Ezgi ÇelikAnkara
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen’in hazırladığı “Yükseköğretime Bakış 2018 İzleme ve Değerlendirme” raporunu, Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Mustafa Safran, YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, milletvekilleri, rektörler, akademisyenler ve bürokratların da katıldığı bir basın toplantısıyla açıkladı.
“Türkiye, hızla gelişme kaydediyor”
Türkiye’nin 2006 yılından itibaren yükseköğretimin nicelik olarak büyümesinde hızlı bir gelişme dönemine girdiğini kaydeden Yalçın, 2018 yılında bu büyümeye 20 yeni devlet üniversitesinin katıldığını hatırlattı. Ülkemizin bu gelişmeler sonucunda 7,5 milyonluk öğrenci sayısıyla Avrupa’nın en büyük yükseköğretim sistemi hâline geldiğini belirten Yalçın,
yükseköğretime ayrılan kamu kaynakları da önemli oranda arttığını ifade etti. “Yükseköğretime Bakış 2018 İzleme ve Değerlendirme” raporunun daha etkin, verimli ve kaliteli bir yükseköğretim sisteminin tesis edilmesine katkıda bulunacağını söyleyen Yalçın, yükseköğretim ve bilim politikalarının daha fazla tartışılmasını, Türkiye’de daha etkin ve kaliteli bir yükseköğretim sisteminin gelişmesine katkı vermeyi hedeflediklerini belirtti.
“Yükseköğretim sistemi büyümeye devam etmelidir”
Yalçın, raporun “yükseköğretime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretim elemanları, eğitim ortamları, yükseköğretimin finansmanı, üniversitelerin akademik ve yenilikçilik performansı” ana başlıklarından oluştuğuna dikkat çekti. “Türkiye’de yükseköğretim sisteminin büyümeye devam etmesi ve çeşitlenmesi gerekmektedir. Yükseköğretimde ön lisans ve lisans düzeyindeki 7 milyon öğrencinin yarısından fazlası açık öğretimde öğrenim görmektedir. Bu sayı, devlet yükseköğretim kurumlarında yüz yüze öğrenim gören öğrenci sayısından 200 bin daha fazladır. Bu kadar büyük bir açık öğretim sisteminin varlığı, yükseköğretim sisteminin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Açık öğretimdeki sayının azaltılıp, yüz yüze öğretimin artırılmasının yükseköğretimin niteliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyoruz. Dünya yükseköğretimindeki eğilimler, Türkiye’de yükseköğretime yönelik talep ve rekabet, açık öğretimin yükseköğretim sistemi içindeki büyüklüğü gibi hususlar dikkate alındığında, hem vakıf hem de devlet üniversitelerinin sayısının daha da artırılması gerekmektedir” diye konuştu.
“Kadınların mezuniyet oranı arttı”
2009-2017 yılları arasında 25 ve üzeri yaş grubu kadınlarda yükseköğretim mezuniyet oranının yüzde 8’den yüzde 16,2’ye; erkeklerde ise yüzde 12,3’ten yüzde 21,2’ye çıktığını ifade eden Yalçın, şunları söyledi: “Kadınların mezuniyet oranı yıllar içinde bariz bir şekilde artmıştır. Ancak, erkeklerin yükseköğretim mezuniyet oranı kadınlara göre halen çok daha yüksektir. Bu artışlara rağmen, Türkiye’nin ön lisan, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde mezuniyet oranları hâlâ OECD ülkeleri ortalamalarının oldukça altındadır.”
“İstihdam alanları artırılmalıdır”
Yükseköğretim sisteminin büyümesiyle ilgili önemli bir boyutun da yükseköğretim mezun sayısının artmasıyla birlikte istihdam meselesi olduğuna işaret eden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “OECD ülkelerinde 25-64 yaş arası yükseköğretim mezunlarının istihdam oranları incelendiğinde, Türkiye’nin ön lisans ve lisans mezunlarının istihdam oranları OECD ülkeleri ortalamasının altında ve son sıralarda yer alırken, yüksek lisans düzeyinde OECD ortalamasını yakalamış, doktora düzeyinde ise geçmiş durumdadır. Yükseköğretim mezunlarının istihdam edileceği alanların artırılması gerekmektedir. Özellikle yüksek becerili iş imkânlarının çoğaltılması, hem istihdamı daha uyumlu hale getirecek hem de bireyin ve ülkenin refahına katkıda bulunacaktır” dedi.
“Lisans programlarına ayrılan 5 kontenjandan 1’i boş”
“Yükseköğretim sisteminin büyümesinin önünde, üniversite giriş sınavlarındaki arz ve talep dengesizliği ile yükseköğretim kontenjanlarının boş kalması sorunu bulunmaktadır” diyen Yalçın, şunları kaydetti: “Lisans programlarına ayrılan kontenjanlar bu yıl 11 bin artırılırken, boş kalan kontenjanlar da geçen yıla göre 40 bin artarak yaklaşık 90 bin olmuştur. Diğer bir ifadeyle, lisans programlarına ayrılan her beş kontenjandan biri boş kalmıştır. Bir lisans programını kazandığı hâlde kayıt yaptırmayacak olanları da göz önünde bulundurduğumuzda, bu sayının daha da artması muhtemeldir. Bazı programların tamamen boş kalmasını ya da tam dolmamasını sadece istihdam alanının darlığı ile açıklamak doğru değildir. YÖK’ün bazı programlar için uyguladığı sıralama barajı gibi uygulamalar da boş kontenjanları artırmış olabilir.”
“Nitelikli insan kaynağı yetiştirilmelidir”
Türkiye’nin yüksek lisans ve doktora düzeyindeki mezun oranlarının, ekonomisi ve yükseköğretimi gelişmiş ülkelere göre oldukça düşük olduğunu söyleyen Yalçın, yükseköğretimde yaşanan büyümenin nitelikli bir şekilde sürdürülebilmesi için doktora mezunu öğretim üyesi sayısının artması gerektiğini belirtti. Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK ve TÜBİTAK gibi kurumların, akademik insan kaynağının gelişmesine yönelik desteklerini artırması gerektiğini kaydeden Ali Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu kurumlar, kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanarak daha fazla doktora mezunu yetiştirmeye çaba göstermelidir. Türkiye’nin katma değeri yüksek ürünler üretebilmesi ve ekonomide bir sıçrama yapabilmesi için, AR-GE’ye dayalı iş piyasası ihtiyacı da dikkate alınarak, AR-GE personeli sayısı artırılmalı, yıllık doktora mezun sayısı da 6 binlerden 15 binlere çıkarılmalıdır. Yükseköğretim sisteminin iyileştirilmesi ve sorunlarının çözülmesi için daha fazla araştırma yapılmalı, raporlar hazırlanmalıdır. Eğitim-Bir-Sen olarak, bu raporla eğitim sistemine ilişkin sorunlu alanlara dair veri temelli bir analizin yapılmasına, eğitim sistemini iyileştirecek tartışmaların ve politikaların geliştirilmesine katkıda bulunmak arzusundayız. Umuyoruz ki, bu rapor ile eğitimde karar alma süreçleri daha katılımcı, toplumsal talepleri dikkate alan ve veri temelli olarak gerçekleşecektir” dedi.