Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.98
Gram Altın
3005.10
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'Almanlar beni hapis cezası ile tehdit etti'

http://www.milatgazetesi.com/almanlar-beni-hapis-cezasi-ile-tehdit-etti-haber-110622
'Almanlar beni hapis cezası ile tehdit etti'
06 Nisan 2017 10:44:00
http://www.milatgazetesi.com/almanlar-beni-hapis-cezasi-ile-tehdit-etti-haber-110622

Söyleşi: Kenan Yasan- Oğuzhan Kipoğlu

Avrupa'nın Türklere yönelik düşmanca tutumları ayyuka çıktı. Son olarak şok bir olay Almanya'da yaşandı. AK Parti Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı'nın Almanya'da düzenleyeceği referandum programı Alman polisi tarafından engellendi. Alman polisi, Kırcı'yı programa devam etmesi halinde 1 yıla kadar hapis cezasıyla tehdit etti. İşte Kırcı ile yaptığımız röportajdan çarpıcı açıklamalaru2026

Bürokratik vesayet 61 anayasası ile geldi

Vekilim, her şeyden önce bu 16 Nisan referandumuyla ilgili genel kanaatiniz nedir?Bu referandum tam olarak Türkiye için neye tekabül ediyor?

Türkiye'nin 15 yılda geldiği bir nokta var, ama bunun evvelinde Türkiye'nin 60'lı yıllardan bu yana yaşadığı bir demokrasi mücadelesi var. Biz Türkiye'nin 15 yıldan beri hep daha demokratik, daha özgür, daha müreffeh bir ülke olması için çabaladık. Ama bunları yaparken bizim tek avantajımız vardı, biz tek parti hükümetiydik. Buna rağmen vesayetlerle mücadele ederek Türkiye'mizi elhamdülillah bir noktadan aldık bir noktaya getirdik. Ama şöyle yakın tarihimize baktığımız zaman bu geçen 15 yılın da ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Şimdi bu ülkede aslında gizliden gizliye yürüyen bir mücadele var. Bunun zaman zaman darbelerle tezahürünü görüyoruz, ama 60'lı yıllarda milletin seçtiği bir Başbakan iki bakanla bu topraklarda idam edildi. Ardından bir Anayasa yapıldı, o anayasada 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' dendi, ama altına 'Millet bu egemenlik hakkını Anayasada yazılı kurumlar aracılığıyla kullanır' ifadesi eklendi. İşte bürokratik vesayetin bizim siyasi gündemimize girmesi aslında böyle oldu. Biz Milli Güvenlik Kuruluyla, Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluyla, Anayasa Mahkemesiyle hep 61 Anayasası'nda tanıştık. Belki bunların niye yazıldığı o zaman çok anlaşılmamıştı, ama zaman içinde biz bunların hepsini, milli iradeye olan gasp girişimlerini millet olarak hep beraber yaşadık.

115 turda bir cumhurbaşkanı seçilemedi bu ülkede

İşte 28 Şubat darbesi Milli Güvenlik Kurulu'nun aldığı o kararlarla başlayan bir süreç. Arkasından devam eden süreçte 2001 krizi yaşandı, koalisyonlar dönemi yaşandı, Ardından 80 darbesini yaşadık, ama 80 darbesine giden süreçte çok fazla hatırlamadığımız, hep unuttuğumuz enteresan bir cumhurbaşkanlığı süreci var. Bu ülkede cumhurbaşkanlığı seçimleri hep kavgalı-gürültülü olmuş, ama 1980 ihtilali önceki süreç çok daha kritik bir süreç. Mart ayında başlıyor Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 11 Eylül'e kadar devam ediyor. 115 tur, 115 defa Meclis toplanıyor, cumhurbaşkanını seçmek için gonga vuruyor başkan, konuşuluyor, büyük bir çaresizlik. Artık o kutudan Bülent Ersoy'un, Zeki Müren'in isimlerinin çıktığı bir süreç yaşanıyor bu ülkede. Ve 115 gün boyunca ülke gündemini cumhurbaşkanlığı seçimleri işgal ediyor. Arkasından 11 Eylül akşamında dağılıyorlar, 115. turda da seçilemiyor, bir gün sonra toplanmak üzere deyip başkan kapatıyor oturumu, ama o gece çok uzun bir gece oluyor, memlekette darbe yapılıyor ve ne yazık ki milli iradenin seçemediği o Cumhurbaşkanlığı koltuğuna seçilmemiş birisi, asker üniformasını çıkararak oturuyor ve Türkiye'nin bir karanlık sürecini başlatıyor bu dönem.

Şu an cumhurbaşkanının yetkileri çok fazla

Bu değişik bir sistem. Burada her zaman biz şunu görüyoruz: Önce milletin egemenlik hakkını bürokratik vesayetle alıkoymak, engellemek, ardından da 82 Anayasasında yetkileri artırılan bir cumhurbaşkanıyla yine milletin seçmiş olduğu başbakanın iplerini elinde tutan bir sistem oluşturmak. Burada hedef hep millet, hep milletin iradesi. Millet sandığa gidiyor, özgür iradesiyle bir başbakan seçiyor, ama o başbakanın iradesini kullanmasını engellemek için farklı mekanizmalar üretiliyor. İşte 1982 Anayasasında 104. maddeye açsın baksın herkes, bir sayfa, iki sayfa, üç sayfaya yakın cumhurbaşkanına biz yetki veriyoruz. Ama cumhurbaşkanının sorumluluğu madde 105'te vatana ihanetin dışında hiçbir şekilde yargılanamayacağı hükmünü içeriyor. Bu olacak bir şey değil. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının rolü aslında sembolik bir roldür, ama bizim Anayasamızda cumhurbaşkanının rolü çok fazla yetkili, şu anda başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı sistemini eleştiriyor arkadaşlarımız, ama çok daha yetkili bir cumhurbaşkanına biz aslında şu anda sahibiz ve sorumsuz bir cumhurbaşkanına sahibiz.

GDO'lu bir parlamenter sistemimiz var

Biz bunu Sezer ve Tayyip Erdoğan'da gördüku2026

Aynen gördük, 67 tane kanunumuz bizim kapıdan döndü. Hiçbir atamamızı yapamadık. Neden yapamadık? Çünkü atamalarımızı yapacağımız arkadaşlarımızın sicilleri, eşleri, çocukları kapıcılara, odacılara sorularak araştırıldı, bunlar lüzumsuz gündemlerle hep bu ülkenin önüne engel oluşturuldu ve hep yapılacak işlerin önüne geçti bir yerde. Biz milletimizin menfaatine yönelik kanunlarımızı çıkarmakta hep zorlandık, bunlara da kimsenin hakkı yoktu. Şimdi bu sistem sona ersin istiyoruz artık. Herkes gördü ki parlamenter sistem hakikaten demokratik bir sistem olabilir, ama Türkiye'de bu sistemin genetiğiyle oynandı. Bizim artık GDO'lu bir parlamenter sistemimiz var. Özellikle cumhurbaşkanını halk seçtikten sonra artık bu sistemin yürütülebilir bir hali kalmadı. O yüzden biz bu kaos ortamından, bu karmaşık sistemi daha işleyebilir bir sistem haline getirmek istiyoruz. Ve bu işleyen sistemle de asıl yetkiyi milletimize vermek istiyoruz.

Hakem millet olsun istiyoruz

Seçilmiş bir cumhurbaşkanı var ortada, fiili bir durum var, defacto bir durumun, bunu hukuki bir hale getirilmesi gerekiyor değil mi?

Aynen, çünkü artık geri dönüş olmaz. Millet kendisini yönetecek kişiyi sandıkta kendisi belirlemiş mi? Belirlemiş. Ama hem seçilmiş cumhurbaşkanı, hem seçilmiş başbakan yürütülebilir bir sistem değil. Biz sistemi artık bu çift başlılıktan kurtarıp daha işleyen bir sistem haline getirmek istiyoruz ve bundan sonra herhangi bir olumsuzluk durumunda hakem millet olsun istiyoruz. Askerin postalı, tankı, bilmem şusu-busu, dışarıdaki müdahalelerle bu sisteme müdahale edilmesin, gereken müdahaleyi gerektiği zaman milletimiz yapsın ve kararı o versin istiyoruz.

Polislerle muhatap olmak istemedim

Siz Almanya'da bir hadise yaşadınız, biraz bahseder misiniz bize?

Tabii ki. Bizim tabii Almanya'da, Avrupa'da çok fazla sayıda seçmenimiz var, biz de bu süre içinde bilgilendirme çalışmaları için Avrupa ülkelerinde görevlendirildik, yapacağımız şey belliydi, 18 maddeyi vatandaşlarımıza anlatmak. Çünkü biz evet de verse vatandaşlarımızın bilerek evet vermesini istiyoruz. Yani bizim ne yapmak istediğimizi ve kendisine nasıl bir yetki verdiğimizi vatandaşımızın bilmesini istiyoruz. O yüzden bu bilgilendirme toplantıları bağlamında bana da genel merkezimiz Bremen ve Hamburg'da görev verdi. Benim ilk toplantıların Bremen'deydi, bir salon toplantımız vardı ve farklı küçük toplantılarımız vardı. Uçaktan indik, iner inmez işte konsolosluk görevlilerimiz, Türk Hava Yolları'ndaki arkadaşlarımız karşıladılar bizi. O esnada Alman polisinin benimle görüşmek istediğini programım hakkında bilgi almak istediklerini ilettiler. Ben Alman polisi ile muhatap olmak istemedim.

Alman polisi binaya sokmadı

Her işimiz şeffaf bizim, programlarımızın izinleri alınmış yasal toplantılar, görüşeceğimiz yerler belli, arkadaşlarımız zaten gerekli yerlerden izinlerini almışlar, hiçbir sıkıntımız yok. Vekiliniz ne yapacak Almanya'da, kimlerle görüşecek, niye geldi; bu tarz sorulara muhatap kalmış arkadaşlar. İzah etmişler, demişler; bir bilgilendirme toplantısı için geldi, ama biz bir sorun olmayacağını düşündük, çıktık havaalanından. Benim ilk toplantı yapacağım yer Avrupalı Türk Demokratlar Birliği binasıydı. O binanın önünde bir polis arabasının bulunduğunu gördük, bizi binaya sokmayacaklarını söylediler, toplantımıza bu yolla engel olacaklarını söylediler. Biz de, oradaki arkadaşlarımızın hepsini başka en yakındaki bir kardeşimizin evine geçmesini söyledik, evde toplandık, gerginlik çıkarmak istemedik. Ama ne yazık ki bu olumsuz tavır devam etti Bremen'de. Sürekli yanımızdaki arkadaşlarımızı polis arıyor, işte neredesiniz, ne yapıyorsunuz, işte evde toplanamazsınız, şunu yapamazsınız-bunu yapamazsınız. Ben gecenin geç saatlerine kadar vatandaşlarımızı evinde ziyaret ettim ve sorusu olan vatandaşlarımızın sorularını cevaplandırdım.

Hapis cezası ile tehdit ettiler

Ama gün içinde bir haber geldi bize, yarınki salon toplantımızın iptal edildiği haberini aldık. İkincisi; bir kahvaltılı toplantımız vardı ama o kahvaltılı toplantımızın da iptal edilmesi gerektiğini söylediler. Aslında bir kafede yapacaktık o toplantıyı, bunun da olmaması gerektiğini söylediler. Biz tabii tamam dedik ve ev toplantılarımıza devam ettik. Ne var ki İçişleri Bakanlığı'ndan bir yazı tebliğ edeceklerini ve emniyete gelmemi söylediler bu defa. Ben ikinci kez tekrar ettim; ben bir Türk milletvekiliyim, Almanya'nın polisine gidip de ifade vermem, onlara tekmil vermem, hiçbir şeye de imza atmam. Benim muhatabım Alman polisi değil bu ülkede. Ama o tebliği bize ulaştırdılar bir şekilde, Konsolosluğa ulaştırmışlar. Yazıyı okuduk çok enteresan bir yazı, örneğini sizinle de paylaşabilirim yazının. Ceza vereceklerini, açık ve kapalı alanda hiçbir şekilde toplantı yapamayacağımı, devam etmem halinde para cezasına çarptırılacağımı veya 1 yıla varan bir hapis cezasıyla cezalandırılacağım yönünde bir haber, bir tebliğ vardı. Bu tebliği bana ulaştırdılar, adıma düzenlenmiş bir tebliğ.

Almanya PKK eylemlerine ses çıkarmıyor

Böyle bir şeyle Avrupa'da karşılaşmak çok üzdü beni. Şu açıdan da çok üzdü: O günlerde PKK Almanya'da çok rahat eylemlerini yapabiliyordu. Almanya'da kanunen Öcalan'ın bayrakları yasak, ama o yasaklı bayrakları ellerine alıp Bremen sokaklarında yürüyüş yaptılar. Hem de polis koruması altında. İşte bu demokrat bir duruş değil. İşte Avrupa'ya, bizim gözümüzdeki o abartılan Avrupa'ya hiç yakışan bir durum değil. Biz engellendik, Hamburg'a geçtik. Hamburg'da da yine bir salon toplantımız iptal edildi, orada yine ev buluşmalarımızı yaptık, vatandaşımızla buluştuk. Hamburg'un çok uzak noktasında arkadaşlarımız toplanmışlardı bir yere, çok da duygusal anlar yaşadık. Kapıda iki tane gencimiz nöbet tuttu herhangi bir polis baskınına karşın ve biz içeride bayraklarla süslü bir salonda çok güzel şehitlerimizi de anan bir program yaptık.

Takke düştü kel göründü

Garip değil mi? Hani medeniyetin, hani sözüm ona demokrasinin beşiği olmuş Avrupa'nın bu tavrı?

Alman Hükümetinin oradaki Türklere karşı tavrı hiç demokrat değil, bugün kadar yaptığı ayrımcılıklar hiç öyle hafife alınır gibi değil; bunlar artık tamamen açığa çıktı.Ben bunu şöyle ifade ediyorum: PKK'yı koruyan, hayır'cılara izin veren, ama evet'çilere engel tanıyan bir Avrupa artık safını netleştirmiştir. Avrupa'nın takkesi düşmüş keli görünmüştür. Çünkü bugüne kadar eğer Avrupa'nın gerçekten Türkiye'de bir diktatörleşme, demokrasisini kaybetme gibi bir kaygısı olsaydı, 80 ihtilalinde ses çıkaran bir Avrupa görmek isterdim ben, tepki duyan bir Avrupa görmek isterdim, çok çok küçük yaptırımlar uygulandı o zaman Türkiye'ye ve çok cılız bir ses çıktı. 15 Temmuz'da biz hiçbir tepki görmedik. 15 Temmuz'da bu ülkede demokrasiyi savunan insanlar, yalnızca bayrağı olan insanlar, elinde hiçbir şeyi olmayan, bayrağı ve imanından başka hiçbir şeyi olmayan bir millet sokağa döküldü, tanklarla ezildi, vücutları parçalandı, kurşunlandılar, ama Avrupa ülkelerinin hiçbirisinden adam gibi tepki görmedik.

Bugün artık kartların açık oynandığını söylediğiniz. Neden açık oynanıyor?Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, bir Haçlı-Hilal şeyi artık meydana çıktı mı yani?

Türkiye'nin önündeki engellerin teker teker kalktığını görüyorlar, bu engeller kalkınca tüm perdeler teker teker iniyor ve Türkiye'de taşeronlarını işletebilecekleri mekanizmaları biz tüketiyoruz şu anda. Bugüne kadar PKK'yı gizlice kullandılar, FETÖ'yü gizlice kullandılar, bizim çocuklar başardılar derken bunları hep gizlice kullandılar, biz bunları unutmadık. Ama artık onların çocukları bu ülkede olmayacak ve onların çocuklarının iş tutabilecekleri bir mekanizma kalmayacak bu ülkede, sistem değişiyor çünkü. Ne oldu bu defa? İşte tüm her şey ortaya çıktı. Biz yıllardan beri mücadele ettiğimizde, ülkemizde sebebini anlayamadığımız pek çok şey vardı, ama bugün artık her şeyin nereden güdümlendiği, bu motivasyonlarının nereden, güçlülerinin nereden geldiğini hepimiz çok net görmeye başladık.

Muhalefet konusunda hem şanslı hem şansızız

Her seçimin bir sembolik magazin tarafı vardır. Kemal Kılıçdaroğlu gaflarıyla sanki biraz onu temsil ediyor bu süreçteu2026

Tabii ki çok yazık. Ben aslında her zaman iyi ilişkilerden yanayım. Bizbölgemizdeki CHP'li milletvekilleriyle hiçbir zaman kötü ilişkiler içinde olmadık ve hep önceliğimiz memleket oldu.Her zaman bir diyalog içinde bulunduk. İşin doğrusu siyasetinde güzel bir üslupla yapılması taraftarıyım, güçlü bir muhalefetin olmasını isterim. Neden? Güçlü bir muhalefet bir iktidar için en güzel şeydir, motive edici güçtür, güçlü bir muhalefet sizi motive eder, size güç kazandırır aslında. Aynı zamanda sizi denetler ama maalesef bizim böyle bir talihsizliğimiz var. Biz muhalefetten yana hem çok şanslıyız, hem de çok şansızız. Muhalefet o kadar beceriksiz, o kadar böyle toy ki; kimse demez CHP'ye cumhuriyetimizin ilk kurulmuş partisi demez. O köklü geleneğe yakışmayan bir liderleri var ne yazık ki.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin