ZAMAN GAZETESİNİN HAL-İ PÜR MELALİ

Bir gazeteden daha ziyade bir dergi, bir dergiden daha ziyade kadit, soğuk ve donuk bir kitap. Yığınla lüzumsuz ayrıntı, bilgece söz ve sağduyu çağrısıu2026 Tek eksik: Gündem, aktüalite. Fikir mimarına soracak olursak bir gazetede bulunması gereken biricik özellik: muhteva zenginliği ve çokseslilik. Yani kabalık ve kalabalık. Ama içeriğe bakıyoruz zenginlik ve çoksesliliğin esamesi bile okunmuyor. Gazetenin yarısından fazlası reklam yani kapital. Sebebini soruyoruz aldığımız cevap: "Ne yapalım muasır basın felsefesi bu, kapitalsiz olmuyor." Ekonomi sayfası tam bir sefalet. Biricik yorumcu: Abdülhamit Bilici. Yüz binlerce meraklı okuyucunun dünya ekonomik gündemini bu nadide! kalem belirlemekte. Ancak şimdilerde yazarımızın ekonomiyle pek alakası yok varsa yoksa camia müdafaası ve Ak Parti düşmanlığı. Reklamları geçiyoruz. Sanat ve edebiyat köşesi, Hilmi Yavuz, İskender Pala, Mehmet Niyazi'ye emanet. Yıllardır bu asık simaları görmekten bıktık artık. Hep aynı tekerlemeler. Ancak haksızlık etmeyelim Hilmi, her şeye rağmen sevimli. Pala'nın ayda bir çıkan kitapları önce ağabeylerin denetiminden geçiyor uygun bulunursa okuyucuların istifadesine sunuluyor. Ve anlaşıldığı kadarıyla talihli romancımız bu durumdan hiçte rahatsız değil, bilakis memnun. Zira "kapital" denilen o lanet şey bütün kıymetlerin önünde. Yorum sayfası, "Birer vaizler topluluğu." Dumanlı, genel yayın yönetmeni sıfatıyla gazetecilik etiği üzerine uzun uzun nutuklar çekmekte, son dönemlerde kendi yazılarında hiçbir etik kuralına riayet etmediğini bile bile. Hüseyin Gülerce; okuyucuların hepsi onun gözünde eğitilmeye muhtaç birer zavallı. Hoşgörü, diyalog, müsamaha ve daha nice ıvır zıvıru2026 Ve nakarat:"Zaman, bir okul, bir mektep, cihanşümul bir üniversiteu2026" Geçiyoruz. Bu nasıl bir hoşgörü ki en dostane bir eleştiriye bile tahammülü yok. Şahin Alpay, demokrasi dersiyle meşgul. Tabiu00ee ki AB, ABD ve kısmen de CHP güdümlü bir demokrasi. Hızını alamıyor yazarımız hem kendisinin CHP ya oy vereceğini söylüyor hem de bütün okuyucularından aynı partiye oy vermelerini tavsiye ediyor daha doğrusu rica ediyor. İlginçtir hayatı boyunca diktatörlere oy veren birisi olarak bugün Başbakanı diktatör ilan etmekten çekinmiyor. Ama bu duruma şaşmamalı çünkü bütün mecmua var gücüyle aynı şeyi yapıyor ve tarihi boyunca müslümanlara kan kusturmuş bir partiyi başa getirmek için çalışıyor. Bütün manşetlerinde CHP genel başakanı veya bir avanesi arz-ı endam ediyor. Bu kesinlikle bir tesadüf değil. Turan Alkan, nükte, hiciv ve kahkaha peşinde, munis üslubuna diyecek yok ancak son gelişmelerden sonra çatık kaşlı, peşin yargılı, fanatik bir cemaat mensubu gibi hareket etmesi dikkatlerden kaçmıyor. Ali Bulaç, iki arada bir derede sıkışmış bir vaziyette. Türkiye'de sağır sultan bile malum 17 Aralık darbe hamlesinin kimlerden geldiğini anladı ama sevimli yazarımız hala anlamadı. Bence bunun nedeni anlayışsızlık falan değil daha derinlerde yatan bir şey. Ahmet Selim; mat ve renksiz, sizce de fazlalık değil mi? Yöneticiler daha iyi bilir, bizden söylemesi. Etyen Mahçupyan; mecmuanın en realist ve en cesur kalemi. Tehlikeli yazıları yönetimin sabrını zorluyor. Bence o da daha fazla dayanamaz, bu ezici, sıkıcı ve baskıcı atmosfere. Yakında firar eder. İyide olur. Bir sayfa daha atlıyoruz, her üniversiteden bir düzine akademisyenin soğuk, sathi ve itici yazıları. Naci Bostancı, Türköneu2026 Türköne, Ak Partinin artık kapatılması gerektiğini salık veriyor. Ona göre "egemenlik hukukun, halkın değil." Hukukun yani cemaatin, camianın daha yerleşik bir tabirle"paralel devlet"in. Düşünebiliyor musunuz? Daha düne kadar demokrasi havariliği yapan birisi şimdilerde en antidemokratik yollara tevessül edebiliyor. Nerden nereye. Ve geçiyoruz son sayfaya yani spora: Resmi, göstermelik ve ucuz. Tek vaiz: Ahmet Çakır. Ancak bildiğiniz meşhur Çakır değil, sadece soyadı benzerliği var, o kadar. Yeni Akit bile bu konuda daha ciddi ve inandırıcı. Gazetemizin tek başarısı ve aynı zamanda tek övünç kaynağı: Dizgi ve tasarım. Yani yüzey, kabuk ve kapak. Her sene yağan ödüllerin biricik nedeni bu.

ŞAHİN DOĞAN