Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libya ziyaretinde Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki işgali ile ilgili açıklamalarda bulunarak, Yunanistan’ın ihlallerini ve uluslararası hukuka uygun gerçek sınırları gösteren haritaları muhataplarına gösterdi. Atina Kaddafi’nin devrilmesinin ardından yaşanan karışıklığı fırsat bilerek Libya’ya ait 39 bin kilometrekarelik deniz alanını sahiplenirken. Türkiye, bu konuda ve ülkenin imarında Libya’ya destek sözü verdi.
Türkiye ile Libya ilişkileri hareketlendi. Milli Savunma Bakanı Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile birlikte geçtiğimiz hafta Libya’ya önemli bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretin askeri ağırlıklı gerçekleştirilmiş olması, dikkatleri, Doğu Akdeniz işgal çabalarına çevirdi.
Temasları kapsamında Doğu Akdeniz üzerinden mesajlar veren Milli Savunma Bakanı Akar, Libya’daki muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde Akdeniz’deki yetki alanları konusunu gündeme getirdi, Yunanistan ihlalleri ve uluslararası hukuka uygun gerçek sınırları gösterir haritalar masaya konuldu. Halen iç karışıklığın devam ettiği Libya’ya Türkiye’nin destek mesajları iletildi ve ülkenin yeniden imarı, askeri gücünün yeniden oluşturulmasına ilişkin çabalarda Türkiye’nin katkı sunmaya hazır olduğu vurgulandı. Bakan Akar’ın ziyaretinin hemen ardından da Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Mustafa Al-Sarraj Türkiye’ye geldi. Sarraj, İstanbul’da Vahdettin Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildi.
İki ülke arasında artan temaslar Yunanistan’ın yakın markajındaydı. Yunan basını, Hulusi Akar’ın ziyaretini Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenmesi kapsamında okudu ve Akdeniz’de Barbaros ve Fatih gemileriyle yapılan çalışmalarla da birlikte değerlendirmek suretiyle Türkiye’nin hedeflerini sorgulayan makalelere yer verdi. Yunan basınında yer alan haberde dikkat çeken bir diğer unsur ise, son dönemde FETÖ’nün subaylarının verdiği bilgilerle hareket eden ve TSK’nın 15 Temmuz darbe girişimi ardından güç kaybettiği düşüncesiyle tacizlerini arttıran Yunanistan’ın Türkiye’nin son hamlelerini yakından izlediği ve gücünü test ettiği yönündeydi. Yunanistan açıkça, Türkiye’nin planları bozacak hamleler yaptığını yazdı, çizdi.
Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki işgali
Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanını ve Deniz Yetki Alanı anlaşmalarını ana karasını değil Girit adasını baz almak suretiyle ve uluslararası hukuku hiçe sayarak yapmayı planlıyor. Rumların da aynı yolu izlemesi suretiyle Türkiye, Akdeniz’de Antalya Körfezi açıklarında 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına mahkum edilmek isteniyor. Türkiye’nin Libya ile deniz yetki alanı anlaşması imzalaması halinde işgal projeleri bozulacak. Türkiye Libya’daki mevcut muhataplarıyla deniz yetki sınırlandırmasını öngören MEB anlaşması imzalarsa, GKRY’den Yunanistan’a uzanan işgal hattına Türk kalkanı indirilmiş olacak. Çünkü halen Yunanistan, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail ile yaptığı görüşmelerde Doğu Akdeniz enerjisini Avrupa’ya ulaştıracak hat olarak Türkiye ve Libya kıta sahanlığı üzerinden planlamalar yapıyor.
Yaptığı çalışmalar KKTC ruhsat sahalarının belirlenmesinde kullanılan Dr. Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasında Libya’nın Rolü ve Etkisi” başlıklı makalesinde, Libya ile Türkiye arasında deniz yetki alanları sınırlandırmalarının nasıl yapılması gerektiğine yer verdi. Buna göre, uluslararası hukuk uyarınca Libya ile Türkiye arasındaki MEB sınırlandırma anlaşmasının “Türkiye’nin Marmaris, Fethiye ve Kaş kıyıları ile Libya’nın Derne, Tobruk ve Bordiya kıyılarının karşılıklı kıyılar olarak alınması suretiyle yapılması” gerektiğine işaret etti. Dr. Yaycı’nın çalışmasına göre, Mısır ve Libya’nın, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın Girit, Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis hattını esas olarak belirlediği ortay hat üzerinden bir sınırlandırma anlaşması yapmaları halinde bu ülkelerin Akdeniz’deki yetki alanlarının hayli küçüleceği vurgulanıyor.
Libya, daha önce Tunus ve Malta ile yaşadığı yetki alanları anlaşmazlıklarını uluslararası hukuk yoluyla çözen bir ülke olarak Yunan oyununu net görebilecek bir tecrübeye sahip. Uluslararası mahkemelerin kararlarında deniz yetki alanlarının belirlenmesinde adaların dikkate alınmayacağı açıkça ortaya konulmuş durumda. 1970’lerde Libya ile Tunus arasında, Tunus’un adalar üzerinden belirlediği deniz sınırları üzerinden çıkan uyuşmazlık Uluslararası Adalet Divanı’na taşınmıştı. 1982’de Tunus-Libya davasında mahkeme, Tunus sahillerine yakın olan Kerkenna ve Cerbe adalarından Kerkenna’ya yarım etki tanımak ve Cerbe Adası’nı ise sınırlandırmada hiç dikkate almamak suretiyle ortay hat çizdi.
Yine Libya-Malta davasında da, Uluslararası Adalet Divanı, bir ada ile ana kara devleti arasındaki sınırlandırmanın ana kara devleti olan Libya lehine sonuçlandırılması gerektiğine hükmetti.