YPG/PYD İsrail’in Suriye’deki piyonu

Terör örgütü YPG/PYD’nin İsrail’in çıkarları açısından çok önemli olduğunu ifade eden Özden Zeynep Oktav, “YPG, DEAŞ’a olduğu gibi Şii milislere karşı da destekleniyor. Irak üçe bölünmüş durumda, Suriye’nin yerinde yeller esiyor, İran yaptırımlarla zayıflatıldı. Suriye krizi Türkiye’ye de zarar verdi. Böylece İsrail kuşatılmışlık hissinden kurtuldu” dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Ortadoğu’daki çatışma tüm dünya devletlerini bir şekilde etkiliyor. Küresel güçler çıkar amaçlı olarak bölgedeki unsurları kullanırken ABD, Rusya ve İran gibi ülkeler başta enerji ve doğal kaynakları ele geçirme, bölgeyi dizayn etme ve Akdeniz’e inme amaçlı olarak Suriye’deki örgütleri yahut Esed’i destekliyor. Türkiye ise kendi güvenliği ve Suriye’nin bütünlüğü için terör örgütleriyle mücadelesini sürdürüyor. Son birkaç yılda dengelerin değiştiği Ortadoğu’da ülkelerin birbiriyle olan ilişkileri de seyrini değiştirdi. Türkiye Rusya ile yakınlaşırken ABD ile kriz yaşadı. Suudi Arabistan’la ilişkileri Cemal Kaşıkçı cinayetiyle kopma noktasına gelirken İran’la öteden beri süregelen soğukluk devam ediyor. Türkiye’nin etkileşim içinde olduğu başta Suudi Arabistan olmak üzere etkili aktör olarak öne çıkan devletlerin politikasını ve yaşadığı krizleri İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav’la konuştuk.

Suudi Arabistan’ın ayaklanma korkusu

Suriye’de yaşananlar Suudi Arabistan, İran, Rusya, ABD, İsrail ve Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Önce Suudi Arabistan’la başlayalım. Prens Salman ne yapmaya çalışıyor?

Suriye krizi ile Suudi Arabistan son derece telaşa kapıldı. Zira Obama yönetimindeki ABD, Mısır’da Mübarek’in alaşağı edilmesi karşısında tepkisiz kalmıştı. Oysa Mübarek, uzun yıllar ABD’nin müttefiki olarak Mısır’ı yönetmişti. Obama’nın bu tepkisizliği, Suudi Arabistan’da büyük bir endişeye yol açtı. Çünkü Körfez’de olası benzer bir ayaklanma karşısında da ABD’nin aynı tutumu takınacağı ve ABD’ye güvenemeyeceklerini düşündüler. Bu durum, Riyad’a göre Körfez’de monarşik yapıların sonunun gelmesini kaçınılmaz hale getirecekti.

Suudi Arabistan ABD’yi bir nevi kurtarıcı olarak görüyor diyebiliriz öyle değil mi?

Ortadoğu’da uzun zamandır ABD’nin prestiji düşüktü. ABD’nin imajını yükseltmek için Arap baharı başladığında protestoculara destek veren Obama ve yönetimi iş Körfez’e gelince sokak gösterilerini ve bu eğilimleri desteklemedi, hatta Riyad’a bu konuda güvence verdi. Hilary Clinton birçok kez Riyad’a ziyaret gerçekleştirdi ve olası bir ayaklanmanın gerçekleşmesi halinde Riyad yönetimine yardım edeceklerine dair teminat verdi. Nedeni ise Arabistan’ın ABD ile ilişkilerinin enerji, silah satışı vb konulardan dolayı özel olmasıdır. Suudi Arabistan’ın aynı şekilde İsrail’le de özel bir ilişkisi vardır.

Mursi’nin iktidarı Riyad için tehditti

Nasıl bir ilişki? Bu özel ilişkinin başlangıç noktası nedir?

Suriye krizi bir anda Suudi Arabistan ve İsrail’i 2006’dan itibaren yakınlaşma açısından en son noktaya ulaştırdı. Çünkü Suudi Arabistan, 2006’da ortaya çıkan, Şii eksenini oluşturan ve İsrail ordusunu hezimete uğratan Hizbullah, Hamas, İran ve Suriye’yi kendisine tehdit olarak algılıyordu. Suudi Arabistan Suriye krizinin ilk yıllarında Esad’ı düşürmek için gayret etti ve bu bağlamda Katar ve Türkiye ile işbirliği yaptı. Suriye krizi sadece Sünni-Şii karşıtlığı olarak değil, Sünni-Sünni karşıtlığında da bölünmeye yol açtı. Mursi’nin iktidara gelmesini ve Müslüman Kardeşler’in reform taleplerini kendi bekası açısından Riyad tehdit olarak algıladı çünkü bu reform taleplerinin Körfez’de domino etkisi yaratacağını ve Körfez halkını kışkırtacağını düşünerek, monarşik yapıların sona ereceği telaşına kapıldı. Bu yüzden de Müslüman Kardeşler’in temsil etiği Sünni kesimle arası açıldı. 2017’de Trump’ın iktidara geldiği güne kadar Obama yönetimine Suudi Arabistan kuşkuyla yaklaşmış, Türkiye gibi Sünni ülkelerle işbirliği yapmış, silah alımlarında ABD’ye bağımlı politikalar izlememiş, Körfez İşbirliği Konsey’ini güçlendirme yoluna gitmiştir.

Mursi’nin 2013’te darbeyle devrilmesi Türkiye’nin tepkisine yol açarken Riyad’ın bu durum karşısında tepkisiz kalması hatta darbeyi onaylaması iki ülkenin arasının açılmasına neden olmuştur. Bu gerilim hangi olayları tetikledi?

Muhammed Mursi’nin düşürülmesi karşısında Suudi Arabistan’ın İsrail ve Mısır darbecisi Sisi’nin yanında yer alması Türkiye ile Suudi Arabistan’ın arasını açmıştır. Muhammed Dahlan’ın FETÖ’cülere para getirdiği ve bu parayı BAE’nin verdiği biliniyor. Suudi Arabistan-İsrail-ABD ittifakı 15 Temmuz darbe kalkışmasını da desteklemiştir. Astana sürecinin başlaması da Suudi Arabistan ve Türkiye’nin ayrı kamplarda yer almasının en önemli nedenlerinden biridir. Trump’ın ilk dış gezisini gerçekleştirdiği Riyad’da kılıç dansı yapması, karanlık odada küre etrafında pozlar vermesi bölgede güçler dağılımını netleştirmiş, Suudi Arabistan Trump yönetimi altında ABD ve İsrail ile ilişkilerini hiç olmadığı kadar geliştirmiştir. Suudi Arabistan, inanılmaz paralar ödeyerek, ABD’den silah satın alımında büyük bir artış gerçekleştirmiştir.

Bu silah alımından ziyade Suudi yönetimini sarsan olaylar nelerdir?

Suudi Arabistan’a zarar veren Katar krizi ve Kaşıkçı cinayetidir. Katar’a verilen 13 maddelik ültimatomun iki tanesi Türkiye ve İran hakkındaydı; Riyad, Türkiye’nin Katar’daki üssünün kapatılmasını ve İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu’nun Katar’dan çıkarılmasını istedi ve böylece Katar, Suudi Arabistan tarafından 5 Haziran 2017’de abluka altına alındı. Türkiye bu ablukayı deldi ve İran üzerinden Katar’a yardım yaptı. Bir anda İran, Katar ve Türkiye birbirine kenetlendi. Kral Salman iktidara geldikten sonra teamüller kardeşini gösterirken Salman oğlunu veliaht olarak gösterdi. Prens Salman, Savunma bakanı oldu, yolsuzluklarla baş etme komitesinin başkanlığına getirildi.

Salman, Kushner, Greenblat Ortadoğu’yu dizayn etti

Prens Salman’ın Trump’ın damadı Kushner’le bölgedeki hedefleri nedir?

Salman, Kushner, Trump’In danışmanı Jason Greenblat üçlüsü bir Filistin Barış Planı hazırladılar. Kudüs’ün başkent olarak ilanı, Balfour Deklarasyonu’nun 100. Yılında ABD’nin büyükelçiliğini Doğu Kudüs’e taşıması, Saad Hariri’nin Hizbullah’ı Lübnan’da baskılayamaması ve Esed’le işbirliğine gitmesi nedeniyle Riyad’da alıkonması gibi gelişmeler Riyad’ın dış dünyada tepki almasına neden olmuştur.

Bahsettiğiniz üçlü Ortadoğu’yu dizayn ederken ortaya çıkan Cemal Kaşıkçı cinayeti Salman’ın elini zayıflatıp önünü kestiğini söyleyebilir miyiz?

Evet söyleyebiliriz çünkü bu cinayet ABD medyasında büyük bir yankı uyandırdı ve Kaşıkçı cinayetinin afişe edilmesiyle Suudi Arabistan’ın prestiji alt üst oldu. Ne ceset bulundu ne de Salman iktidardan uzaklaştırıldı. Çünkü Salman ABD’nin hâlâ işine yarıyor ama onun da bir miadı var.

Kaşıkçı cinayeti Salman’a büyük zarar verdi

Kaşıkçı cinayeti Suudi Arabistan ekonomisine ne kadar zarar verdi?

Prens Salman’ın ilan ettiği 2030 vizyonu çok önemlidir, söz konusu vizyonla ekonomide İlişkilerini çeşitlendirmeyi hedefleyen Salman, Kaşıkçı cinayetinden sonra ekonomik atılımlarına istediği gibi hız kazandıramadı ve başta ABD olmak üzere uluslararası platformlarda cinayetle ilgili sorumluluğunu açıklaması konusunda pek çok başka ülke tarafından baskı görmeye başladı. Örneğin, Salman kendi ev sahipliğinde yabancı yatırımcıların da katılacağı çok önemli bir toplantı bu baskılar yüzünden iptal edildi, ülkede gerçekleştirilmeye çalışılan liberizasyon girişimleri de büyük yara aldı.

Prens Salman Cemal Kaşıkçı’yı öldürtmek gibi bir hatayı neden yaptı sizce?

Bir kere Kaşıkçı Müslüman Kardeşler ile Suudi Arabistan yönetiminin yakınlaşmasını destekleyen bu konuda Riyad’a telkinde bulunan bir Suudi gazeteci ve aydındır. Bu açıdan Riyad’ın tepkisini almıştır. Ama son zamanlarda Kaşıkçı Riyad yönetimine kendisinin bir düşman olmadığını bir vatansever olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Kaşıkçı gibi Müslüman Kardeşler’i savunan Halit Dakhlil gibi başka Suudi gazeteciler de vardır ve hepsi Suudi Arabistan dışında yaşamaktadır. Her ne kadar sorumluluğu üstlenmiş olsa da Cemal Kaşıkçı’yı Prens Salman’ın öldürttüğüne ben inanmıyorum zira bundan en çok Suudi Arabistan zarar gördü. Bu cinayetin Suudi Arabistan’la Türkiye’nin arasının açılmasını isteyenlerin bir oyunu olduğunu düşünüyorum.

Cinayetin işleniş şeklini nasıl yorumluyorsunuz?

Ayrıca cinayetin bu şekilde vahşice işlenmesinin bir yerlere mesaj vermek amaçlı olduğunu da düşünüyorum. Yoksa neden Kaşıkçı gibi hiç koruması olmayan bir kişi başka şekilde öldürülmesin ki? Örneğin evinde ya da yolda yürürken bir trafik kazası süsü verilerek öldürülebilirdi. Bu şekilde Konsolosluk ’ta satırlarla parçalanarak öldürülmesi hiç akla mantığa sığan bir şey değil. Burada sadece Suudi Arabistan değil Türkiye’yi de dünyaya kötü lanse etmek çabası var diye düşünüyorum.

Bu senaryonun baş mimarı ABD olabilir mi?

Bunu kesin bir şekilde söylemek yanıltıcı olabilir, bu cinayetin baş mimarı Trump Hükümeti olmayabilir, başka odakların işin içine girdiğini düşünüyorum. ABD, Suudi Arabistan’ın petrolünün ne zaman biteceğini biliyor. Kaşıkçı cinayeti Salman’ı yeri geldiğinde baskılamak için bir koz olarak da ABD tarafından kullanılabilir. Günümüzde, Suudi Arabistan’ın dış politikadaki görüntüsü olumsuz yönde ilerliyor. Bunun en büyük göstergelerinden biri de Yemen. ABD açısından Yemen Savaşı’nın uzaması çok problem değil, bu tür savaşlar Batı’lılar tarafından uzatılmış savaşlar (protracted war) olarak tanımlanıyor böylece silah satışları devam ediyor.

Yemen savaşı Arabistan’ı bitiriyor

Yemen en çok hangi ülkeyi yakından ilgilendiriyor?

Yemen İsrail için çok önemli. Yemen savaşının biteceğini düşünmüyorum. En önemli nedeni de silah satışı. Yemen’de, Irak ve Suriye’den daha beter bir tablo var karşımızda. Kral Salman, Trump’a Yemen’deki savaşı birlikte bitirmeyi teklif etti. Ancak, Trump ise ‘Bizden silah alıp kendiniz halledin’ cevabını verdi. Zira ABD Yemen’deki savaşın uzamasından beis duymuyor. Oysa bu savaşının uzaması Suudi Arabistan’ın iliğini, kemiğini sömürüyor.

Suudi Arabistan bu duruma ‘dur’ diyemez mi?

Ne İran ne de Suudi Arabistan, Almanya ve Fransa’nın yaptığı gibi güç birliği oluşturarak barışı sağlayıp ekonomik bir entegrasyon sağlayamıyor ve hep bir süper güce ihtiyaç duyuyorlar. O süper güç de bölgedeki güç boşluğunu doldurmak ve stabiliteyi sağlamak yerine savaşın uzamasını ve silah satmayı tercih ettiği için savaş kaçınılmaz oluyor.

Bölgede en büyük karışıklıkların nedenlerinden birisi olan İsrail’in hedefinde kim var?

İsrail, Suriye meselesinde her fırsatta İran’ı gayri meşru bir aktör olarak lanse etmiştir. İsrail kendi sınırlarına taşmaması koşuluyla Suriye’de yönetilebilir bir bölünmüşlüğü yeğlemiştir. İsrail’in El-Kaide bağlantılı örgütlere destek verdiğini gösteren örnekler olduğunu biliyoruz. İsrail Rusya ile sürekli müzakere içerisinde. Müzakere başlığı da İran’ın ve Şii milislerin Suriye-İsrail sınırından kovulmasıdır.

YPG İsrail’in Suriye’deki çıkar kartıdır

Terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı YPG bu planın neresinde?

YPG İsrail tarafından İslamcı gruplara karşı bir istihkâm ve silah olarak kullanılmaktadır. İsrail’in çıkarları açısından YPG çok önemli. DEAŞ’a karşı da bir unsur olarak YPG desteklendiği gibi Şii milislere karşı da destekleniyor. Irak üçe bölünmüş durumda, Suriye’nin yerinde yeller esiyor, İran yaptırımlarla zayıflatıldı. Suriye krizi Türkiye’ye de zarar verdi. Böylece İsrail kuşatılmışlık hissinden kurtuldu.

Küresel aktörlerin bölgeye yönelik planları ve oyunları sürerken Türkiye şu an hangi noktada?

Uluslararası sistemde küreselcilerle ulusalcılar çatışıyor. Trump ‘önce devlet’ diyor, küreselcileri bela olarak görüyor. Türkiye de NATO ve Avrupa’ya kafa tutuyor ama Rusya da Tartus, Ayn el Arab, Kamışlı, Ermenistan ve Gürcistan’daki askeri varlığıyla Türkiye’nin etrafını çevirmiş durumda. Bu yüzden sadece ABD’ye karşı değil, Rusya’ya da karşı Türkiye’nin güvenlikli bölgeye ihtiyacı vardır.

PROF. DR. ÖZDEN ZEYNEP OKTAV KİMDİR?

Özden Zeynep Oktav 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı, 1987 yılında aynı üniversitede Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans, 1992 yılında ise Boğaziçi Üniversitesinde doktora çalışmalarını tamamladı. 2006 yılında Doçent oldu. 2011 yılında YÖK bursu ve 2013 yılında Tübitak bursu ile Cambridge ve St. Andrews üniversitelerinde misafir araştırmacı olarak çalışmalar gerçekleştirdi. Geçmişten günümüze Türkiye ve Ortadoğu İlişkileri üzerine birçok makale yayınlayan Oktav, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde çalışmalarını sürdürmektedir.