İHSAN EL-FAKİH
Trump yönetiminin, İsrail-Filistin meselesinin çözümüne yönelik "Yüzyılın Anlaşması" olarak adlandırılan barış planının ekonomik boyutu ABD'li yetkililerin en fazla açıklığa kavuşturduğu kısım. Ancak Arap ülkelerinin dikkat kesildiği siyasi boyut hala müphemliğini koruyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı ve kıdemli başdanışmanı Jared Kushner, şubat ayında gerçekleştirdiği bölge turunda ziyaret ettiği ülkelerin liderlerine (Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Bahreyn, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye) planın ekonomik boyutuyla ilgili bilgi vermiş, Kudüs'ün nihai statüsü, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulup kurulmayacağı gibi temel anlaşmazlık konularına ise hiç değinilmemişti.
Arap ülkeleri, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz Al Suud'un 2002 yılında Beyrut zirvesinde gündeme getirdiği Arap Barış Planı'yla uyumlu şekilde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması için çağrılar yapıyor.
Bağımsız devlete sözde alternatif"Yüzyılın Anlaşması" planının ilk uygulama adımı olarak Bahreyn'in başkenti Manama'da 25-26 Haziran'da "Refah için Barış" adlı bir ekonomi çalıştayı düzenlenmesi öngörülüyor. Söz konusu toplantıya uluslararası ve bölgesel iş çevrelerinden katılım gösterilmesi, Arap ülkelerinden iş adamı ve yatırımcılar ile bazı ülkelerin dışişleri ve ekonomi bakanlarının iştirak etmesi bekleniyor. Bölgedeki yatırım fırsatlarının ele alınacağı toplantıda potansiyel ekonomik büyüme, beşeri sermaye gelişimi, Filistin başta olmak üzere bölgede teşvik edici bir yatırım ortamı oluşturulması konuları değerlendirilecek.
Filistin topraklarında yatırımı teşvik etmek, daha fazla ekonomik yatırım için bölgesel ve uluslararası destek toplamak, çalıştayın hedefleri arasında. ABD, Filistinlilerin, kendilerini zor sosyal ve ekonomik şartlardan kurtaracak bu yatırım ve teşviklerden memnun olacağını düşünüyor. Washington yönetimi, bu yatırım ve teşviklerin ayrıca, Filistinlilerin İsraillilerle kalıcı barış müzakereleri için şart koştukları bağımsız devlete "sözde" alternatif olacağına inanıyor.
Planın açıklanan ekonomik boyutu, Filistinlilerin ekonomisini güçlendirmeyi ve onlara daha iyi bir gelecek temin etmeyi içeriyor. "Açıklanmayan" siyasi boyutunda ise ABD yönetimi, dönüş hakkı, yerleşim birimleri, Kudüs'ün nihai statüsü gibi önemli temel meselelerin karara bağlanmasını ya da halihazırda tartışılmasını ertelemeyi tercih ediyor.
Bahreyn, ABD ortaklığında çalıştaya ev sahipliği yaparak Filistin'in çıkarlarını koruma sorumluluğunu ifa ettiğini düşünüyor. Bahreyn, "Refah için Barış" adlı çalıştaya, Filistin halkının meşru taleplerini gerçekleştirmek için kaynaklarını güçlendirmesini ve kalkınmasını sağlamak adına sarf edilen çabalara destek kapsamında ev sahipliği yapıyor.
Bahreyn resmi ajansına göre, bu ekonomi çalıştayı, bölgede barışın tesis edilmesine olanak sağlamak için yatırımları ve girişimleri teşvik etmek amacıyla görüş alışverişi ve strateji belirlemede sivil toplum kuruluşları, iş dünyası ve hükümet liderlerinin toplanmasını sağlayan önemli bir fırsat teşkil ediyor.
Bahreyn, Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmed'in 21 Mayıs'taki açıklamasına göre, Filistin halkının başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurmak başta olmak üzere meşru haklarını geri almasına ve ekonomik durumuna destek olma konusundaki sabit tutumuna bağlı kalıyor.
İsrail medyası, İsrail Maliye Bakanı Moşe Kahlon'un da çalıştaya katılacağına dair haberler naklederken, birçok Arap ülkesi bu konudaki resmi tutumunu açıklamadı.
Suudi Arabistan, Bahreyn'de ABD ile iş birliği içinde düzenlenecek "Refah için Barış" çalıştayına katılacağını duyurdu. Suudi Arabistan resmi ajansı SPA'ya göre Suudi Arabistan, çalıştaya Ekonomi ve Planlama Bakanı Muhammed et-Tuveyciri'nin başkanlığındaki bir heyetle katılacak. Bakanın katılımının, Suudi Arabistan'ın Filistin halkına daimi destek tavrının bir devamı olduğu ifade edildi.
BAE de resmi olarak çalıştayın duyurulmasından memnuniyet duyduğunu ve bir heyetle toplantıya katılacağını açıkladı.
BAE Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "BAE'nin bölgeyi kalkındırmayı ve ekonomik büyüme fırsatlarını artırmayı amaçlayan tüm uluslararası çabaların yanında" olduğu belirtilerek, başta Filistin halkı olmak üzere bölge halkının karşılaştığı zorlukların hafifletilmesi gerektiği aktarıldı. BAE, siyasi tutumunun, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasının net siyasi tutumu olduğunu vurguluyor.
"Siyasi irade satın alınıyor" suçlamasıBuna mukabil ABD'nin "Yüzyılın Anlaşması" planı kapsamında ilk organizasyon niteliğindeki bu çalıştay, Filistin tarafında tepkilerle karşılandı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) siyasi ve ulusal hareketler ile özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarına kadar tüm Filistinli taraflar, toplantıyı boykot edeceklerini açıkladı.
Filistinliler, Suudi Arabistan tarafından 2002 yılında sunulan, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap Barış Girişimi'ni destekliyor. Girişim, dönüş hakkına ulaşmadan Arap ülkelerinin İsrail ile herhangi bir ilişki kurmaması, İsrail'in Golan tepelerinden çekilmesi gibi bazı şartları içeriyor.
Filistin yönetimi, kendisi adına herhangi bir tarafı müzakere etmeye zorlamadığını ancak bununla birlikte Filistin halkına hizmet etmek isteyenlerin, "Manama çalıştayı gibi reddedilen konularda" ortak tutuma saygı göstermesi gerektiğini vurguluyor. Öte yandan İsrail işgali sonlanmadan, uluslararası hukuka ve BM kararlarına bağlı kalınmadan Filistin'in ekonomik imkanlara sahip olamayacağını teyit ediyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasından bu yana Filistinliler, Washington yönetiminin, bağımsız Filistin devleti taleplerinin bir kenara bırakılmasına karşılık büyük yatırımlar teklif ettiği ve siyasi tutumları satın almaya çalıştığı konusunda uyarıda bulunuyor.
Manama çalıştayı, ABD barış planının ilk aşaması ise Filistin tarafından yönetim, siyasi ve ekonomi alanında herhangi bir katılımın olmaması bunun gibi bir organizasyonun, Filistin halkının bağımsız devletinin kurulması kapsamında meşru haklarını alamayacağı, adil barışın sağlanması yolunda bir adım olmadığını gösteriyor.