Zuhruf Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?

Dinimizin direği olan namaz için okunması şart koşulan sureler, Kur''an''da yer alıyor. Bunlardan biri olan Zuhruf Suresinin iniş (Nüzul) sebebi merak ediliyor. Bu haberimizde, Zuhruf Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir? sorusunun cevabını bulacaksınız.

Dinimizin direği olan namaz için okunması şart koşulan sureler, Kur'an'da yer alıyor. Bunlardan biri olan Zuhruf Suresinin iniş (Nüzul) sebebi merak ediliyor. Bu haberimizde, Zuhruf Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir? sorusunun cevabını bulacaksınız.

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 89 âyettir. Sûre, adını 35. âyette geçen “Zuhruf ” kelimesinden almaktadır. Zuhruf; yaldız, mücevher, dünya hayatının geçici menfaati anlamlarına gelir. Sûrede başlıca tevhit, iman ve vahyin getirdiği hakikatler ile insanların bu hakikatlere ters düşecek şekilde sırf geçici dünya menfaatlerine bağlanarak sergiledikleri çelişki vurgulanmakta, batıla karşı çıkan ve hakkı tutan şahsiyetler olarak İbrahim, Mûsâ ve İsa Peygamberlerden söz edilmektedir.

Nuzül

Sûre Mekke’de, geliş sırası bakımından Şûrâ’dan sonra, Duhân’dan önce vahyedilmiştir. 45. âyetin Hz. Peygamber’in mi‘racında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da nâzil olduğuna dair bir rivayet varsa da bu, sûrenin Mekkî niteliğini değiştirmez; çünkü tefsirciler hicretten önce nâzil olan bütün sûrelere Mekkî demektedirler.

Mekke-i Mükerreme'de ve Şûra Sûresinden sonra nazil olmuştur.

Mukâtil ise "Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: Biz, Rahmân'dan başka ibadet edecek tanrılar kılmış mıyız?" (âyet: 45) âyet-i kerimesinin Medine'de nazil olduğunu söylemiştir.Mecmeu'l-Beyân'da bu âyet-i kerimenin Beytu'l-Makdis'de nazil olduğu ileri sürülürken Suyûtî de İtkân'ında âyet-i kerimenin semâda nazil olduğunu söylemiştir.

31. Şu Kur'ân iki kasabanın birindeki büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler. İbn İshak der ki: el-Velîd ibnu'l-Muğîra "Ben Kureyş'in büyüğü ve efendisi iken ben terkedileceğim (bana vahiy gelmeyecek), Ebu Mes'ûd Amr ibn Umeyr es-Sekafî Sakîf in efendisi iken terkedilecek (ona vahiy gelmeyecek), ikimiz iki kasabanın en büyükleri iken bize değil de Muhammed'e mi vahiy indirilecek?!" demiş de bana ulaştığına göre Allah Tealâ "Rabbimin rahmeti onların toplaya geldiklerinden daha hayırlıdır."a kadar olmak üzere "Şu Kur'ân iki kasabanın birindeki büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler." âyetlerini indirmiştir.

"İki kasabanın birindeki büyük bir adam"dan maksadın Mekke'den Utbe ibn Rabîa, Taiften İbn Abdi yâleyl olduğu da (Mücâhid'den), Mekke'den el-Velîd ibnu'l-Muğîra, Tâiften Urve ibn Mes'ûd es-Sekafî olduğu da (Katâde'den), Mekke'den el-Velîd ibnu'l-Muğîra, Tâiften Kinâne ibn Abd ibn Amr ibn Umeyr olduğu da (Süddî'den) rivayet edilmiştir.

Ama her halde de bu sözü söyleyen el-Velîd ibnu'l-Muğîra olmakla bu rivayetler arasında bir zıtlık söz konusu değildir.

32. Rablerinin rahmetini yoksa onlar mı bölüştürüyorlar?... Daha önce (Yûnus Sûresi'nin 2. ve Nahl Sûresinin 43. âyetlerinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette İbn Abbâs şöyle demiş: Allah Tealâ, Muhammed (sa)'i Elçisi olarak gönderince arablar onu inkâr ettiler, ya da arablardan onu inkâr edenler: "Allah, elçisi bir beşer olmaktan yüce ve münezzehtir." dediler. Bunun üzerine Allah Tealâ: "İçlerinden bir adama "İnsanları inzâr et ve iman etmiş olanlara Rableri katında yüksek bir makam olduğunu müjdele" diye vahyetmiş olmamız insanların tuhafına mı gitti?..." (Yûnus, 11/2) âyet-i kerimesi ile "Senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını Biz peygamber olarak göndermedik..." (Nahl, 16/43) âyet-i kerimesini indirdi. Allah Tealâ böylece onlara hüccetlerini tekrar tekrar bildirince bu sefer başka bir bahaneye sarıldılar ve: "Madem ki Allah'ın elçileri beşerden olacak. O halde Muhammed'den başkası bu risalete elbette daha lâyıktır. Bu Kur'ân, bu iki kasabada Muhammed'den daha şerefli, daha büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler. Bununla Mekke'den el-Velîd ibnu'l-Muğîra'yı, Tâif den de Mes'ûd ibn Amr es-Sekafî'yi kastediyorlardı. İşte bu sözleri üzerine de "Rablerinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar?..." âyetini indirdi.

36. Kim Rahman 'in zikrini görmezlikten gelirse Biz ona şeytanı musallat kılarız.

37. Şüphesiz ki onlar da bunu yoldan çıkarırlar. Bunlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. İbn Ebî Hatim'in Muhammed ibn Osman el-Mahzûmî'den rivayetle tahric ettiği bir habere göre Kureyşliler kendi aralarında konuşup: "Muhammed'in arkadaşlarından her bireri için bir kişi görevlendirelim, onunla konuşsun ve onu bu yeni dinden vazgeçirmeye çalışsın." demiş ve Ebu Bekr için Talha'yı görevlendirmişler. Talha, Hz. Ebu Bekr'e gelmiş, onunla konuşmuş. Ebu Bekr kendisine: "Beni neye çağırıyorsun?" diye sormuş. Talha: "Lât ve Uzzâ'ya ibadete çağırıyorum." demiş. Ebu Bekr: "Lât nedir?" diye sormuş, Talha: "Rabbimizdır." diye cevaplamış. Ebu Bekr: "Peki Uzzâ nedir?" diye sormuş, Talha: "Allah'ın kızlarıdır." diye cevaplamış. Hz. Ebu Bekr bu sefer: "Peki anneleri kim?" diye sorunca Talha duraklamış ve cevap verememiş de yanındakilere: "Yahu şu adama cevap versenize." demişse de onlar da susmuş, cevap verememişler. İşte bunun üzerine Talha: "Kalk ey Ebu Bekr; ben şehadet ederim ki yegâne tanrı Allah'tır ve Muhammed O Allah'ın elçisidir." demiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ da bu âyet-i kerimeyi indirmiş.

40. Sen mi duyuracaksın o sağırlara? Körleri ve apaçık bir dalâlet içinde olanları sen mi hidâyete ulaştıracaksın? Hz. Peygamber ne kadar kavminin hidayeti için çabalıyorsa kavmi de o kadar sapıklığını ve azgınlığını artırıyor, gördükleri nübüvvet alâmetlerine kör, işitmekte oldukları apaçık Kur'ân âyetlerine sağır gibi davranıyorlardı. İşte onların bu azgınlık, körlük ve sağırlıkları üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.

57. Meryem oğlu İsa bir misal olarak atılınca hemen senin kavmin bundan şımarıp haykıra haykıra gülüyorlar.

58. Dediler ki: Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa O mu? Ey Habibim, bunu sana, bâtıl bir mücadeleden başka maksatla irad etmediler. Daha doğrusu onlar çok düşman bir kavimdir.

a) Daha önce (Enbiyâ, 21/101 âyetinin nüzul sebebinde) de geçtiği üzere İbn Abbâs'tan rivayette o şöyle anlatıyor: Abdullah ibn Ziba'râ es-Sehmî bir gün Hz. Peygamber (sa)'e geldi ve: "Allah'ın sana, "Siz ve Allah'tan başta taptıklarınız cehennem odunusunuz ve siz ona varacaksınız." (Enbiyâ, 21/98) şeklinde bir âyet indirdiğini mi sanıyorsun?" diye sordu. Hz. Peygamber'in "evet." cevabı üzerine: "Güneşe, aya, yıldızlara, meleklere, Uzeyr'e ve Meryem oğlu İsa'ya da tapınılmıştır. Bütün bunlar bizimle birlikte cehennemde mi olacaklar?" dedi ve bunun üzerine "Meryem oğlu İsa bir misal olarak atılınca hemen senin kavmin bundan şımarıp haykıra haykıra gülüyorlar. Dediler ki: Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa O mu? Ey Habibim, bunu sana, bâtıl bir mücadeleden başka maksatla irad etmediler. Daha doğrusu onlar çok düşman bir kavimdir." âyet-i kerimesi; daha sonra da: "Şüphesiz ki daha önce Bizden kendilerine en güzelin va'di geçmiş olanlar; bunlar oradan uzaklaştırılmışlardır." (Enbiyâ, 21/101) âyet-i kerimesi nazil oldu.

b) ed-Durru'l-Mensûr'da İmam Ahmed, İbn Ebî Hatim, Taberân ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan rivayetle tehriclerine göre Hz. Peygamber (sa) bir gün Kureyş kâfirlerine: "Allah dışında tapınılan hiç kimsede hayır yoktur." buyurmuş. Onlar: "Sen İsa'nın, bir peygamber, Allah'ın salih kullarından bir kul olduğunu iddia etmiyor musun? Eğer bu söylediğin doğruysa demek ki o da bizim tanrılarımız gibiymiş." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ "Meryem oğlu İsa bir misal olarak atılınca hemen senin kavmin bundan şımarıp haykıra haykıra gülüyorlar." âyet-i kerimesini indirdi. c) İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayet daha olaya daha farklı bir boyut atfetmekte. Şöyle ki: "Siz ve Allah'tan başta taptıklarınız cehennem odunusunuz ve siz ona varacaksınız." (Enbiyâ, 21/98) âyet-i kerimesi nazil olunca Kureyş müşrikleri: "Meryem'in oğlu da nedir?" dediler. Hz. Peygamber (sa): "O, Allah'ın kulu ve elçisidir." buyurdu. Bunun üzerine onlar: "Görmüyor musunuz bu adam bizim, kendisini, hristiyanların Meryem'in oğlunu rab edindikleri gibi rab edinmemizi istiyor." dediler de bunun üzerine Allah Tealâ işte bu: "Ey Habibim, bunu sana, bâtıl bir mücadeleden başka maksatla irad etmediler. Daha doğrusu onlar çok düşman, kavgacı bir kavimdir." âyet-i kerimesini indirdi.

67. O gün, müttakîler dışında dostlar birbirlerine düşman olurlar. Nakkaş bu âyet-i kerimenin, çok iyi arkadaş olan Ümeyye ibn Halef el-Cumahî ve Ukbe ibn Ebî Muayt hakkında nazil olduğunu nakleder. Buna göre Ukbe, Hz. Peygamber (sa)'in meclisine gelir, onlarla otururmuş. Bunu duyan arkadaşı Ümeyye: "Muhammed'le karşılaşır da yüzüne tükürmezsen yüzüm yüzüne haram olsun." demiş, o da Hz. Peygamber (sa)'le karşılaştığında arkadaşının bu isteğini yerine getirmiş. Hz. Peygamber de: "İnşaallah ben seni öldürürüm." buyurmuş ve nitekim Ukbe Bedr'de esir edilenler arasında imiş ve Hz. Peygamber (sa)'in o sözü yerine getirilerek öldürülmüş. Ümeyye de zaten Bedr'de öldürülenler arasında imiş. İşte Allah Tealâ onların bu durumu hakkında nazil olmuştur.

79. Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız. Mukâtil bu âyet-i kerimenin, Kureyş müşriklerinin Dâru'n-Nedve'de Hz. Peygamber'e suikasta karar vermeleri hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

80. Yoksa kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmiyoruz mu sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz yazmaktalar. Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den rivayette o şöyle anlatıyor: İkisi Kureyşli biri Sakîfli veya birisi Kureyşli ikisi Sakîfli üç kişi Ka'be ile örtüsü arasında aralarında konuşuyorlardı. Birisi: Ne dersiniz, Allah bizim bu konuşmalarımızı işitiyor mu acaba?" dedi. İkincileri: "Eğer açıktan konuşursak duyar, gizlersek duymaz." dedi. Üçüncüleri de: "Eğer açıktan konuştuğumuzda duyuyorsa gizlediğimizde de duyar." dedi de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[14]

Aynı hadise daha önce Fussılet, 41/23 âyetinin de nüzul sebebi olarak geçmişti. Herhalde bu hadise üzerine her iki âyet de aynı zamanda veya peşpeşe nazil olmuş olmalıdır.

86. O'ndan başka tapındıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak hak ile şehadet edenler bunun dışındadır ve onlar bilirler. Rivayete göre en-Nadr ibnu'l-Hâris ve onunla birlikte olan bir grup: "Eğer Muhammed'in söyledikleri doğruysa, gerçekse biz de meleklerden dostlar ediniriz. Nasıl olsa onlar bize şefaat ederler." demişler de bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuş.