Bayram ZİLAN/ANKARA
BİRLİK VE BERABERLİK ŞEHRİ GAZİANTEP
Gaziantep'te seçim çalışmaları nasıl gidiyor?
Gaziantep, ticaret, sanayi ve istihdamın merkezi anlamında Türkiye'ye örnek bir şehirdir. Özellikle hatırı sayılır şekilde Doğu'dan göç alan bir şehirdir. Diyarbakırlısı, Mardinlisi, Urfalısı, Siirtlisi bu illerden hem yatırımcı iş adamı hem de çalışan işçi anlamında çok büyük bir göç almıştır. Gaziantep, birlik ve beraberlik içerisinde kardeşlik ruhuyla bir arada yaşamanın güzel bir örneğini sergiliyor. Bu haliyle Türkiye'de bizim de oluşturmaya çalıştığımız Çözüm Süreci bağlamında bir arada yaşamanın güzel bir örneğini de gözler önüne seriyor. Diğer açıdan Gaziantep çok üretken bir şehir. İşsizlik oranı yüzde 6,6. Bu, Türkiye ve dünya ortalamasının altında olduğunu gösterir. Bu da Gaziantep ve ülkemiz için çok sevindirici bir tablo. Hem üretime katkıda bulunması, aynı zamanda Irak ve Suriye'ye komşu olması kültürel ve ticari ilişkiler açısından da Gaziantep Türkiye'ye model olacak lokomotif bir şehirdir.
ENERJİMİZİ HALKTAN ALIYORUZ
Sahaya indiğimizde gördüğümüz tablo bizleri çok memnun ediyor. Milletimizin yanında oldukça hiçbir yorgunluk hissetmiyoruz. Enerjiyi de onlardan alıyoruz. Yapılan bütün hizmetler için teşekkürlerini ve takdirlerini söylüyorlar. Bu hizmet yolunda desteklerini sürdüreceklerini belirtiyorlar. Bütün teşkilat ve adaylarımız olarak Gaziantep'te moralimiz çok iyi. Milletimizden aldığımız güç ile 7 Haziran'ı bekliyoruz.
YARGIDAKİ CUNTA AÇIKÇA GÖRÜLDÜ
Yargıda bazı gelişmeler oldu. Tabiri caize kamikaze gösterileri var. Yetkileri olmayanlar karar verebiliyorlar. Yargıdaki bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yaşanan hadiseler aslında yargıda bir cuntanın varlığını açıkça gösteren bir vaka olarak karşımızda. Daha önce asker içerisinde bir cunta olurdu ve millet ne zaman iktidara gelse, kendisini yönetmeye kalksa hemen o cunta harekete geçer "durun siz yönetemezsiniz, ülkeyi biz yöneteceğiz" diye vaziyet ederdi. Şimdi maalesef bürokrasi, emniyet, yargı hatta sosyal yardımların verildiği yerlerde bile bakıyorsunuz bir gruba hizmet eden yapının var. Bu özellikle 17-25 Aralık darbe girişiminde tam olarak bütün kamuoyunun bilgisine sunuldu. Yaklaşık 25-30 yıldır demek ki askeri yargıya sızma operasyonu vardı.
HUKUK KATLEDİLDİ
Son olayda kanun açık. Geçen sene bir kanun değişikliği olmuştu. 6245 sayılı kanunda eskiden Sulh Ceza Mahkemeleri ve Asli Ceza Mahkemeleri vardı. 2 seneye kadar olan davalara Sulh Ceza Mahkemeleri, üstündekilere Asli Ceza, daha ağırlara Ağır Ceza Mahkemeleri bakardı. Ama Türkiye'de hukukun daha işlevsel ve objektif olması açısından bir kanun değişikliği yapıldı. Geçen sene Haziran ayında Sulh Ceza Hakimlikleri kuruldu. Bunun temel olarak görevi yakalama, tutuklama, tahliye gibi koruma tedbirlerini Sulh Ceza Hakimliklerine vermek. Bunun amacı da bir kişi hakkında tutuklama veriyorsanız bir kanaat oluşuyor. Daha sonra huzura geldiğinde mahkemeye bir kanaat oluştuğu için yargılamayı çok rahat yapamayabiliyorsunuz. Buradaki tedbire başkası, yargılamaya başkası baksın. Ama burada demek ki birileri kanunu ya da millet iradesini beğenmedi. On tane Sulh Ceza Hakimliği var İstanbul'da. Hiçbirisi objektif bakamaz deyip asli ceza hakimliklerinin mahkemesinde iki hakimi seçtiler. Burada birçok açıdan hukuk katledilmiştir.
ZAMAN AYARLI YARGI OPERASYONU
Görevli ve yetkili olmayan bir mahkeme karar veriyor. O zaman Asli Ceza Mahkemesi bu karar vermiş, bu mantığa göre Ağır Ceza Hakimi ben de idam veriyorum dese haliyle yargıda yapabilecek bir hakim çıkabilir. Ama hiçbir şekilde mahkemeler, hakimler anayasa ve hukuk dışına çıkamazlar. Burada zaman ayarlı bir yargı operasyonu yapılmış. Kendi görüşündeki kişiler seçilmiş. Onlar hazır olunca beklenmiş ve o zaman itiraz yapılmıştır. Bu yargıya darbe girişimidir. 17 Aralık'ın benzeridir. Yargı, hiçbir partinin, görüşün, grubun bir arka bahçesi olamaz. Yargı, tarafsızlığı ve bağımsızlığı korunması gereken bir kurumdur. Ama maalesef birileri diziler, sohbetler aracılığıyla talimatlar vererek anayasayı değil de Pelsinvanya'yı dinleyen hiyerarşik bir yapı var. Türkiye'de bu vesayet, yargı üzerindeki bu anlayış, bu cunta yapısı, bir an önce sona erdirilmelidir. Bununla ilgili son tablo da milletimizi ürkütmüştür. Yargıya güvenin düşük olduğu bir noktada bu gibi örnekler yargıya güveni daha da zedeler. Bütün hakim ve savcılar için bunu söylemek imkansız. İçeri sızan ya da kendi yetiştiği cemaatin okulların felsefesine göre hareket eden bir anlayış var.
KANUN VE ANAYASA ÇİĞNENMİŞTİR
Bu asla hukuk devletinde kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye uluslararası hukukun gereğini yerine getirmektedir. Yargı bağımsız ve tarafsızdır, Türkiye de bunun bütün boyutlarıyla gerçekleştirmek için mücadele ediyor. Yargı içerisinde bir cunta yapılanması darbe girişiminde bulunmuştur. Bu kararların anlamı budur. Kanun ve anayasa çiğnenmiştir. Ama hukuk devleti asla bu ve benzeri örneklerle inşallah bir daha karşılaşmaz. Devletimizin bütün ilgili kurumlarının da gerekli bütün tedbirleri alacağına inanıyorum.
KILIÇDAROĞLU SSK'YI YÖNETEMEDİ ÜLKEYİ NASIL YÖNETSİN
Muhalefet partileri popülist bir anlayış üzerinden kampanya yürütüyor. Vaatler havada uçuşuyor. Birinin 1.500 dediğine öteki "ben 1.800 veririm" diyor. Bu kampanyaları nasıl buluyorsunuz?
Burada en büyük laboratuvar vatandaşın kendisidir. Biz milletimiz ile sürekli sokakta, çarşıda, pazarda, fabrikalarda beraberiz. CHP ya da HDP'nin veya diğer partilerin vermiş olduğu vaatleri kimse inandırıcı bulmuyor, ciddiye almıyor. Çünkü ayağı yere basan vaatler değil. Özellikle Kılıçdaroğlu'nu ciddiye alan kimse yok. Kılıçdaroğlu'nun vaatlerini görünce herkes "SSK'yı, hastaneleri nasıl yönetti ki devleti nasıl yönetecek" şeklinde yorumlarda bulunuyor. HDP ve CHP'nin seçim vaatlerinin bu anlamda inandırıcılığının olmadığını görüyorlar.
MİLLETİN UMUDU AK PARTİ'DİR
Milletimiz 2002 öncesi ile sonrasını mukayese ediyor. Geleceğe güvenle baktığı için, "siyaset umuttur, güvendir" deyip bu umut ve güveni AK Parti'de görüyor. Dolayısıyla elde ettiği kazanımların artarak devam edeceğini biliyor. Bizim parti programımızda da seçim beyannamemizde de emekliler, işçiler, üretim ve istihdam ile ilgili vaatlerimiz ortada. CHP'nin makul olan bazı talepleri var. Bunları da zaten Ak Parti yapmıştır. Ya öncelikli kalkınma planlarında ya dönüşüm programlarında karara bağlamış, uygulamış. Bunlardan haberleri bile yok. Diğerleriyle ilgili de ya uçuk vaatler var, ya Ak Parti'nin gerçekleştirmiş olduğu vaatler var.
HDP'NİN CHP'DEN FARKI YOK
Türkiye'yi eski Türkiye'ye götürmeye yönelik ideolojik tonu yüksek bir seçim beyannamesi görüyoruz. Türkiye'de CHP ve HDP'nin de birbirinden farkının olmadığını görüyoruz. Seçim beyannamelerinde kim ne veriyorsa ben 3 kuruş fazla veriyorum şeklinde, Haydar Baş "durun ben hepinizden fazla veriyorum, benden çaldınız" şeklinde komedi vaatlerini görüyoruz. Ama milletimiz yaşamış olduğu istikrarı, güven ortamını Ak Parti ile buldu. Burada var olan kendi bireysel hayatındaki refah durumunu daha da iyileştireceğine olan güveni Ak Parti'de bulduğu için bu kampanyaların çok fazla karşılığı olmadığını görüyoruz.
EN BÜYÜK KÜRT VE TÜRK PARTİSİ AK PARTİ'DİR
HDP, İlk defa parti olarak katılma kararı aldı. Bir taraftan da Çözüm Süreci yürüyor. Bu bağlamda "HDP parlamentoya girmezse bölgede şiddet ortamı oluşacak, Çözüm Süreci de tehlikeye girecek" iddiaları hakkında ne söylemek istersiniz.
Belden aşağı vurarak şantaj yaparak özellikle bazı bölgelerde bunu kullanıyorlar. Biz baraj altı kalırsak Türkiye'de Çözüm Süreci yürümez şeklinde. Bu tamamen bir saptırma ve gerçekle alakası yok. Kürt siyasi hareketi Türkiye'de yıllardır vardı. Çözüm Süreci gibi bir olguyla bu millet karşılaştı mı? Hayır. Buradaki fark Ak Parti'nin Kürt meselesinde klasik devlet stratejisi olan inkar politikaları ve asimilasyonu ortadan kaldırmasıdır. Hangi parti OHAL'i kaldırmaya cesaret edebilirdi. Devletin TRT Kürdi kanalını hangi parti kurabilirdi. Bölgede yaşayan vatandaşlarımız elde edilen bu kazanımlardan çok memnun. Bölgedeki vatandaşlarımız 90'lı yılların beyaz Toroslarını mı görüyor. Faili meçhuller mi var? Herkes güven ve huzur içerisinde yaşıyor. Bu farkı milletimiz görüyor. En büyük Kürt partisi de en büyük Türk partisi de Ak Parti'dir.
ÇÖZÜM SÜRECİ'NİN TEMİNATI AK PARTİ'DİR
Çözüm Süreci'nin teminatı da Ak Parti'dir. Çünkü bu süreci başlatırken büyük bir risk almış, hatta siyasetten beslenen içerdeki ve dışardaki statükocuları da karşısına almıştır. Bunu yapan Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı duruşudur. Bugün Kürt halkının en fazla sevdiği, arkasında durduğu ve duracağı lider Recep Tayyip Erdoğan'dır. Çünkü bu süreçteki kararlılığını görmekteler.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ MİLLET SATIN ALMIŞTIR.
Demirtaş'ın bu konudaki paniklemesi de aslında Çözüm Süreci'nde Ak Parti'nin bu millete kazandırmış olduğu psikolojik üstünlüktür, rahatlamadır. Çözüm Süreci'ni millet satın almıştır. Dolayısıyla hiçbir partiye ciro edilemez. HDP barajı aşsa iktidar mı olacak? Koalisyon dönemi gelse MHP, HDP ve CHP'nin kurduğu bir koalisyon, Çözüm Süreci'ne mi teminat olacak. Dolayısıyla Çözüm Süreci, 7 Haziran sonrasında da AK Parti ile daha kararlı ve somut bir şekilde yoluna devam edecek. Milletimiz de böyle düşünüyor.
İLK GÖREVİMİZ "YENİ ANAYASA"DIR.
Yeni Türkiye'nin mottosu olan Sivil Anayasa ve Başkanlık Sistemi hakkında neler söylemek istersiniz?
"Yeni Türkiye ile ikinci yarı başlıyor" sloganımızla Eski Türkiye'yi tasfiye eden bir AK Parti iktidarı oldu. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu Genel Başkanlığı'nda, Hocalığında ikinci yarıda da inşallah Yeni Türkiye'nin inşası için kolları sıvayarak yola devam edeceğiz. Burada ilk yapacağımız iş milletimizin omuzlarımıza vereceği ilk ödev Yeni Anayasa'dır. Türkiye'de statüko ve vesayet hep darbe anayasaları ile karşımıza çıktı. 1921'i ayrı tutarsak, dışarının 1876-1908 ve sonraki tüm anayasacılık hareketlerinde hep bir dayatma, baskı ve milleti adam etme durumu var. Yani Türkiye'de anayasacılık, milleti adam etme, hizaya getirme şeklinde kurgulandı.
YENİ ANAYASAYI MİLLETLE YAPMAK İSTİYORUZ
Biz darbecilerin yargılandığı bir süreçte artık Türkiye'nin sivil bir anayasayı hak ettiğine inanıyoruz. Milletimiz de böyle düşünüyor. Bu süreçte anayasa değişikliği şeklinde değil, yeni anayasayı milletimiz beraber oluşturmayı istiyoruz. Burada yeni Anayasa'nın en önemli başlıklarından birisi de Başkanlık Sistemi'dir. Türkiye'de 2007 referandumu ile milletimiz bir şeye karar verdi. Dedi ki "Cumhurbaşkanını parlamentoda birilerinin baskıyla seçilmesi yerine ben seçeceğim". Eğer cumhurbaşkanını halk seçseydi Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı olabilir miydi? Asla olamazdı. Kişiliği açısından söylemiyorum. Siyaseti, milleti dikkate alan, milletin hizasından duran bir isimden başkası ancak parlamenter sistemde, meclis tarafından seçilirse oluyor. 2007'de millet bu klasik vesayetin kalelerinden birisini yıktı. "Cumhurbaşkanını ben seçeceğim" dedi. Bu önemli ve anlamlı bir adımdır. 10 Ağustos'ta da seçimini, tercihini Recep Tayyip Erdoğan lehine kullandı. Çok da iyi oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız da ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak milletimizin teveccühünü artarak devam ettiriyor.
TÜRKEŞ, BAŞKANLIK SİSTEMİNİ SAVUNUYORDU
Burada sorun olarak karşımıza çıkan tablo Başkanlık Sistemi tartışmalarının kişisel ve demagojik zeminde tartışılması. Başkanlık Sistemi'ni Erdoğan karşıtlığı üzerinden Türkiye'de tartıştırarak milleti bu anlamda sistemi değil de kişileri, partiyi tartışmalarını sağlamaya çalışıyorlar. MHP karşı çıkıyor ama rahmetli Türkeş Başkanlık Sistemi'ni savunuyordu. Kitabını yazdı. Dokuz Işık'ta bunları söyledi. Yine Rahmetli Özal, Erbakan Hoca Türkiye için ideal sistemin Başkanlık Sistemi olduğunu söyledi. Ama güçleri yetmedi. Milletten desteği göremediler.
TÜRKİYE'YE ÖZGÜ BİR BAŞKANLIK SİSTEMİNE İHTİYAÇ VAR
Burada Başkanlık Sistemi bir ihtiyacın da ötesinde Türkiye için zaruret halini almıştır. Krallık diyorsanız demokrasinin beşiği İngiltere'de var krallık. Amerika, bugün Başkanlık Sistemi'nin en iyi uygulayan yerlerden birisidir. Türkiye'ye özgü bir başkanlık sistemine ihtiyaç var. Neden? Çünkü Türkiye, 13 yılda Ak Parti ile istikrara ulaştı. Bu istikrarın sistem açısından da bir istikrara ulaşması gerekiyor. Aksi takdirde koalisyon dönemleri 6 ayda, 10 ayda yıkılan, bir türlü kurulamayan hükümetleri tekrar yaşar. Koalisyon dönemlerindeki ekonomik krizleri, sosyal faciaları hep beraber yaşadık. Bu nedenle Türkiye'nin istikrar ve güven ortamı için hızlı ve ivedi karar alma anlamında Başkanlık Sistemi Türkiye için çok önemli bir fırsat olacaktır. "Başkanlık Sistemi, Tayyip Erdoğan'ın seçilmesi için getiriliyor" diye bir şey yok. Herkes bir süreyle seçiliyor. Bu sistemin bir diğer özelliği de hem başkanın hem de parlamentonun halk tarafından seçiliyor olmasıdır. Aynı zamanda devlet başkanı olan başkan parlamentodan kabineyi de seçiyor. Yürütme ve yasama, parlamenter sistemde iç içe geçmişken, Başkanlık Sistemi'nde kuvvetler daha da ayrılmış oluyor. Dolayısıyla demokrasi açısından bu sistem çok yerinde ve Türkiye için de anlamlı ve önemli bir sistem. Buradaki temel korku Başkanlık Sistemi'ne geçilirse bu millet kendisini seçmesi, statükonun ve vesayet kazanamamasıdır. Korku ve endişeleri budur. Millet yine Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu gibilerini seçer de millet iktidarı devam eder kaygısı var. Ama Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Başkanlık Sistemi'nin Türkiye'de bir an evvel hayata geçmesi, 2023 hedefleri kapsamında Türkiye'nin dünyanın ilk 10 ekonomik ülkesi haline gelmesini sağlayacaktır.
MUHALEFET YENİ ANAYASA HUSUSUNDA HEP TOP ÇEVİRDİ
Anayasa ile ilgilide şunu ifade etmek istiyorum. Daha önce de 330'un altında milletvekili ile temsil edilmiştik. Ama görüldü ki diğer partiler anayasa meselesi gündeme geldiğinde top çeviriyorlar ya da masanın altına saklanıyorlar. O yüzden milletimizin anayasayı değiştirecek çoğunluğu sağlayarak Ak Parti'ye "Bu emaneti veriyorum, ama yapamazsan hesabını sorarım" şeklinde çok önemli bir desteği vereceğine inanıyorum. Bu destekle birlikte Yeni Anayasayı da Başkanlık Sistemi'ni de gerçekleştirir ve herkesin özgür, birinci sınıf vatandaş olduğu Yeni Türkiye'yi hep beraber inşa edeceğiz. Onun için de çalışmalarımızı sürdürüyoruz.