Yeni dönemin öncelikleri

Referandum Analizi-1 Dr. Yunus Çolakoğlu

REFERANDUM sonuçlarının verdiği diğer bir mesaj ise genç kitlelerin aldığı 16 Nisan Referandumu sıcak siyasi ve politik propaganda süreçlerinden sonra EVET oylarının kamuoyu yoklamalarında tahmin edilen oranlara denk gelmese de, %51.4 gibi sınır değerin az üzerinde gelmesi ile iktidar partisi, MHP ve Sayın Cumhurbaşkanın istediği gibi sonuçlandı. Yüksek Seçim Kurulu'nun gösterdiği öngörüsüzlük ve ihmal, Hayır cephesinin her seçimde yaptığı gibi şaibe iddiasına tuz biber oldu. Referandumun çok az bir fark ile EVET lehine sonlanması durumunda HAYIR cephesinin hile ve şaibe iddialarına sarılacağı ve bu konuda Avrupa medyası ve Kamuoyundan ciddi anlamda destek bulacağı ve bir takım kurum ve kuruluşları Türkiye ve Sayın Cumhurbaşkanı aleyhine harekete geçireceği kanaati ve öngörüsü, bir çok kişi ve çevrenin üzerinde ittifak ettikleri bir tesbit idi. Seçim sonuçları üzerinde hiçbir etkisi olmayan ve daha önceki seçimlerde de uygulanan, muhalefet partilerinin hiçbir itirazı ile karşılaşmayan mühürsüz oy pusulalarının kullanımı, ülke tarihinin en önemli referandumunda ve köklü bir yönetim ve hükümet değişikliğinin oylandığı bu seçimde sonucun EVET çıkması durumunda ret cephesinin sarılacağı en önemli argümandı. Bugün şahit olduğumuz durum tam olarak budur. İç hukuk yoluyla yeni bir 367 garabeti imal etmeye çalışan ana muhalefet partisi, konuyu uluslararası hukuka taşıyarak ilk defa az bir farkla kaybettiği bir seçimden kendi lehine bir sonuç çıkarmaya çalışıyor. Bu bağlamda seçim sonuçlarını takip için görevlendirilen AGİD gözlemcilerinin ve raportörlerinin hemen tümünün katıksız birer PKK-HDP destekçisi olmaları, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı ortak paydasında birleşmeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılacak başvuru konusunda belirsizlik oluşturuyor. Temelde hiçbir seçim sonucunu incelemek ve bu konuda karar vermek gibi bir yetkisi olmadığı kesin olarak bildirilen mahkemenin, Türkiye'nin asla kabul etmeyeceği bir karar alması da son yıllarda Avrupa'da yükselen İslamofobi, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı göz önünde bulundurulduğunda sürpriz olmayacaktır. Referandum sürecinde Hollanda, İsviçre ve Almanya da HAYIR cephesine verilen destek ve tüm diplomatik kurallara rağmen bakanlara yapılan hukuksuz uygulamalar da AHİM'e bel bağlayanları ümitlendirmektedir.

Referandum sonuçları kapsamlı olarak değerlendirildiğinde AK Parti'nin ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir takım köklü değişimler ve farklı siyasal ve toplumsal okuma ile yeni dönemde toplumun karşısına çıkmasını gerekli kılıyor.Sonuçlar 2019 seçimlerinde merkez sağdan Sayın Cumhurbaşkanı'nın karşısında yarışacak bir adayın seçilme ihtimalinin, sanıldığının aksine düşük olmadığını gösteriyor. Her ne kadar oylanan hükümetin icraatları olmayıp bir hükümet sistemi değişikliği olarak ifade edilse de seçmenin yüzde yetmişten fazlası aidiyet duygusu ile tercih yapmaktadır. Tercihini EVET yönünde kullanan geniş halk kesimleri için en önemli parametre yeni sistemin koalisyonları bitirmesi ve karar alma sürecini hızlandırmasıdır. Mevcut sistemin yönetim krizlerine davetiye çıkarması, yönetimde çiftbaşlılık, yaşanan krizler ve bazen tali konularda bile karar alınamaması, koalisyonların adeta ipek ipliğine bağlanmış yapısı, ülkenin yaşadığı darbeler ve 15 Temmuz ihaneti ile çevremizde Irak ve Suriye'den yükselen tehditler, referandum sonucunu EVET olarak nihayetlendirmiştir. HAYIR cephesi klasik tabanına ek olarak kafası karışık, mutmain olmayan AK Partililer ile MHP seçmeninin önemli bir kısmını , FETO operasyonlarından etkilen kesimleri, şahsi ihtirasları ile iktidardan kopan siyasi kişiliklerin etkilediği kesimleri yanına alarak bu sonucu yakalamıştır. EVET ile sonuçlan bu tablonun oluşmasında AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanını her koşulda destekleyen muhafazakar ve İslamcı halk kitleleri ile HDP-PKK'nın şiddet ve hendek siyasetine tepki gösteren muhafazakar İslamcı Kürtlerin tercih değişiklileri ve bölgede PKK-HDP'nin şiddet politikasını eleştiren kesimlerin sandığa gitmeme kararı da etkili olmuştur.

Risk ihtiva eden ittifak ve kürt seçmenin itidali

Anayasa değişikliğini yalnız başına halka götüremeyen AK Parti için bu süreçte MHP ile yapılan ittifak, an itibarıyla sayısal olarak yeterli sonucu verse de bir içe kapanma sürecini de başlatabilir. Bu anlamda geleceğe dair bir çok risk mevcuttur.Ulus-devlet anlayışının getirdiği bir takım uygulamaları kaldıran ve kendi sınırlarından taşıp kültür coğrafyaları ile iletişime geçilen bir dönemde kullanılan milliyetçi söylemin, yeni medeniyet ihyası ve inşası çabalarını akamete uğratması mukadderdir.Bir imparatorluk bakiyesi üzerine kurulmuş ve ender rastlanan etnik, dini, sosyal çeşitliliği barındıran ülkemizde yerli, ancak kuşatıcı ve evrensel bir dil kullanılması hayati bir zorunluluktur. Bu anlamda yapılan bazı filmler, diziler, kültürel etkinlikler, salon toplantıları toplumun yarısını konsolide hale getirse bile ülkenin maslahatına muhalif bir tavırdır. Bu meyanda bir örnek vermek gerekirse; referanduma birkaç gün kala Diyarbakır'da bir derneğin ülkenin popüler tarihçilerinden birinin davet edildiği salon toplantısında şahit olduklarımız tam bir riyakarlık ve basiretsizlik örneğidir.Etkinliği düzenleyenlerin Sayın Cumhurbaşkanı'na karşı ölçüsüz ve riyakarca methiyeleri katılanları 'bir avuç toprağı' arar hale getirmiştir.Konuşmacının kullandığı etnik dil ve perspektif yoksunluğu hangi amaçla yapıldığı bilinmeyen bu etkinliğin hiçbir hayırlı amaca hizmet etmediğini göstermiştir. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanı'nın ve AK Parti kurmaylarının yetiştiği kültürel iklimle hiçbir etkileşime girmemiş ve hatta karşı durmuş, cemaziyelevvelleri bilinen, İslam dünyası ve ümmetin yaşadığı sıkıntıları hiçbir zaman dert edinmemiş, bireysel yaşantılarında çok farklı yerlerde duranların ekranlarda ve gazete sütunlarındaki ölçüsüz arzı endamları ve nümayişlerinin en fazla Sayın Cumhurbaşkanına ve onun temsil ettiği misyona zarar verdiği gün gibi ortadadır.

Çözüm süreci ile bölgede toplumun kılcal damarlarına kadar tahakküm eden ve kendisinden başka hiçbir siyasal ve toplumsal oluşuma tahammül etmeyen silahlı-silahsız Kürdcü (Kürd değil) seküler hareketin bıktırdığı ve bezdirdiği bölge halkı MHP ile kurulan ittifaka rağmen Anayasa değişikliğine ciddi anlamda destek vermiştir. Bu desteğin oluşmasında AK Parti bölge teşkilatlarının katkısı birkaç şehir ve lokal bölge dışında sınırlı olup teveccüh Erdoğan'ın şahsına ve istikrara gösterilmiştir.Hatta iktidar partisinin bölgede temsil edildiği kimi yerel aktörlerin vizyon ve misyon eksikliği, girdikleri ticari ilişkiler ile toplumun gözü önünde devşirilen rantlar, ciddi tepki ile karşılanmaktadır.Kayyum atanan kimi belediyelerdeki bazı yeni görevlendirmelerde bu kişilerin etkisi ve bölgede oluşturduğu rahatsızlık da konuşulan başka bir husustur. Ne hikmetse kurulduğu günden beri bölgedeki çoğu büyük ilde ve şehirlerde feodal yapıdan güç alan ve tek parti döneminden beri, derin devlet ile ilişkileri olan kişiler üzerinden iktidar partisi temsil aramaktadır. Nefrete varan ve tepki çeken tavırlarla anılan siyasi kişiliklerin seçilmesi, bitme noktasına gelen feodal yapının devlet ve iktidar eli ile yürütülmesi gibi dolaylı bir sonuca hizmet etmektedir. İktidar partisi bu yolla aldığını sandığı iki-üç bin oy uğruna, yüzbinlerce seçmenin tepkisine maruz kalmaktadır.

Her şeye rağmen bölgede Kürd sorununun çözümünde her türlü dezenformasyona rağmen, Erdoğan'ın alacağı tavrın önemli olduğu muarızlar tarafından dahi dillendirmektedir.'Seni başkan yaptırmayacağız' söylemine rağmen bölgeden gelen oylarla eşik aşılmış ve Sayın Erdoğan başkan olmuştur.Güneydoğu'da Kürd seçmen tüm olumsuzluklara rağmen çözüm umudunu canlı tutmuştur.Bölge halkı Kobani olayları ile tırmandırılan, 7 Haziran ile zirve noktasına ulaştırılan ayrışma ve düşmanlaştırma sürecini, rezervler ve şerhlerini koruyarak ters bir mecraya doğru çevirmiştir. Bu da kamu düzeninin tesisi, silahlı unsurların Türkiye için tehdit olmaktan çıkarıldığı nihai bir süreçte, şiddeti samimi olarak red eden herkesin muhatap alındığı adil ve kalıcı bir çözümü zorunlu kılmaktadır.