı ve neonazi çeteleriyle istihbarat kurumları arasındaki karanlık ilişkiyi akla getirdi. Nitekim mültecilere yönelik bir kışkırtmaya yol açan ve yayınlaması yasak olan tutuklama emri, aynı zamanda bir polis olan ve Bremen’de eyelet siyasetçisi olarak faaliyet gösteren aşırı sağcı milletvekili Jan Timke tarafından sosyal medya da dolaşıma sokuldu. Chemnitz’te yaşanan olayların yetersiz sayıda polisin olay yerinde görevlendirilmesi sonucu kontrolden çıktığı iddiaları da basında yer aldı.
Irkçılık tartışmalarında yeni aşama Mesut Özil olayının ardından “#MeTwo” kampanyalarıyla göçmenler okularda, iş yerlerinde ve sokakta uğradıkları ırkçılık hikayelerini paylaşırken, Chemnitz’teki olaylardan sonra ise “Wir sind mehr (Biz Daha Fazlayız) mottolu ırkçılık karşıtı bir kampanya başlatıldı. Alman toplumu, Chemnizt’te "hala burada olduklarını" göstermek için sokak gösterisi yapan neoazilere meydanı bırakmayacakları mesajını vermeye çalışıyor. Böylellikle ırkçılık tartışmalarında Almanya’da kimin daha güçlü olduğunun gösterilmeye ve ispata çalışıldığı yeni bir aşamaya geçildiği görülüyor. Burada dikkat çeken yabancıların entegrasyonu, Alman kültür ve değerlerine bağlılık gibi flu ve tanımlanması zor tartışmaların yerine açıkça neonazilere karşı hayır denilen bir aksiyona geçilmiş olmasıdır. Zira Chemnitz’te bir cinayeti bahane ederek sokaklara dökülen bine yakın neonazinin, açıkça Hitler selamı vermeleri ve yabancı görünümlü kişilere saldırmaları, Mesut Özil olayında yürütülen entegrasyon, aidiyet ve değerler tartışmalarını gölgede bıraktı. Yabancılara yönelik ayrımcılıkların, ayrımcılıkların ötesinde Chemnitz’de fiziki saldırıya dönüşmesi, ırkçılığa karşı daha net ve açık bir tepki verilmesine neden oldu.
Almanya’da geçen hafta sokakta çıkan ve arka planı hala aydınlatılamayan bir kavgada Alman Daniel H.’nın öldürülmesinin ardından patlak veren gösteriler devam ederken, ırkçılık karşıtı gösteriler de yapılıyor. Geçtiğimiz haftalarda yapılan bir konsere 65 bin ırkçı karşıtı katıldı. Peki nasıl oldu Hitler’e has bir terime dönüşen Führer (lider) kelimesinin bile tartışmalı geçmişinden dolayı kullanılmadığı Almanya’da, neonazilerin cezai yaptırımı bulunan Hitler selamını vermeye cesaret edebildikleri bir toplumsal ortam oluşabildi? Irkçı AfD’nin ana muhalefet partisi olmayı başardığı bir konjonktürde, Alman medya, siyaset ve entelijansiyasının Alman Türkler ve mülteciler nezdinde diğer kültürleri ötekileştiren tutumlarının olayların bu raddeye gelmesinde büyük etkisi olduğu açık. Esasında Alman medyası, siyaseti ve aydınlarının, yabancıları ve geldikleri kültürü, sürekli olarak zımnen ya da açıktan aşağılayan Leitkultur (Öncü Kültür) ve entegrasyon söylemleriyle, neonazilerin sokak eylemleri arasındaki fark sadece derece farkıdır. Elbette sokaktaki vatandaş, İslam ve Müslümanları aşağılayan bir kitap kaleme alan Sarrazin ya da bazı gazeteci ve siyasilerin yaptığı gibi kültürel ve entelektüel bir ötekileştirme faaliyeti içine girmeyecek, ancak bu “ırkçı ve ayrımcı” parolaları kendi bildigi dile, yani şiddete çevirecektir. Aydınlar, yabancıların kültürel varlıklarını hedef alırken, ırkçılar tehdit ve saldırılarını bizzat yabancıların varlığına yönelteceklerdir.
Bu yönüyle Chemnitz’te yaşananları bir sürpriz ve ya beklenmedik bir durum olarak görmek mümkün değil. Siyaset, medya ve Sarrazin gibi “aydınların“ halk nezdinde “ötekine” yönelik yerleştirdiği ve Müslüman kimlikli yabancıları ‘eğitilemez’, ‘entelektüel olarak geri’, ‘baskı ve şiddete eğilimli’ olarak damgalayan “inanç” ve tezlerinin eylemsel karşılığı, elbette sokakta doğrudan bu kültürün sahiplerini aşağılamaya ve onları yok etmeye yönelik saldırılar olacaktır. Alman entelijansiya ve siyasetinin bu sonuçları düşünemiyor olmadığını söylemek naiflik olur. Medyanın ve siyasetin, yabancılara yönelik yıllardır yürüttüğü söylemler ve algı kampanyaları sonucu, bir yabancıyla gerçekten tanışmamış her bir Alman bireyin potansiyel olarak bu gruplara dışlayıcı ve ötekileştirici olarak yaklaşması şaşırtıcı olmayıp, bilakis bu algı operasyonlarının tabii bir sonucudur.
Bir meşrulaştırma çabası: Irkçılığı anlamaya çalışmak Alman toplumu elbette ırkçılardan oluşmuyor. Nitekim toplumun makul bir çoğunluğunun, ırkçılara ülkeyi bırakmayacaklarına yönelik söylem ve eylemleri de bunu açıkça gösteriyor. Bu noktada Almanya’da gerçekleşen ırkçı eylemler ve aşırı sağcı eğilimler artık –mülteci dalgası ve uluslararası ölçekte milliyetçiliğin artması, yabancıların entegre olamadıkları gibi- “anlaşılabilir” bazı rasyonel sebeplere bağlı olarak açıklanmamalı, aksine ırkçılığın tarihte vahim sonuçlarla neticelenmiş ve tekrarına asla müsaade edilmeyecek bir suç olduğu sürekli olarak vurgulanmalıdır. Bu noktada, yalnızca yabancıların varlığına yönelen şiddet eylemleri değil, kültürel kimliklerine yönelik her türlü ayrımcılık da ırkçılık damgası vurularak reddedilmelidir. Benzer şekilde devlet de şu ana kadar hiçbir sonuç alamadığı kültürel asimilasyon odaklı entegrasyon politikasından vazgeçmeli ve yabancı kökenli vatandaşları ve onların kültürel kimlikleriyle eşit göz hizasında bir ilişki kurmalıdır.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.