Dolar (USD)
34.65
Euro (EUR)
36.61
Gram Altın
2936.89
BIST 100
9648.8
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Abese suresi kaç ayettir?

Mekki surelerden olan Abese suresi 42 ayetten oluşuyor. Abese yüz ekşitme anlamına geliyor. İşte Abese suresi okunuşu, manası,faziletleri, tefsiri...
Abese suresi kaç ayettir?
14 Aralık 2019 11:39:00
Mekki surelerden olan Abese suresi 42 ayetten oluşuyor. Abese yüz ekşitme anlamına geliyor. İşte Abese suresi okunuşu, manası,faziletleri, tefsiri...

Mekki surelerden olan Abese suresi 42 ayetten oluşuyor. Abese yüz ekşitme anlamına geliyor. İşte Abese suresi okunuşu, manası,faziletleri, tefsiri...

Abese suresi Türkçe anlamı
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.

2. Kendisine o âmâ geldi diye.

3. Resulüm! Ne bilirsin, belki o (senden öğrendikleriyle) temizlenecekti.

4. Yahut öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecekti.

5. Kendini sana muhtaç görmeyene gelince,

6. İşte sen ona yöneliyorsun.

7. Oysa ki sen onun (müslüman olmayıp) temizlenmemesinden sorumlu değilsin.

8. Fakat sana koşarak gelen yok mu?

9. Ki o, korkar durumdadır.

10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.

11. Hayır! Öyle yapma. Çünkü o (Kur'an) bir öğüttür.

12. Dileyen ondan öğüt alır.

13. O, çok şerefli sayfalardadır.

14. Yüceltilmiş ve tertemiz kılınmıştır.

15. Kâtip (melek) lerin elleriyle (yazılmıştır).

16. Ki o kâtipler kıymetli ve güvenilirdirler.

17. Kahrolası insan! Ne kadar da nankör!

18. Onu yaratan hangi şeyden yarattı?

19. Onu nutfeden (spermadan) yaratıp (merhalelerden geçirerek) şekil verdi.

20. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı.

21. Sonra onu öldürür ve kabre koyar.

22. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.

23. Hayır! Doğrusu insan, henüz Allah'ın emrettiğini yapmadı.

24. İnsan yediğine bir baksın!

25. Doğrusu biz suyu bol bol indirdik.

26. Sonra toprağı iyice yardık.

27. Orada taneler (hububat) bitirdik.

28. Üzümler ve yoncalar.

29. Zeytinler ve hurmalar.

30. İri ve sık ağaçlı bahçeler.

31. Meyveler ve çayırlar.

32. Kendinize ve hayvanlarınıza rızık olması için.

33. Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman!

34. Kişi o gün kardeşinden kaçar.

35. Anasından ve babasından.

36. Karısından ve oğullarından.

37. O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.

38. O gün bir takım yüzler vardır, parıl parıldır.

39. Gülmekte ve sevinmektedirler.

40. O gün bir takım yüzler vardır, üzerini toz kaplamıştır.

41. Karanlıklar örtmüştür.

42. İşte kâfirler, fâcirler bunlardır.

Abese suresi okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Abese ve tevella.

2. En caihul’a’ma.

3. Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka.

4. Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra.

5. Emma menistağna.

6. Feente lehu tesadda.

7. Ve ma ‘aleyke ella yezzekka.

8. Ve emma men caeke yes’a.

9. Ve huve yahşa.

10. Feente ‘anhu telehha.

11. Kella inneha tezkiretun.

12. Femen şae zekerehu.

13. Fiy suhufin mukerremetin.

14. Merfu’atin mutahheretin.

15. Bieydin seferetin.

16. Kiramin bereretin.

17. Kutilel’insanu ma ekferehu.

18. Min eyyi şey’in halekahu.

19. Min nutfetin halekahu fekadderehu.

20. Summessebiyle yesserehu.

21. Summe ematehu feakberehu.

22. Summe iza şea enşerehu.

23. Kella lemma yakdı ma emerehu.

24. Felyenzuril’insanu ila ta’amihi.

25. Enna sabebnelmae sabben.

26. Summe şakaknel’arda şakkan.

27. Feenbetna fiyha habben.

28. Ve ‘ineben ve kadben.

29. Ve zeytunen ve nahlen.

30. Ve hadaika ğulben.

31. Ve fakiheten ve ebben.

32. Meta’an lekum ve lien’amikum.

33. Feiza caetissahhatu.

34. Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi.

35. Ve ummihi ve ebiyhi.

36. Ve sahıbetihi ve beniyhi.

37. Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi.

38. Vucuhun yevmeizin musfiretun.

39. Dahıketun mustebşiretun.

40. Ve vucuhun yevmeizin ‘aleyha ğaberetun.

41. Terhekuha kateretun.

42. Ulaike humulkeferetulfeceretu.

Abese suresi tefsiri

1-10 ayetleri

Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle birine yaptığı konuşmanın ortasında yanlarına gelen bir âmânın zamansız sorularından rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş ve ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü sitemli bir ifadeyle uyardı; onun, kimlere verilecek emeğin daha verimli olacağını kesin olarak bilemeyeceğini, topluluğun ileri gelenlerinden de sorumlu olmadığını bildirdi. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu vb. bazı iltifatlarının yanında, iki defa gazâya çıktığında yerine Medine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere Abdullah’ı görevlendirdiği de rivayet edilmiştir (Zemahşerî, IV, 217).

Birkaç âyette Hz. Peygamber’in “zelle” denilen bazı hataları hatırlatılmış ve düzeltilmiştir (meselâ buna yakın bir uyarı örneği için bk. Tevbe 9/43). Ancak bunlar içinde nisbeten sert bir üslûp taşıyan tek öğüt ve uyarı konumuz olan âyetlerdedir. Bu âyetler, vahyin objektifliğini ve peygamberin insanlığa kendi istek ve düşüncelerini değil, ilâhî vahyi tebliğ ettiğini, ayrıca onun bir ilâh gibi yanılgısız sayılmaması gerektiğini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır. Bunun kadar önemli bir husus da Resûlullah’ın, kendi tutumunu eleştiren bu âyetleri, en ufak bir kaygı ve komplekse kapılmadan halka okuması, duyurmasıdır. Bu da onun dâvetindeki samimiyetini, hakikat sevgisini ve üstün ahlâkını gösterir.

“Kendini her şeye yeterli gören” diye çevirdiğimiz 5. âyet Mekke’nin ileri gelen zenginlerini ve kabile reislerini ifade eder. Bunlar mal ve adamlarının çokluğu sebebiyle büyüklük taslayarak inkârcılıkta devam ediyor, Allah ve peygamberinin kendilerine doğru yolu göstermelerine ihtiyaçlarının olmadığını söylüyorlardı. Allah korkusu ile huzuruna gelen âmâ ise Kur’an’ın nuruyla aydınlanarak cehaletten kurtulmak ve günahlardan arınmak istiyordu.

11-12 ayetleri

Şevkânî, 11. âyetin başındaki “hayır!” uyarısının açılımını şöyle ifade eder: Artık bundan sonra böyle hatalar yapma; zengine dönüp onunla ilgilenirken fakire ilgisiz kalma (V, 443). Aynı âyette birer öğüt olduğu bildirilen “bu âyetler” ifadesiyle sûrenin başındaki uyarıcı ve eğitici on âyetin veya sûrenin tamamının kastedildiği anlaşılmaktadır. “Dileyen ondan öğüt alır” meâlindeki 12. âyette ise şu iki noktaya dikkat çekilmiştir: a) Bu uyarı, yalnız Resûlullah’a değil, onun şahsında bütün ümmetine ve insanlığa yöneliktir. b) Uyarıyı dikkate alıp yanlışını düzeltmek de hiçe sayıp hatalarında ısrar etmek de insanın kendi iradesine bağlıdır, sonucunu da buna göre alacaktır.

13-16 ayetleri

Mukaddes sayfalar”dan maksat Kur’an’ı içeren sayfalardır; Kur’an ilim ve hikmet ihtiva eden ilâhî bir kelâm olduğu için Allah katında şanı yüce ve değerlidir. Mukaddes sayfalardan maksadın “levh-i mahfûz” veya “önceki peygamberlerin kitapları” olduğunu söyleyenler de vardır (bk. Şevkânî, V, 444; ayrıca krş. A‘lâ 87/18-19).

Seçkin ve erdemli elçiler” diye tercüme ettiğimiz sefere (tekili: sefîr) kelimesini müfessirler, “yüce Allah’tan Hz. Peygamber’e vahiy getiren melekler, kulların amellerini yazan melekler (kirâmen kâtibîn), kitapları okuyanlar (kurrâ), Kur’an’ı yazan sahâbîler” gibi farklı anlamlarda yorumlamışlardır (Şevkânî, V, 444). Kelimeyi, “peygamberler, Kur’an’ı melekût âleminde kaydeden ve koruyan melekler” olarak anlamak da mümkündür.

17-23 ayetleri

Burada “Kahrolası o insan!” şeklindeki yergi ifadesiyle genel olarak insanlığın değil, Hz. Peygamber’le yaptıkları tartışmalarda yeniden dirilmeyi inkâr eden putperestlerin, bir rivayete göre özellikle Ebû Leheb’in oğlu Utbe’nin kastedildiği belirtilmektedir. Âyetlerde gerek söz konusu kişiye gerekse yeniden dirilmek konusunda tereddüdü olan herkese, insanın hiç yokken varlık alanına nasıl çıkarıldığı hatırlatılmakta, böylece insanlar düşünme ve inanmaya teşvik edilmektedir. “Sonra ona yolu kolaylaştırdı” meâlindeki âyeti müfessirler “Ana rahminden çıkmayı kolaylaştırdı” veya “Hayır yahut şer yolunu seçme imkânı verdi” şeklinde yorumlamışlardır. Taberî âyetin bağlamını dikkate alarak birinci yorumu tercih etmiştir (bk. XXIX, 35). Ancak bize göre ikinci anlam, yani insanın iyilik-kötülük, iman-inkâr, doğru-yanlış şeklindeki alternatifler arasında seçim yapma gücüne sahip varlık olarak yaratılması daha çok hatırlatılmaya değer bir lutuftur; dolayısıyla âyetin bağlamına da daha uygundur. Çünkü bu özelliğiyle insan dünyadaki diğer bütün yaratılmışlardan üstün ve seçkin kılınmıştır. Bu gerçek yanında, insanın bir gün ölüp kabre konduktan sonra Allah’ın dilediği bir vakitte tekrar diriltileceğini hatırlatan 21-22. âyetler ile Allah’ın buyruklarına uymayanları kınayan 23. âyetten şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Allah insana iyilik ve kötülük yolları arasında seçim yapma imkânlarını bahşetmiş, dolayısıyla ona ihtiyacı olduğu kadar özgürlük alanı açmıştır. Bu özgürlüğe sahip olması ona Allah’ın buyruklarını yerine getirme sorumluluğu yüklemektedir. Nihayet insan, bir gün bu hayatı terkedecek ve özgürlüğünü doğru kullanarak sorumluluklarını yerine getirip getirmediği konusunda hesap verecek, karşılık görecektir.

24-32 ayetleri

Yukarıda 18-20. âyetlerde insanın var oluşu ve mahiyetine ilişkin ilâhî lutuflar özetlenmişti; burada ise onu çevreleyen ve varlığını sürdürmesi için gerekli ve faydalı olan haricî nimetlerin başlıcaları hatırlatılmaktadır. Bu hatırlatmanın amacı da hem muhatabı Allah’ın kudretinin büyüklüğü hakkında bilgilendirip iman etmesini veya inancını güçlendirmesini sağlamak hem de onu bu lutuflarından dolayı Allah’a minnet ve şükran hisleriyle ibadet etmeye, buyruklarına göre yaşamaya yöneltmektir.

33-42 ayetleri

Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren sûrenin bu son âyetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüzyüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer; b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar; c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar; d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar (Şevkânî, V, 446). Bir önceki sûrede (Nâziât 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmişti. Abese sûresinin bu son âyetlerinden anlıyoruz ki inkârcı ve isyankârların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken, müminlerin, durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.

En son gelişmelerden haberdar olmak için whatsapp kanalımızı takip edin