ABD'nin Ortadoğu'da kurduğu kirli ittifak
Haber: Erdal ŞİMŞEK
İran'ın Filistin davasına yönelik İsrail'e karşı bir askeri taarruz başlatma beklentisi olanlar, şunu size garanti ederim: Hiç bir şekilde, hiç bir şartta bu Ayetullah rejimi İsrail'e saldırmayacak.
Neden mi?
Şii görünümlü Rafızî Ayetullah rejiminin tarihine bakalım. Dünyada “Humeyni rejimi” olarak da adlandırılıyor. Humeyni rejiminin tarihteki ilk ve tek savaşı Müslüman bir ülke olan Irak’ladır.
Ayetullahlar, İran’ı ele geçirdikten sonra, Irak'ta bir anda Şia isyanları başladı. İsyancılar askere polise silahlı saldırılar yaptı. Asker polis demeden kamu görevlilerini kelimenin tam anlamı ile soykırıma uğrattılar. Şii nüfusun yoğun olduğu güneydeki bazı şehirleri işgal etmişlerdi.
Saddam Hüseyin, bu isyanları bastırdı ve yapılan sorgulamalarda isyanın kaynağı; yani iç savaşı körükleyenin İran olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Saddam Hüseyin, İran ila aralarındaki bütün anlaşmalarını iptal etmiş ve bu ülkeye savaş açmıştı.
O süreçte Humeyni rejimi yüz binlerce Iraklı askeri katletmişti. İran, modern Ortadoğu tarihinde direkt kendisinin açtığı bir savaş yoktur ve sadece Vekil Savaşçı kullanır. Yani başkalarının sırtından, başkalarının kanıyla savaşır. Sütre gerisinde durup ortaya bir taş atar ve herkes o taşın peşine koşar.
Yani kendi vekil savaşçıları ve İran buradan rant sağlar. Çok net söyleyeyim, İran, “İsrail'i haritadan sileceğiz” diyor sürekli. Fakat 35 yıllık gazetecilik hayatım boyunca en az on bin kere bu lafı söyledi İranlı yetkililer. Ama ne hikmetse İsrail’e tek bir çakıl taşı dahi atmadı.
GAZZE YANARKEN TEK TAŞ ATMADILAR
“Peki hal bu iken Filistinliler neden bel bağladılar” diye soran olacaktır mutlaka.
Filistin, sahipsiz kimsesiz kaldı. Ve İran’la ilişki kurmaları bir tercih değil bir zorunluluktu. Bu, bir tercihsizlikti maalesef.
İran'ın bölgemizde yayılmacılığı nasıl başladı ona bakalım. Bugün İrancıların suçladığı Arap devletleri var ya, zamanında altı devlet bir araya geldi ve İsrail'e savaş açtılar. Maalesef kendi silahları olmadığı için Ruslardan silah aldılar. Ve bu silahlar da maalesef (çok acı bir dille söyleyeyim) Arapları vurdu.
Ve Araplar Rusların verdiği teneke silahlarla savaştılar ve bu savaştan perişan olarak çıktılar. Silahlar, bombalar, füzeler Arapların elinde patladı. On binlerce Arap askeri ve subayı bu Rus silahları yüzünden öldüler. Yani silahı roketi ateşlerken, ateşlenen yerde patladı, oradaki bütün Arap askerleri şehit oldu.. Mısır, Ürdün, Suriye bu savaşta toprak kaybedip yerle bir oldular. Ruslar da Siyonizme hizmet ederek verdikleri teneke silahlarla Arapların yenilgisini sağladılar.
Şimdi (ABD’nin açıkladığına göre) bölgemizde terörist İsrail ve İran'ın elinde nükleer silah var. Niye bunları harekete geçirmiyor İran? Hayır, nükleer savaş açsın demiyorum bir tehdit unsuru; caydırıcı unsur olarak kullanır. Ama hareket etmiyor yani diyeceğim Humeyni rejiminden hiçbir şekilde umut bağlamayın.
Size Humeyni rejimin kurulduğu günden bu yana cemayizelevvelini anlatayım da o zaman anlarsınız neden İran’a bel bağlanmayacağını…
Mesela Saddam Hüseyin 1991'de Tel Aviv ve Hayfa’ya birçok füze fırlatmıştı. Ve bu füzeler operasyonunda 75 civarında İsrailli terörist öldü. 4000 - 4500 arası bina zararı gördü ve bu binaların önemli bir kısmı tamamen yerle bir olmuştu. Hani o küçümsenen Saddam bile İsrail'in tepesinde bir tehdit unsuruydu.
FİLİSTİN’İ DESTEKLEME ADI ALTINA ŞİA YAYILMACILIĞI
Filistin'i savunma adı altında İran'ın Şia yayılmacılığı olan Şii eksenini enjekte etmeye çalışıyor. İran, laik ABD'yle birlikte yürüttüğü bir operasyon ile Ayetullah rejimi iken de bu politikasını devam ettirdi. Yani size şunu taahhüt ediyorum, İran'ın başına 12. imam olan Mehdi’yi de getirseniz bu siyaset hep var olacak İran asla ama asla Filistin davasına sahip çıkmayacak. Aksine Filistin'in kendi üzerinde daha çok yük olmamasını isteyecektir.
HAŞHAŞİLER, HAÇLILARIN EMRİYLE SELÇUKLUYA SALDIRDI?
İran tarihten beri Müslümanlar içerisinde hep habis bir ur oldu. Haşhaşiler terör örgütünü bilmeyenimiz yoktur. Haşhaşiler, Şii İsmaili bir terör örgütüdür. Haşhaşiler, sürekli haçlılardan, Katolik Papalığından ve Cizvit papazlarından hem istihbarî hem de maddi destek aldılar.
Bunun sebebi neydi biliyor musunuz? Selçuklu Devleti büyüyerek Asya'ya ve Ortadoğu’ya sığmadı. Haçlılar Selçuklu’nun Batıya girişini engellemek için Hasan Sabbah'ı buldular ve onu her türlü beslediler. Ve yıkıcı terör eylemleri ile Selçukluları durdurdular. İlk darbeyi dünya modern biliminin temel taşı olan Selçukluların Nizamiye Medresesine vurdular.
Nizamiye medreselerini kuran Nizamülmülk’ü şehit ettiler. Ve Haçlılar bunu kendileri değil Haşhaşilerin eliyle yaptı. Yani İran, dün Haşhaşiydi, Şah’tı, Kiroş’tu. Bugün de Ayetullahtır.
İran, emperyalist ve emperyalizm hayallerini taşıyan bir devlet. Ama İran'ın dört bir tarafında Müslüman ülkeler bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ülkelere direkt savaş açmaktansa vekil savaşçılar kullandı sürekli.
Farsların bu emperyalizm veya cihan devleti olma hayalini hep Müslüman devletleri engel olarak gördüler.
Foto-İranlı Prof. Seyit Veli Nasır
ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKASINI OLUŞTURAN İRANLI PROF.!
Bu durumu Soğuk Savaş sırasında Amerikalılar çok iyi analiz ettiler ve okudular. Çünkü Amerikan siyaset akıl hocalarının içerisinde sözde Humeyni veya Şah'tan kaçmış İranlı akademisyenler de vardı. Bugünkü Amerikan İran politikasını oluşturan geliştiren ve hayata sokan şahıs, İranlı Profesör Seyit Veli Nasır’dır.
Bu şahıs, Bush'un Irak’ı işgal ve Şia'nın önünü açma projesinin baş mimarıdır. Nasır, öyle sıradan bir akademisyen değildir.
Seyit Veli Nasır, ABD devletine fikirler üreten Siyonist kuruluş Foreign Affairs’ın kıdemli yöneticisi ve editörüydü. Bir yandan da eş zamanlı olarak Amerikan emperyalizminin elit uygulayıcı yani bürokratların eğitildiği Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu’nda Profesör olarak ders veriyordu. Yani orada emperyalist bürokratlar yetiştiren adamlardan biriydi.
İran Şiası ile ilgili bir başka gerçeği tüm İslam dünyası biliyor. O da Takiyye’dir. Hepimiz biliyoruz ki Takiye; sahtekarlık yani ikiyüzlülük, yalancılık demektir Şia’da imani zorunluluktur.
Şia inancında bu, yüzde yüz ölüm riski ile karşılaşılınca başvurulan bir yöntemdir. Fakat İran Şiasında Takiye, hayatın merkezidir. Yani kendi dışında herkese yalan söyleyip iki yüzlü davranmaktır.
Seyit Veli Nasır Bu çerçevede değerlendirilmelidir. Kendisinin önerisi ile ABD’nin önünü açtığı ve yayılması için şartları olgunlaştırdığı İran Şiiliğinin geldiği pozisyonu baz aldığımızda bu yönde kanaat belirtmek şarttır.
“Şİİ İRAN, SÜNNİ ARAPLARA GÖRE ABD’YE DAHA YAKIN OLUR”
Bu şahıs ABD’nin Irak'ı işgalini önerdi. Veli Nasır, daha sonra teori haline getirdiği ve Foreign Affairs’te 20008 yılının Eylül sayısında yayımladığı makalesinde de dile getirdiği şu tavsiyelerde bulunuyor: “Şii İran Sünni Araplara göre ABD'ye daha yakın olur.”
Yani Amerikalılara diyor ki, “Ortadoğu’da Şii İran'ın alanını açın. Ortadoğu'nun ve hatta bütün İslam dünyasının kontrolünü sağlayın. Çünkü İran'ın önü açılınca İslam ülkelerinde Şia yayılmacılığı yapacak ve Şia yayılmacılığı olan ülkeler kendi iç sorunları ile uğraşarak ABD’ye zaman ayıramayacak. Hatta bu süreçte ABD’den yardım bile dileneceklerdir.”
Ve dediği bire bir ortaya çıktı.
Afganistan ve Irak’ın işgalinde dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat ne demişti?
“Amerika, bizim yardımımızla Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Bizim yardımımız olmasaydı, Amerika oralara giremezdi.”
İranlı Seyyid Veli Nasır’ın da öngördüğü gibi, Şia yayılmacılığı, Müslümanların ABD emperyalizmine karşı yekpare direnmesini engelledi, güçlerini böldüğü gibi, birçok İslam ülkesinde Şiiler, Müslüman direniş ekseni neredeyse tamamen yok etti.
BİRBİRİNİ BESLEYEN İKİ VİRÜS: İRAN ŞİASI VE SELEFİLİK
Şia yayılmacılığının önünü açarak Şia Hilali’ni oluşturma çabaları sırasında işlenen vahşetten dolayı, Müslümanlar arasında itidal sahibi, Peygamber efendimizin savaş ahlâkını öneren, “Vahşete karşı vahşet”i red eden alim ve toplumsal önderlerin sözleri dinlenmez oldu. Böylece 1800’lü yıllarda Londra’da İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’nda temeli atılan Modern Selefilik yeniden tedavüle sokulup, El Kaide, Meclis-i Adale, Qannasiler, IŞİD, Bokoharam ve IŞID Horasan gibi tamamen vahşi ve İslam dışı terör örgütleri meydana çıkarılarak, Müslümanların ocağına tek kelime ile İncir ağacı dikildi. Dikkat ederseniz bu terör örgütlerinin tek hedefi Müslüman alim, önder ve toplumlardır.
Türkiye, her ne kadar laik-secular bir rejime sahip olsa da devlet aklı bu tehlikeyi fark etti. Çünkü bu vahşi anlayış ve örgüt Türkiye’nin içine küçük küçük olsa da sirayet etmeye başlamıştı.
Türk devletinin aldığı bir kararla Fırat Kalkanı operasyonu ile sınırımıza yığılan 5000 civarında IŞID’lı vahşi teröristi imha edildi. IŞID’ın iki patronu olan İngiliz istihbarat servisi MI6 ve CIA, elinde kalan teröristleri Türkiye sınırından çekip Suriye’nin daha iç bölgelerine çekerek tamamen imhalarını engelledi. Ancak diğer yandan Şii Hilali adlı Haçlı projesini hızla ilerletmeye çalışıyorlar. Bugün Arnavutluk, Kosova, Bosna Hersek’ten Malezya, Endonezya ve hatta Çin’in ortalarına kadar bu faaliyet yürütülüyor. Özellikle Balkanlar ve Müslüman olan Han Çinlileri arasında yoğun bir şekilde Şia misyonerliği çalışmalarını yürütüyorlar.
Diğer yandan da aynı istihbarat servisleri, Doğu Türkistan’da inanılmaz boyutta bir Selefilik faaliyeti yürütüyorlar.
ABD tarafından Müslümanların içine habis ur olarak sokulan Haçlı-Şii Hilali adlı fitneyi yine Müslümanların sağduyulu, vasat ve Rasulullah aleyhisselamın sünnetine uygun tutum, pozisyon ve davranışları yenecektir.
Son söz olarak ne şeytana ne Transatlantik İttifakına ne de İran Ayetullah diktatoryasına asla ama asla güvenmeyin, Size ikram edecekleri bir bardak suyu dahi elinizin tersi ile itin. Çünkü, emin olun o bardağın içindeki su kesinlikle zehirlidir!
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.