Türkiye ekonomisinin en temel meseleleri arasında faiz, enflasyon ve işsizlik üçlüsü yıllardır gündemin en sıcak başlıklarından biri olmaya devam ediyor. Hükümetlerin politika tercihlerinden merkez bankasının stratejilerine, küresel gelişmelerden halkın günlük hayatına kadar uzanan geniş bir etki alanına sahip bu kavramlar, sadece ekonomik tartışmaların değil, siyaset ve toplumsal hayatın da temel belirleyicileri hâline gelmiş durumda.
Faiz: Geri Çekilme mi, Dengelenme mi?
Son birkaç yılda Türkiye’nin faiz politikası, büyük dalgalanmalara sahne oldu. Bir dönem agresif faiz indirimleriyle büyümeyi teşvik etmeye yönelik bir politika izlendi, ancak enflasyon üzerindeki baskı ve döviz kurundaki oynaklık, faizlerin yeniden yükseltilmesini zorunlu hale getirdi. Bugün Merkez Bankası, politika faizini dengeleyerek hem iç talebi kontrol altında tutmaya hem de kur istikrarını sağlamaya çalışıyor.
Peki, faiz artışları gerçekten enflasyonla mücadelede en etkili araç mı? Teoride, evet. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde faiz artışlarının her zaman aynı etkiyi göstermediğini biliyoruz. Özellikle özel sektörün yüksek döviz borcu ve krediye dayalı büyüme modeli düşünüldüğünde, faiz artışları ekonomik daralmayı da beraberinde getirebilir. Bunun en net sonucu ise yatırımcı iştahının azalması, üretimde gerileme ve dolayısıyla istihdamda sıkıntılar yaşanmasıdır.
Enflasyon: Kırılması Zor Bir Sarmal
Türkiye’de enflasyon yıllardır ekonomi yönetiminin en büyük baş ağrılarından biri. 2023 ve 2024 yıllarında enflasyonda zirve noktalar görüldü ve halkın alım gücü ciddi şekilde eridi. Ücret artışları enflasyonu yakalamakta zorlanırken, gelir dağılımındaki bozulma daha belirgin hale geldi.
Enflasyonun Türkiye’de kalıcı bir sorun haline gelmesinin altında yatan temel sebeplerden biri, yapısal reformların eksikliği. Türkiye uzun yıllardır arz yönlü enflasyonla boğuşuyor. Yani, sadece talep artışından değil, üretim maliyetlerinden, enerji fiyatlarından ve kur dalgalanmalarından kaynaklanan bir enflasyon süreci söz konusu. Faiz artırımları talep enflasyonunu baskılayabilir, ancak maliyet enflasyonu söz konusu olduğunda iş biraz daha karmaşık hâle geliyor.
Gıda fiyatları, enerji maliyetleri ve ithalata bağımlı sektörler enflasyonun ana itici güçlerinden biri. Dolayısıyla, enflasyonla kalıcı mücadele için sadece para politikası yeterli olmaz; tarım, sanayi ve enerji politikalarında köklü dönüşümler şart.
İşsizlik: Büyüme Var Ama İstihdam Yok
Son yıllarda Türkiye ekonomisi büyüme rakamlarıyla umut verse de istihdam piyasasında aynı canlılığı görmek pek mümkün değil. Özellikle genç işsizlik oranları hala yüksek seyrediyor. Bunun birkaç temel sebebi var.
İlk olarak, sanayi ve üretim sektöründe yeterince yatırım yapılmadığı için büyüme daha çok tüketim ve hizmet sektörüne dayalı. Oysa kalıcı istihdam yaratmak için sanayi ve teknolojiye dayalı bir ekonomik dönüşüm gerekiyor. Dijitalleşme ve otomasyon, bazı sektörlerde işgücü ihtiyacını azaltırken, kalifiye eleman eksikliği de işsizlik rakamlarını artırıyor.
İkinci olarak, yüksek enflasyon ortamında firmalar maliyetlerini kontrol altına almak için istihdam yaratmaktan kaçınıyor. Yani, ekonomi büyüse bile işsizliği azaltacak ölçüde yeni iş alanları açılmıyor.
Üçüncü bir mesele de eğitim ile iş gücü piyasası arasındaki uyumsuzluk. Üniversitelerden mezun olan gençler, piyasada talep gören mesleklerden uzak bir eğitim alıyor. Meslek liseleri ve teknik eğitim programlarına yeterince yatırım yapılmadığı için işverenler, ihtiyacı olan kalifiye elemanı bulmakta zorlanıyor.
Sonuç: Yeni Bir Yol Haritası Gerekli
Türkiye ekonomisinin temel sorunları, kısa vadeli çözümlerle aşılabilecek türden değil. Faiz artırımları enflasyonu bir miktar frenleyebilir ama yapısal reformlar olmadan kalıcı bir düşüş sağlamak zor. İşsizlik ise sadece ekonomik büyümeyle değil, nitelikli istihdam yaratacak politikalarla çözülebilir.
Özetle, Türkiye’nin ekonomik rotasını sürdürülebilir büyüme, enflasyonla etkin mücadele ve istihdam artışı sağlayacak yapısal reformlar çerçevesinde yeniden çizmesi gerekiyor. Aksi takdirde, bu üçlü açmaz içinde gidip gelen bir ekonomiyle yol almaya devam ederiz.