15 Temmuz davasında gerekçeli karar
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi, 133'ü tutuklu olan 143 sanıklı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü davasıyla ilgili yargılamaya, 12 Temmuz'da gerçekleştirdiği duruşmayla son vererek hükmünü açıkladı.
Çoğunluğu er ve öğrenci olan 44 sanık hakkında beraat, 99 sanık hakkında ise "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım, öldürme ve öldürmeye teşebbüs" suçlarından kimi mahkumiyet kararları veren heyet, bu hükümleriyle ilgili 371 sayfalık gerekçesini taraflara ve avukatlara dağıttı.
Gerekçeli kararda, otobüsle İstanbul Valiliği'ne intikal ettirilmeye çalışılan, vatandaşlarca köprüye gidişleri engellenen ve sonunda köprüdeki askerlere katılan Hava Harp Okulu personeli sanıklar (rütbeli ve öğrenciler) hakkında değerlendirmeler yapıldı.
Valilik işgaliyle görevlendirilen Hava Harp Okulu görevlileri
Okulda görevli sanıklar Binbaşı Gazi Odacı, Üsteğmen Ali Akçay ve Astsubay Hayati Gültekin'in, "suçlamaları kabul etmedikleri, darbe teşebbüsünden haberdar olmadıkları ve darbe teşebbüsüne iştirak etmedikleri" yönünde savunma yaptıkları hatırlatılan kararda, şu ifadeler kullanıldı:
"Sanık savunmalarına itibar edilmesi mümkün değildir. Zira, saat 00.16 sıralarında birlikten çıkış yapan ve sanık Binbaşı Gazi Odacı'nın komutasında, Üsteğmen Ali Akçay ve Astsubay Hayati Gültekin ile 50 Hava Harp Okulu öğrencisinin bulunduğu ve şoför er Özcan Oduncu'nun sevk ettiği otobüs ile köprüye yaklaşmışlardır.
Yine valilik işgali görevlendirmesine uygun olarak konvoydan ayrılıp 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne yönelmelerini, 'şoförün yolu kaçırması' olarak açıklamışlardır. Altunizade köprüsünden itibaren vatandaşlar otobüse saldırmış, camları kırmış, sanıklar neredeyse hiç tepki vermemiştir.
Hatta ısrarla yola devam edebilmek için sanık Gazi, şoför Özcan'a, 'emniyet şeridine geçmesi, hatta araçlara çarpma pahasına olsa bile yolu açarak ilerlemesi' emrini vermiştir. Otobüs, kişi ve araçlara çarpa çarpa köprüye varmak için emniyet şeridinden devam etmiş, en son noktada şoför Özcan Oduncu ve Hava Harp Okulu öğrencisi Samet Yazgaç, açılan ateş sonucu yaralanmış ve otobüs orada bulunan çekiciye çarparak durabilmiştir.
Rütbeli sanıklar bu yaralanmaları dahi önemsememiş, otobüse binen siviller vasıtasıyla yaralıları göndermişlerdir. Vatandaşların bir kısmı otobüsün içine girerek, bir kısmı kırık camlardan sanıkları köprüye gitmemeleri konusunda uyarmış, ancak rütbeli sanıkların üçü de otobüsün sağ ve sol camlarından beylik tabancaları ile vatandaşları uzaklaştırmak için ateş etmişlerdir.
Amaçları İstanbul Valiliği binasına ulaşmak olduğundan yaklaşık 10 dakika bu şekilde otobüsten inmemişler, sonrasında vatandaşların müdahalesi ile otobüsün motorundan yoğun dumanlar çıkmaya başladığından otobüsten inmek zorunda kalmışlardır. Kendilerini durdurmaya çalışan topluluğa rağmen bir yolunu bulup sıyrılarak köprü üzerindeki darbeci askerlerin yanına ulaşmışlar ve emirleri altına girmişlerdir."
"Ordu komutanına parola sordukları halde bu sanıkları aralarına kabul ettiler"
Köprü üzerinde bulunan darbeci askerlerin sivil vatandaşları dahi yanlarına yaklaştırmadıkları, gelen ordu komutanına parola sordukları halde, üzerlerine doğru gelen bu silahlı askerlerden tedirginlik duymayarak hemen aralarına kabul ettikleri belirtilen kararda, "Kamp alanına terör saldırısı ihtimali nedeniyle kampın boşaltılarak hiçbir güvenlik tedbiri alınmadan öğrencilerin okula sevki, askeri uygulamalara tamamen terstir.
Öğrencilere kırkar adet gerçek mermi verilerek adeta kendi güvenliklerini sağlamalarının beklenmesi ve bu durumun rütbeli sanıklar tarafından normal karşılanması mümkün değildir. Halkın otobüse saldırmasına, camların kırılmasına, öğrencinin ve erin yaralanmasına tepki vermemek, yaralı er ve öğrenciyi hastaneye götürülmeleri için sivil vatandaşlara teslim etmek, askeri uygulamada görülmüş şey değildir." denildi.
Rütbeli sanıkların, saldırılar karşısında sadece vatandaşların görmemesi için öğrencilerden silahlarını saklamalarını istedikleri ve saatlerdir darbe girişimine direnen, pek çok şehit veren, ateş altında kalan vatandaş topluluğunun, camları kırık vaziyette yaklaşık 10 dakika bekleyen otobüs içindeki sanıkları darbe teşebbüsü konusunda uyarmadıklarını, sadece bağırıp küfür ettiklerini düşünmenin imkan dışı olduğu aktarılan kararda, sanıkların hiçbir savunmasının somut delillerle örtüşmediği ve gerçekleri yansıtmadığı vurgulandı.
Birlikten çıkış saatleri ve haber kaynaklarına ulaşma imkanlarına göre sanıkların darbe teşebbüsünü bilerek ve iştirak iradesiyle silahlı ve teçhizatlı olarak birliklerinden çıktıkları, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ndeki darbeci askerlere katıldıkları ve emirleri altına girerek sabaha kadar faaliyet gösterdikleri belirtilen kararda, 3 rütbeli sanığın darbe girişiminin başarısız olması üzerine aldıkları emirle teslim oldukları ve "anayasayı ihlal" suçunu işledikleri konusunda mahkemede tam bir vicdani kanaat oluştuğu ifade edildi.
"34 vatandaşımız ölmemiş gibi savunma yaptılar"
Hava Harp Okulu öğrencisi olan 44 sanığın, duruşmalarda vatandaşlar ve emniyet görevlilerince kötü muameleye tabi tutuldukları yönünde beyanlarda bulundukları ancak köprüde bulundukları süreçte gerçekleşen olayları anlatmaktan özellikle kaçındıkları bildirilen kararda, "Sanık savunmalarına bakıldığında, sadece kendileri kötü muameleye maruz kalmış, sanki o gün üzerinde bulundukları köprüde 34 vatandaşımız şehit edilmemiş, 300'den fazla vatandaşımız da yaralanmamıştır.
Sanıklar tam anlamıyla öğretilmiş savunmaları birebir tekrar etmiş, soruşturma aşamasında aleyhlerine olabilecek şekilde, ancak avukatları huzurunda verdikleri ifadeleri gerekçesiz olarak inkar etmiş, yaşanan darbe girişimini, şehit ve yaralıları umursamaz, pişmanlık duymaz tavırlar göstermiş, iddia makamına, müdahil avukatlarına ve mahkeme heyetine karşı saygısız ve tehditkar beyanlarda bulunmuşlardır." ifadeleri kullanıldı.
Savunmalarına itibar edilmeyen Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi sanıkların, darbe teşebbüsü gecesinin ilerleyen saatlerinde, gece yarısından sonra birlikten silahlı ve teçhizatlı olarak yola çıktıkları, dörder adet şarjör ve kırkar adet gerçek mermi verilip, "askerliğin temeli mutlak itaattir, bu gece itaatiniz sorgulanacak" telkinleriyle yola çıkarıldıkları bilgisi verilen kararda, "Sanıkların darbe girişimi içinde bulunduklarını anlayabilecek zeka ve kapasitede oldukları düşünüldüğünde, darbe girişiminden haberdar olmaları kuvvetle muhtemeldir, ancak bu husus ispatlanamamıştır." değerlendirmesi yapıldı.
"Öğrenciler savunmalarında Fetullah Gülen'i asla suçlamadı"
Sanık öğrencilerin, otobüslerine yapılan saldırı ve bir er ve öğrenci arkadaşlarının vurulmasına karşın hiçbir tepki vermeyerek silahlarını saklamalarının verilen göreve odaklanmış olduklarını ve darbe girişimi için gittiklerini gizlemeye çalıştıklarını gösterdiği anlatılan kararda, "Köprüye yöneldikleri sırada köprü üzerinden vatandaşa karşı yoğun bir ateş açılmış, sanıklar bu fırsattan yararlanarak köprüye ulaşabilmişlerdir. Bu durum, köprüdeki darbecilerin harp okulu öğrencilerinden haberdar olup onların gelebilmelerine imkan sağladıklarını göstermektedir. Zira, silahlı askerlerin kendileri için tehdit oluşturmadığını, destek amacıyla geldiklerini bildiklerinden yaklaşmalarını engellemeye çalışmamışlardır." ifadeleri yer buldu.
Gerekçeli kararda sanıkların, "otobüse planör grubu olarak bindirildikleri, özel seçilmediklerini" söylemelerine rağmen yapılan yazışma neticesinde o yıl için planör gruplarının henüz oluşturulmadığı ve sanık beyanlarının gerçeği yansıtmadığının anlaşıldığı aktarılan kararda, "Sanıklar savunmalarında darbenin sorumlusu olarak asla terör örgütü elebaşısı Fetullah Gülen'i ve bu örgüt üyelerini, köprüdeki komutanlar Turgay Ödemiş ve Ahmet Taştan'ı, darbe girişimini bildikleri halde kendilerini uyarmayan komutanları Gazi Odacı ve Ali Akçay'ı suçlamamışlardır.
Masum olduğuna inanan sanıkların içinde bulundukları durum nedeniyle öncelikle, kendilerini kandırarak olayların içine çeken komutanlarını suçlamaları beklenirken, duruşmalar sırasında bu sanıklarla gayet iyi ilişkiler içinde oldukları görülmüştür." değerlendirmesi yapıldı.
Sanıkların darbe girişiminden, bu girişimi önlemek için gayret gösteren başta MİT Müsteşarı Hakan Fidan olmak üzere Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar ve İstanbul Valisi Vasip Şahin ile tüm emniyet görevlilerini sorumlu tuttukları hatırlatılan gerekçeli kararda, "Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'ın da normal olmayacak şekilde o gün kampı ziyaret ettiğini söyleyerek, ima yoluyla onu işaret etmişlerdir. Tutuklu olmalarına sebep olarak da iddia makamı ve mahkeme heyetini görmüşler, daima hedef saptırma gayreti içine girmişlerdir." denildi.
"Hep beraber aynı sözleri söylemeleri örgütsel tavır"
Aşırı saldırgan, tepkili ve bu tür davalarda sıklıkla görülen örgütsel duruş ile militan tavır sergileyen sanıklardaki bu tutumun, amaç suçu işleyememiş ve suçüstü yakalanmış olmaktan kaynaklanan infial sebepli olduğunun düşünüldüğü de vurgulanan kararda, "Sanıkların ağız birliği ederek esasa ilişkin anlatımlar yerine, sadece mağduriyetlerine ilişkin beyanlarda bulunmaları, aşamalardaki ikrarlarını inkar etmeleri, son sözleri alınırken dahi fikir birliğine vararak son sözlerinde 'vatan sağ olsun' şeklindeki aynı sözleri sarf etmeleri ve nihayet, yargılamada son sözler alındıktan sonra, bir araya toplanarak ve ayağa kalkarak, hep bir ağızdan yüksek sesle aynı sözleri tekrar etmeleri, örgütsel tavırlarını yargılamanın en son aşamasına kadar gösterdiklerinin delilidir." değerlendirmesinde bulunuldu.
Sanıkların birlikten çıktıkları anda darbe girişiminden haberdar olduğuna ilişkin kesin kanaat oluşmamış ise de darbe girişimini bilerek ve iştirak iradesiyle hareket etmek suretiyle 15 Temmuz Şehitler Köprüsü üzerindeki darbeci askerlere katılarak, onların emirleri altına girdikleri ve verilen emirleri yerine getirdikleri belirtilen kararda, sabah saatlerinde darbe girişimi başarısız olunca verilen emirle teslim olan sanıkların (öğrenciler) "anayasayı ihlal" suçunu işledikleri yönünde mahkemede tam bir vicdani kanaat oluştuğu aktarıldı.
5 askeri öğrenicinin beraat gerekçesi
Gerekçeli kararda, askeri öğrenci olan sanıklardan Habibullah Şahin'in, otobüsten inip 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne gitmesine rağmen darbeye iştirak iradesi ile hareket ettiğine dair herhangi bir eylem içerisine girmediği belirtilirken, bu sanığın bir süre sonra hayatını dahi riske atarak köprü ayağından aşağıya indiği ve köprü üzerinden kaçarak darbeci komutanlarının emrinden çıktığının anlaşıldığı kaydedildi.
Sanık Şahin'in böylece darbe teşebbüsüne iştirak kastıyla hareket etmediği, iradesi dışında köprüye götürüldüğü ve bulduğu ilk fırsatta kaçtığı kanaati oluştuğu bildirilen kararda, bu nedenle sanık hakkında "anayasayı ihlal" suçundan beraat kararı verildiği anlatıldı.
Yine sanıklar Ahmet Kertiş ve Lokman Hekim Avcı'nın da otobüsten indikten sonra diğerleriyle birlikte gitme konusunda tedirginlik yaşadığı, vatandaşlar tarafından karakola götürülmelerine karşı direnç göstermedikleri ve darbe teşebbüsüne iştirak etmedikleri belirlendiği için beraatlerine hükmedildiği vurgulanan kararda, sanık Samet Yazgaç ve otobüs şoförü er Özcan Oduncu'nun ise daha otobüsten inmeden ateşli silahla yaralandığı, otobüsten çıkarıldığı ve en geç otobüsün durduğu anda darbe teşebbüsünden haberdar olabileceklerinin kabul edildiği için beraatlerine hükmedildiği ifade edildi.
"Olçok ve oğlu, yaylım ateşiyle vuruldu"
Sanıkların "kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs" suçlarına ilişkin değerlendirmenin de yapıldığı gerekçeli kararda, davaya konu eylemler nedeniyle, Erol ve Abdullah Tayyib Olçok'un da aralarında bulunduğu 34 kişinin şehit olduğu hatırlatılarak, ilgili adli raporların okunduğu ve sanıkların sorumluluğuyla ilgili, ön taraftaki ateş hattında bulundukları zaman dilimi ile şehit ve mağdurların yaralandıkları zamanın tespit edildiği anlatıldı.
Raporlar, hastaneye giriş saatleri, görüntüler ve beyanların göz önüne alındığı, vatandaşlara ateş eden sanıkların sorumluluklarının buna göre belirlendiği, tam olarak tespit edilmesi mümkün olmayan hallerde ise "şüpheden sanık yararlanır" ilkesinin gözetildiğine işaret edilen kararda, maktullere ilişkin raporlara da yansıyan bilgilere yer verildi.
Raporlara göre maktuller Abdullah Tayyib Olçok, Erol Olçok, Cengiz Hasbal, Kemal Tosun ve Münür Alkan'ın Anadolu tarafında, gişeler bölgesinde saat: 01.27-01.30 civarında açılan yaylım ateşiyle, maktul Akın Sertçelik'in de saat 05.31'de yapılan tank atışıyla vurulduğu belirtilen kararda, diğer maktullerin ölüm nedenleri de sıralandı.
"Öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama" suçlarından beraat gerekçeleri
Gerekçeli kararda, olay yerinde yaralanan müştekilere yönelik suçlarla ilgili verilen ceza ve beraat kararlarında da hastane raporlarına ve görüntülere bakıldığı bilgisi verildi.
"Kasten yaralama" ve "öldürmeye teşebbüs" suçlamalarına ilişkin sanıklara verilen beraat kararlarında, müştekinin olay sırasında köprüdeki konumuna göre sanıklar tarafından öngörülebilir olup olmadığına ve müştekinin yaralanmasıyla sanıkların eylemleri arasında uygun nedensellik bağı olup olmadığına bakıldığı aktarılan kararda, tüm müştekiler yönünden beraat kararlarının gerekçeleri ayrı ayrı sıralandı.
Kararda, "sanıkların müştekiye yönelik doğrudan öldürme kastıyla gerçekleştirdikleri eylemlerinin tarif edilmediği, müştekinin olay sırasında köprüdeki konumuna göre sanıklar tarafından öngörülebilir olup olmadığının sabit olmadığı, müştekinin yaralanması ile sanıkların eylemleri arasında uygun nedensellik bağının kurulamadığı, gelen belgelere göre bazı müştekilerin olaydan 15 gün sonra ayaktan tedavilerinin yapıldığının anlaşıldığı, bazı müştekilerin 15-16 Temmuz tarihlerinde yaralandığına dair doktor raporunun bulunmadığı, rapor tarihlerinin olaydan çok sonraki tarihlere ilişkin bulunduğu, kimi müştekilerin, olay sırasında sanıkların eylemleri neticesinde yaralandığının mahkemece sabit görülmediği" gibi nedenlerle beraat kararları verildiği kaydedilirken, sanıkların, müştekiye yönelik "kasten öldürmeye teşebbüs" suçunu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, müştekinin soyut iddiası dışında kesin ve inandırıcı delilin bulunmadığının anlaşılması nedeniyle beraat hükmü kurulduğu bildirildi.
Çalışkan'a yönelik "kasten öldürmeye teşebbüs" eylemine de beraat
Olay tarihinde köprüde darbeci askerlerle çatışan İstanbul Emniyet Müdürü müşteki Mustafa Çalışkan'a yönelik, "kasten öldürmeye teşebbüs" suçu yönünden de değerlendirme yapılan gerekçeli kararda, bu suçtan bir kısım sanıklar hakkında dava açılmış olduğu halde Çalışkan'ın davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmadığı aktarıldı.
Çalışkan'ın emniyet aşamasında, "darbeci askerlerin gelmesinin engellenmesi için müdür yardımcılarına gerekli talimatları verdiği, 22.30 sıralarında teşkilatı ayakta tutmak, emir komutayı sağlamak ve hareket tarzını bütün İstanbul polisine iletmek amacıyla telsizden anonslar yaptığı, polislere mecbur kalmadıkça silah kullanmamaları ancak mecbur kalınırsa silah kullanmakta tereddüt etmemeleri talimatlarını verdiği, hiç düşünmeden askerin üzerine doğru yürüdüğü, üzerlerine ateş edilmeyeceğine inandığı, ancak üzerlerine ateş açıldığı" şeklinde beyanda bulunduğu hatırlatılan kararda, Çalışkan'ın olay sırasında yaralandığına dair herhangi bir doktor raporunun mevcut olmadığı ve cezalandırma istenen sanıkların, müştekiye yönelik doğrudan öldürme kastı ile gerçekleştirdikleri bir eylemlerinin tarif edilmediği belirtildi.
Müşteki Çalışkan'ın olay sırasında köprüdeki konumuna göre sanıklar tarafından öngörülebilir olup olmadığının sabit olmadığı bildirilen kararda, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatine hükmedildiği kaydedildi.
Bazı maktul ve müştekilere yönelik kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarından ötürü sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararlarına ilişkin gerekçelerin sıralandığı kararda, verilen hükümler de yer aldı.
"Üye/Üyeler suç teşkil edecek, yasal açıdan takip gerektirecek, yasaların ya da uluslararası anlaşmaların ihlali sonucunu doğuran ya da böyle durumları teşvik eden, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik ya da ahlaka aykırı, toplumca genel kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir İçeriği bu web sitesinin hiçbir sayfasında ya da subdomain olarak oluşturulan diğer sayfalarında paylaşamaz. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk münhasıran, içeriği gönderen Üye/Üyeler'e aittir. MİLAT GAZETESİ, Üye/Üyeler tarafından paylaşılan içerikler arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin kendi web sayfalarında yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Milat Gazetesi, başta yukarıda sayılan hususlar olmak üzere emredici kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen Üye/Üyeler'e ait kişisel bilgileri paylaşabileceğini beyan eder. "
Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.