Dolar (USD)
34.12
Euro (EUR)
38.10
Gram Altın
2876.41
BIST 100
9900.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

3. İntifada ya da 3. Dünya savaşı

''İsrail, Haremüşşerif'te tacizlerini sürdürürse İslam Dünyasi ayağa kalkar, iş Üçüncü İntifadayı da aşıp bir bölgesel, küresel savaşa evrilebilir. İddialı olacak ama, İsrail'e yönelik varoluşsal bir cephe açılırsa, ABD devreye girer, Üçüncü Dünya Savaşı'na bile sürüklenebilir bölge. Tabi bu en uç noktada, belki biraz aşırı bir yorum. Ama bu potansiyel ortada''
3. İntifada ya da 3. Dünya savaşı
13 Kasım 2014 01:00:00
''İsrail, Haremüşşerif'te tacizlerini sürdürürse İslam Dünyasi ayağa kalkar, iş Üçüncü İntifadayı da aşıp bir bölgesel, küresel savaşa evrilebilir. İddialı olacak ama, İsrail'e yönelik varoluşsal bir cephe açılırsa, ABD devreye girer, Üçüncü Dünya Savaşı'na bile sürüklenebilir bölge. Tabi bu en uç noktada, belki biraz aşırı bir yorum. Ama bu potansiyel ortada''

Doğu Kudüs'ün işgal edildiği 1967 tarihinden bu yana Mescid-i Aksa zaman zaman siyonist İsrail'in tehditlerine veya direk saldırılarına maruz kalmıştır. Geçen hafta 100 Yahudi'yi Mescid-i Aksa'nın ağlama duvarına bakan Megaribe kapısından içeriye almasına tepki gösteren Filistinliler ile İsrail askerleri arasında çatışma çıkmıştı. Siyonist askerleri, cami avlusu savaş alanına çevirdi. Filistinlilerin üzerine plastik mermi, ses ve gaz bombalarıyla saldırdi. Kıble Camisi'ne sığınan Müslümanları kovalayan İsrail askerleri, Kıble Camisini içerisinde postallarıyla gezerek, göstericileri tartakladı, cami içerisindeki Kur'an-ı Kerimlerin etrafa saçtı. İslam Alemini derinden yaralayan İsrail'in bu saygısız saldırısını, olayların arka planını, ve olası gelişmeleri, Kültür Üniversitesi Öğretim Görevlisi Bora Bayraktar ile konuştuk.

1967'den bu yana İsrail ilk defa Mescid-i Aksa'yi ibadete kapattı. Ardından, postallarıyal Aksa'ya girdi. Saldırının amacı ne? İslam Dünyası için oldukça hassas olan bir konuda İsrail neden provokatif eylemlere giriyor? Gerilimin fitilini ateşliyor? İsrail yoğun bir tepki alacağını bile bile nasıl buna cesaret etti. ?

Saldırı açık bir provokasyon. İsrail yaklaşık 14 yıldır sağ hükümetler tarafından yönetiliyor. 2001 başında Ariel Şaron'un iktidara gelmesiyle birlikte İsrail toplumu hızla sağa kaydı. Bunda ikinci Filistin intifadasının başlamasının da etkisi büyük tabi. O dönemde şiddet olayları İsrail içlerinde çok sayıda sivilin de ölümüne yol açmıştı. İntihar saldırıları, bombalı eylemler İsrail tarafında sert bir söylem ile insanlar hızla radikal sağa yöneldi. Hiç unutmuyorum intifada günlerinde Kudüs'ün merkezindeki Ben Yehuda caddesinde kocaman bir afiş görmüştüm. "Give war a chance" yani John Lennon'un ünlü "Give peace a chance" (Barışa bir şans tanıyın) şarkısına gönderme yaparak "Savaşa bir şans verin" diyordu. İsrail toplumu bu mantıkla bugünlere geldi. Şu an iktidarda çok sayıda sağ lider var. Evimiz İsrail Partisinin Başkanı ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İsrail vatandaşı bir buçuk milyon Filistinliyi ülkeden atma planını açıkça ve defalarca söylemiş bir isim. Naftali Bennett gibi faşist denebilecek bir liderin partisinden üç bakan var. Zaten bunlardan biri geçtiğimiz günlerde Haremüşşerif'e giderek burada Yahudilerin ibadeti için sinagog yapılmasından söz etti. Durum o kadar vahim ki Netanyahu gibi siyasi kariyerini barış süreci karşıtlığına oturtmuş bir isim diğerlerinin arasında ılımlı kalıyor. İşin siyasi arka planı bu.

Bölgenin, kendi derdine düştüğü bir dönemde İsrail'in bu saldırıya kalkışması bir anlamda durumdan rant çıkarmak gibiu2026?

Evet, İsrail'in saldırı zamanlaması tamamen bölgedeki genel gelişmelerle ilgili. Filistin meselesi dönüşüm sürecindeki Ortadoğu'nun ağır meseleleri arasında geri planda kaldı. Filistin davasının koruyucusu olarak bilinen güçler ortadan kalktı ya da kendi iç meselelerine döndü. Filistinlilere maddi manevi destek veren Saddam Hüseyin devrildi, Irak farklı bir yola girdi ve şu an IŞİD belasıyla uğraşıyor. Filistin meselesinde pek çok örgüte ev sahipliği yapan Esad rejimi de yaklaşık 4 yıldır kendi derdine düşmüş durumda. Hizbullah da Esad ile birlikte savaşıyor. İran Suriye iç savaşı dolayısıyla Hamas'a verdiği desteği kesti. Mısır da aynı şekilde darbeden sonra Hamas ile arasına mesafe koydu. Suudi Arabistan da aynı çizgide. Kaddafi tarih oldu. Filistin Yönetimi bölünmüş halde. Şu an Filistin davasında sesini yükselten en önemli ülke Türkiye. Ancak Türkiye'nin imkanları da sınırlı. İşte bu yüzden İsrail şimdi planlarını uygulamak için doğru zamanın geldiğini düşünüyor olmalı.

İsrail son 15 yılda milim milim Doğu Kudüs'e girdi

İsrail'in amacı ne, Kudüs'ü Yahudileştirmek mı? Hamas'i bitirmek mi?

Bunlar İsrail'in açık planları. Bunları gizlemiyorlar. Hem dile getiriyorlar hem de uygulamalar net. Hamas, İsrail için bir terör örgütü. 8 yıldır süren ambargonun en önemli hedeflerinden biri Hamas'ı bitirmek. Son Gazze operasyonu da Hamas'ın Filistin birlik hükümetine katılması dolayısıyla yapıldı. İsrail Hamas kendisini tanımadığı sürece örgüte düşman muamelesi yapacak. Kudüs'ün Yahudileştirilmesi meselesi de böyle. İsrail son 15 yılda milim milim Doğu Kudüs'e girdi, yerleşim yerleri açtı. Filistinlilerin yaşam alanlarını daralttı. Onları göçe zorladı zorluyor. Bu işin son adımı Haremüşşerif'in Yahudileştirilmesi ki bu görüldüğü kadar kolay değil. Çünkü iş o noktaya gelirse bütün İslam dünyası ayağa kalkacaktır.

Süleyman Tapınağı fikri aşırı sağcı birkaç Yahudinin hayaliyle sınırlı olmadığını biliyoruz. Bu hayal İsrail devletinin stratejik hedefidir resmi ideolojisidir diyebilir miyiz?

Bunu söyleyemeyiz. İsrail sağı, daha doğrusu radikal sağı bunu istiyor. Ancak İsrail devleti bunun ne kadar hassas bir konu olduğunu, işin İsrail'in yok olmasına kadar gideceğinin farkında. Zaten bu yüzden kutsal mekanlar hala Osmanlı döneminde yazılan fermanlara, hatta daha da eskiye, Selahaddin Eyyubi'nin 1187 Kudüs'ü fethetmesinden sonraki statükoya göre yönetiliyor.

Haremüşşerif tehlikeye girerse İsrail'in varlığı da tehlikeye düşer.

Kudüs ve çevresinde inşa edilen yeni yerleşim birimleri, Filistinli Arapların Kudüs'ten kovulmaları, kalanların Kudüs'e hapsedilmeleri, diğer Filistinlilerin Cuma namazı kılmak için bile Kudüs'e girememeleri işgal stratejinin bir parçası mı?

Bütün bunlar Kudüs'ün statüsünü tek taraflı olarak, İsrail;'in lehine belirleme çabaları. Biliyorsunuz Filistin sorununda 4 ana mesele vardır: Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşim yerlerinin durumu, mültecilerin geri dönüş meselesi, sınırlar ve Kudüs'ün statüsü. Son büyük görüşmeler 2000 yılında Kudüs meselesi yüzünden çöktü. Arafat Kudüs'ü veren Arap lider ben olmayacağım dedi ve masadan kalktı. Çıtayı o noktada bıraktı. Şimdi hiçbir Filistinli lider bu noktadan geri adım atamaz. İsrail bunu gördü. Kudüs meselesini müzakre ile çözemeyeceğini anladı. Bunun için sahadaki gerçekleri değiştirerek Kudüs fiilen ilhak etmek istiyor. Bu konuda epey mesafe alındı. Ama Haremüşerif İslam dünyası için kırmızı çizgidir. Şimdi Filistinlilerin buraya girişlerini kısıtlamaya çalışıyorlar. Evlerini onarmalarına izin vermiyorlar. Toprakları gasp ediliyor. Bunlar yıpratma stratejileri. Ama Haremüşşerif ciddi biçimde tehlikeye girerse İsrail'in varlığı da tehlikeye düşer. İsrail bu işin önünü alamaz.

6- Kudüs'ün, BM çerçevesinde uluslararası garantör devletler yönetimine bırakılması gibi bir duruma söz konusu iken İsrail'in bu ihlalleri karşısında BM neden bir yaptırım uygulamıyor.

Birleşmiş Milletler etkili olamıyor çünkü; ABD yıllardır Güvenlik Konseyi'nde İsrail'i koruyor. Veto yetkisini kullanarak örgütün İsrail aleyhine harekete geçmesine engel oluyor.Sistem bu şekilde gittiği sürece BM'den bir yaptırım beklemek biraz hayalcilik olur.

Sokak eylemleri süreklilik kazanırsa 3. İntifada başlar

İntifada'nın ayak seslerini duyuyor muyuz?

Evet güçlü bir biçimde duyuyoruz. Aslına bakarsanız her iki intifada da umutsuzluktan, müzakere yollarının kapanmasından dolayı ortaya çıkmıştı. 1987'de Filistin halkı sahipsizdi. FKÖ Tunus'ta sürgündeydi. İşgal koşulları ağırdı ve bir müzakere ihtimali ufukta görünmüyordu. İnsanlar sokaklara döküldüler ve haklarını aradılar. İşgale karşı direniş başlattılar. Bu uzun süreli ve şiddet dolu bir halk ayaklanmasıydı. İkinci intifada ise 2000 yılında müzakereler çökünce patladı. Filistinliler İsrail'in görüşmelerle kendilerini oyaladığı sonucuna vardı. Ariel Şaron'un Haremüşşerif'e yaptığı ziyaret öfke patlamasına neden oldu. Şimdi de benzer bir hava var. 2010 ve 2013'te doğrudan müzakereler yapıldı ve sonuç çıkmadı. 2000 sonrası gibi taraflar müzakereye olan inancını yitirdi. Yine Haremüşşerif üzerinde provokatif eylemler var. Zemin ayaklanma için hazır. Yalnız şunu belirtmek istiyorum ki İsrail Haremüşşerif'te tacizlerini sürdürürse iş Üçüncü İntifadayı da aşıp bir bölgesel, küresel savaşa evrilebilir. İddialı olacak ama, İsrail'e yönelik varoluşsal bir cephe açılırsa ABD devreye girebilir. Üçüncü Dünya Savaşı'na bile sürüklenebilir bölge. Tabi bu en uç noktada, belki biraz aşırı bir yorum. Ama bu potansiyel ortada. Eğer sokak eylemleri süreklilik kazanır ve önlemezse o zaman Üçüncü intifada başladı diyebiliriz. Şu an bunu söylemek için erken.

Türkiye- İsrail ilişkileri normalleşemez

Türkiye'nin İsrail üzerinde doğrudan bir yaptırım uygulama gücü var mı? İlişkiler normalleşmiş gibiydi. Yeniden gerildi mi ilişkiler?

Türk-İsrail ilişkileri artık kolay kolay düzelmeyecek. Normalleşme süreci 2013 baharında Netanyahu'nun özürü ile başladı. Son derece yavaş ilerledi. Çünkü iki taraf da isteksiz. Mavi Marmara olayında katledilen 9 Türk vatandaşının kanı hala yerde. Tazminat meselesi çözülmedi. Üstüne üstlük son Gazze saldırısı ile ipler yeniden koptu. İki ülke diplomatik ilişkileri en düşük düzeyde. İsrail'deki bu hükümet yapısı ile Türkiye'nin orta yol bulması imkansız. Bu sadece AK Parti meselesi değil. Bugün Türkiye'de hangi parti iktidar olursa olsun bu İsrail ile normal bir ilişki yürütemez. Tabi bu durum Türkiye'nin İsrail üzerindeki etkisini azaltıyor. Kullanabileceğimiz çok fazla kozumuz yok. Türkiye'nin şu an yapabildiği iki şey var: Birincisi Filistin'de bütünlüğü sağlama çabalarına destek olmak. Hamas ile El Fetih'i barıştırmak. İkincisi ise uluslararası toplumu hareketlendirmek. Başbakanın ve Cumhurbaşkanının sert söylemleri bu amaca yönelik.

Arap dünyası ayaklanır

İlk saldırı haberleri geldiğinde İslam Dünyası'ndan ciddi bir tepki gelir diye düşünmüştüm. Cılız bir kaç ses dışında bir şey çıkmadı. Tepkiler yeterli miydi?

İsrail'e cesaret veren de bu zaten. Mısır ve Suudi Arabistan sesini yükseltmeli. İran ve Türkiye zaten İsrail ile sorunlu. Irak ve Suriye kendi dertlerine düşmüş durumda. Işid meselesi ortada. Dolayısıyla İsrail ile ilişkileri olan Arap ülkelerinin baskısını arttırmaları gerek. Ancak onlar da Washington dengesi tuttukları için seslerini yükseltmiyor. Ancak Mescid-i Aksa'da ciddi olaylar yaşanırsa onlar da sessiz kalamazlar. Çünkü kendi kamuoyları onları harekete geçmeye zorlar.