Batı Şeria, 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan bu yana İsrail işgali altında bulunuyor. Uluslararası hukuka göre bu bölge, Filistin Devleti'nin bir parçası olarak kabul ediliyor. Ancak İsrail, burada kaçak şekilde yerleşim birimleri inşa ederek fiili bir kontrol sağlıyor. İsrail yerleşimleri, uluslararası toplum tarafından yasa dışı olarak nitelendirilse de İsrail hükümetleri bu politikayı sürdürmeye devam ediyor.
Kasım 2024’te İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı BezalelSmotrich, Batı Şeria’nın resmen ilhak edilmesi gerektiğini açıkça ifade etti. Smotrich, ilgili devlet kurumlarına bu plana yönelik altyapı hazırlıklarını hızlandırmaları yönünde talimat verirken, 2025 yılını Batı Şeria’nın “ilhak edilme yılı” olarak tanımladı. Bu açıklamalar, İsrail hükümetinin Batı Şeria üzerindeki iddialarını artık açıkça dillendirdiğini ve fiili durumu resmileştirmeye yönelik adımlar attığını gösteriyor.
İlhak sürecinin en somut göstergelerinden biri de Aralık 2024’te yaşandı. İsrail, işgal altındaki Batı Şeria’da 24 bin dönümlük araziye el koyarak, burayı “devlet arazisi” olarak ilhak ettiğini duyurdu. Bu toprakların, yasa dışı Yahudi yerleşimlerini genişletmek amacıyla kullanılacağı belirtiliyor. Bu hamle, son yıllarda gerçekleştirilen en büyük toprak gaspı olarak kayıtlara geçti.
BATI ŞERİA İŞGAL ALTINDA
Hâlihazırda Batı Şeria, fiilen İsrail’in kontrolü altında bulunuyor. Bölgede İsrail’in askeri ve siyasi hâkimiyeti, yalnızca Filistin halkının günlük yaşamını değil, aynı zamanda İslam dünyasının en kutsal mekânlarından biri olan Mescid-i Aksa’yı da doğrudan etkiliyor. İsrail güvenlik güçleri ve fanatik yerleşimciler, istedikleri zaman Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyebiliyor.
Özellikle Müslümanlar için büyük önem taşıyan Ramazan, Kurban Bayramı ve Miraç Kandili gibi dini günlerde bu baskınlar daha da provokatif bir hâl alıyor. Bu tür eylemler yalnızca Filistin’de yaşayanlara değil, tüm İslam dünyasına yönelik siyasi bir mesaj niteliği taşıyor. İsrail’in bu stratejik hamleleri hem Kudüs’ün statüsünü fiilen değiştirme girişimlerinin bir parçası hem de Filistinlileri sindirme politikalarının devamı olarak okunabilir. Batı Şeria’daki fiili işgal ve Mescid-i Aksa’daki statü ihlalleri, bölgedeki gerilimi sürekli tırmandırırken, uluslararası toplumun tepkisizliği İsrail’in elini daha da güçlendiriyor.
ABBAS YÖNETİMİ NE YAPTI?
İsrail’in elini güçlendiren bir diğer unsur ise, Filistin Devlet Başkanlığı makamını uzun yıllardır elinde tutan Mahmud Abbas ve onun yönetimidir. Abbas, Filistin halkının yaşadığı baskı ve zulme karşı aktif bir mücadele yürütmek yerine, pasif politikalarıyla İsrail’in bölgedeki nüfuzunu artırmasına olarak katkıda bulunuyor. Filistin direniş hareketlerinin giderek marjinalleştirilmesine, halkın umutsuzluğa sürüklenmesine ve siyasi sahnedeki bölünmüşlüğün derinleşmesine zemin hazırlıyor.
Özellikle Batı Şeria’da artan Yahudi yerleşim birimleri, Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınlar ve Filistinlilere yönelik sert güvenlik politikalarına rağmen Abbas yönetiminin kayda değer bir tepki göstermemesi, halk arasında büyük bir hayal kırıklığı yaratmış durumda. Abbas’ın İsrail ile güvenlik işbirliği anlaşmalarını sürdürmesi ve diplomatik kanallardan gelen tepkileri çoğu zaman sembolik düzeyde bırakması, İsrail’in fiili işgal politikalarını daha rahat yürütmesine olanak sağlıyor.
Dahası, Abbas’ın İsrailli yetkililerden zaman zaman övgüler ve tebrikler alması, Filistin içinde kendisine yönelik tepkileri artırıyor. Bu durum, halkın Abbas yönetimine olan güvenini ciddi şekilde sarsarken, direniş gruplarının ve alternatif siyasi oluşumların güçlenmesine de zemin hazırlıyor.
GAZZE’Yİ BOŞALTMA GİRİŞİMİ
2018 yılında, Trump'ın danışmanları ve Orta Doğu'yla ilgili ekibi, Gazze'deki nüfusun başka bölgelere yerleştirilmesini içeren bir plan üzerinde çalıştı. Bu plan, Gazze'deki Filistinlilerin Mısır'ın Sina Yarımadası'na veya başka ülkelere taşınmasını öngörüyordu.
Yeniden ABD başkanı seçilen Trump, geçtiğimiz günlerde Gazze Şeridi'ne ilişkin dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Trump, ABD'nin Gazze'yi "devralacağını" ve bölgedeki patlamamış bombalar ile diğer silahların temizlenmesinden sorumlu olacağını belirtti. Ayrıca, Gazze'deki Filistinlilerin başta Mısır ve Ürdün olmak üzere komşu ülkelere yerleştirilmelerinin daha iyi olacağını savundu.
Bu açıklamalar, uluslararası toplumda geniş çaplı tepkilere yol açtı. Birleşmiş Milletler, zorla yerinden etmenin etnik temizlikle eşdeğer olduğunu vurguladı. Mısır ve Ürdün gibi ülkeler, Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesi önerisini reddetti. Mısır için bu durum kırmızıçizgi hatta savaş sebebi olarak nitelendiriliyordu. Ayrıca, Avrupa Birliği, Gazze'nin gelecekteki bir Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirterek, iki devletli çözümün önemini yineledi.
Trump yönetimi, gelen tepkiler üzerine açıklamalarını yumuşatmaya çalıştı. ABD Dışişleri Bakanı MarcoRubio, Filistinlilerin başka ülkelere yerleştirilmesinin "geçici" olacağını ve bu adımın düşmanca bir hareket olmadığını savundu.
BATI ŞERİA’DA İŞGAL ARTACAK
Gazze şehrinin %90’ı yıkılmış durumda. Şehirde altyapı çökmüş, hastaneler, okullar ve sivil yapılar hedef alınmış olsa da 7 Ekim 2023'ten bu yana direnen bir Hamas var. İsrail, tüm askeri gücünü ve arkasına aldığı küresel destekçilerini kullanarak Hamas’ı ortadan kaldırmayı hedefledi, ancak bu amacına ulaşamadı. Gazze'nin küçücük bir alana sıkıştırılmasına rağmen, İsrail istihbaratı hâlâ rehinelerin nerede olduğuna dair net bir bilgiye bile ulaşabilmiş değil.
Gelinen noktada, savaşın askeri ve siyasi sonuçları İsrail için beklenenden daha karmaşık bir tablo ortaya çıkardı. Hamas’ın direnişi, Filistin halkının mücadele ruhunu canlı tutarken, İsrail’in bölgedeki hâkimiyetini sorgulayan küresel tepkileri de artırdı. Gazze’ye yönelik ABD destekli yeni bir plan devreye sokulurken, Batı Şeria’daki fiili işgal de hız kazandı. İsrail, burada yerleşim birimlerini genişleterek ve Filistinlileri zorla göç ettirerek Batı Şeria’yı da adım adım ilhak etme sürecine girdi.
Batı Şeria’da, Gazze’de olduğu gibi örgütlü bir direniş hareketi bulunmuyor. Hamas’ın Gazze’de gösterdiği askeri ve siyasi direnişin aksine, Batı Şeria’da İsrail işgaline karşı çıkan bireysel ya da küçük gruplar halinde hareket eden Filistinliler var. Ancak bu direnişin önü hem İsrail güçleri hem de Filistin Yönetimi tarafından sert bir şekilde kesiliyor. İsrail’in askeri operasyonları ve baskıları bir yana, Mahmud Abbas yönetimi de Batı Şeria’daki muhalif sesleri susturmak için ciddi bir baskı mekanizması uyguluyor.
İSRAİL ADIM ADIM İLHAK STRATEJİSİNİ YÜRÜTÜYOR
İsrail’in yerleşim politikalarına, toprak gasplarına ve ev yıkımlarına karşı çıkan Filistinliler, ya doğrudan İsrail askerleri tarafından hedef alınıyor ya da Filistin yönetimi tarafından gözaltına alınıyor ve baskıya uğruyor. Bu yüzden Batı Şeria’daki işgal süreci, Gazze’dekiyle ciddi anlamda ayrışıyor. Gazze’de doğrudan bir askeri çatışma ve direniş hattı varken, Batı Şeria’da İsrail daha çok yerleşim genişletme, demografik yapı değiştirme ve siyasal baskı yoluyla adım adım ilhak stratejisini yürütüyor.