Gürkan DEMİR
21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye, jeopolitik açıdan büyük bir ‘istikrarsızlık kuşağı’nın tam merkezinde yer aldı. Ortadoğu'da Arap Baharı’nın yarattığı dalgalanmalar, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaş, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'nde artan gerilimler ve Balkanlar’da süregelen ekonomik ve siyasi sıkıntılar, Türkiye’yi bu çalkantılı bölgenin odak noktasına çekti. Türk dış politikası, bu istikrarsızlık kuşağını bertaraf etmek amacıyla, ‘istikrarlaştırıcı güç’ olarak yeni bir stratejik yaklaşım benimseyerek, bölgesel barış ve dengeyi sağlama hedefiyle harekete geçti. Bu yeni konsept, Türkiye'nin diplomatik ve askeri yeteneklerini, bölgedeki güvenlik açıklarını kapatma ve uluslararası işbirliğini artırma yönünde kullanmayı amaçladı.
İSTİKRARLAŞTIRICI GÜÇ TÜRKİYE’NİN ETKİSİTürkiye, çevresindeki gelişmelere kayıtsız kalamayacak kadar derinden etkilenmiş ve bu durum, Türk dış politikasının proaktif bir yaklaşım benimsemesini zorunlu kılmıştır. Bölgedeki istikrarsızlıklar, Türkiye'yi yalnızca kendi güvenliği ve refahı açısından değil, aynı zamanda bölgesel barışın sağlanması adına da sorumluluk almaya itmiştir.
Bu doğrultuda, Türkiye, Astana ve Soçi süreçlerinde aktif rol alarak Suriye’ye istikrar getirme çabalarını sürdürmekte, bu ülkede barış ve güvenliğin tesis edilmesi için uluslararası arenada önemli adımlar atmaktadır. Libya'da, meşru hükümeti destekleyerek hem ülkenin iç barışını sağlamaya hem de bölgesel dengeleri korumaya yönelik stratejik bir tutum sergilemektedir. Ayrıca, Afganistan, Yemen ve Somali gibi çatışmaların yıprattığı ülkelerde de barış ve istikrarı tesis etmek amacıyla sorumluluk üstlenmekte, bu doğrultuda kapsamlı politikalar geliştirmektedir. Türkiye'nin bu ülkelerdeki aktif rolü, yalnızca insani yardım ve diplomatik girişimlerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bu ülkelerin siyasi yapılarını güçlendirmeye yönelik uzun vadeli stratejileri de içermektedir.
TÜRKİYE’NİN ARABULUCULUK FAALİYETLERİ
Türkiye, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimde garantörlük rolü üstlenerek, iki ülke arasında barış ve istikrarı sağlama çabalarına öncülük etmektedir. Bunun yanı sıra, Ukrayna ile Rusya arasında patlak veren savaşta tarafsız kalarak, hem Karadeniz’in güvenliğini temin etmekte hem de çatışan taraflar arasında arabuluculuk yapabilen tek ülke olarak öne çıkmaktadır. Bu tarafsız duruşu, Türkiye’ye uluslararası arenada önemli bir diplomatik avantaj sağlamakta ve savaşın devam ettiği süreçte bile istikrarlaştırıcı girişimlerde bulunmasına olanak tanımaktadır. Özellikle Tahıl Koridoru girişimi ile küresel çapta büyük bir krize çözüm sunmayı başarmış, bu sayede hem Putin’in hem de Zelensky’nin güvenini kazanan bir ülke haline gelmiştir. Türkiye’nin bu başarılı arabuluculuk rolü, bölgesel ve uluslararası barışın sağlanmasında kritik bir aktör olarak konumlanmasını pekiştirmektedir.
İSTİKRARSIZLIK TEHDİDİNDEKİ BALKANLAR
Türkiye'nin batı sınırında yer alan Balkanlar, bir diğer önemli istikrarsızlık bölgesi olarak dikkat çekmektedir. Yugoslavya'nın dağılmasının ardından ortaya çıkan yeni devletler arasındaki siyasi ve etnik gerilimler, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Bu gerilimler, zaman zaman çatışmalara ve savaşlara yol açarak bölgenin genel istikrarını ciddi şekilde tehdit etmektedir. Balkan ülkeleri arasındaki bu anlaşmazlıklar, sadece siyasi değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik alanlarda da derin etkiler yaratmaktadır. Ayrıca, neredeyse tüm Balkan ülkelerinde yaygın olan ekonomik istikrarsızlık, bölgenin kırılgan yapısını daha da belirgin hale getirmektedir. Ekonomik dengesizlikler, işsizlik oranlarının yüksek olması ve yoksulluk, bölgedeki huzursuzlukları körükleyen unsurlar olarak öne çıkmakta, Balkanlar'ı Türkiye için hem jeopolitik hem de ekonomik açıdan hassas bir bölge haline getirmektedir.
Böylesine istikrarsız bir coğrafyanın tam kalbinde yer alan Türkiye, ‘istikrarlaştırıcı güç’ rolünü üstlenerek bölgedeki sorunların çözümü için aktif bir şekilde sorumluluk alıyor. Türkiye, Balkan ülkelerindeki siyasi gerilimleri hafifletmek ve ekonomik zorlukları aşmak için özel politikalar geliştiriyor. Bu kapsamda, Türk iş insanlarının Balkanlar'da yatırım yapmasını teşvik eden güçlü adımlar atarak bölgeye ekonomik katkı sağlamayı hedefliyor. Özellikle, Balkanlar'daki ciddi altyapı eksikliklerinin giderilmesi için hem istihdam olanakları yaratıyor hem de kredi imkanları sunarak ekonomik kalkınmayı destekliyor. Siyasi alanda ise, bölgedeki barış ve istikrarın sağlanması adına atılan adımları kararlılıkla destekleyen Türkiye, Balkan ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini her fırsatta vurguluyor. Çıkan gerginliklerin savaşa dönüşmemesi için hızlı ve proaktif bir yaklaşım sergileyen Türkiye, etnik köken veya dini inanç fark etmeksizin tüm aktörlerle diyalog kurarak, bölgedeki barışçıl çözümlere katkı sağlamayı başarıyor. Bu dengeleyici rolüyle, Türkiye Balkanlar’da güvenilir bir ortak ve arabulucu olarak öne çıkıyor.
KAZAN-KAZAN MODELİ
Her şeyden önce, bu geniş coğrafya, Türkiye’nin hem kültürel, hem tarihi, hem dini, hem de ekonomik bağlamda kayıtsız kalamayacağı bir alanı teşkil etmektedir. Bu bölgelerde yaşanan istikrarsızlıklar, doğrudan Türkiye’nin de istikrarını olumsuz yönde etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Dolayısıyla, bu coğrafyaların istikrara kavuşması, Türkiye’nin en temel arzusunu oluşturmaktadır. Türkiye’nin bölgedeki en önemli çıkarı, bölge ülkelerinin barış ve istikrara kavuşmasıdır. Ancak Türkiye, bu süreçte diğer küresel güçler gibi hareket etmemeye özen göstermektedir. Diğer ülkelerin izlediği 'sömürü' politikalarının aksine, Türkiye ‘kazan-kazan’ politikası benimsemekte ve bu yaklaşımıyla Balkan ülkeleri tarafından iyi niyetle karşılanmaktadır. Bu yaklaşım, Türkiye'nin neredeyse tüm Balkan ülkeleri tarafından saygı duyulan ve sözüne güvenilen bir ülke olarak kabul edilmesini sağlamaktadır. Türkiye, bu bölgelerde yalnızca kendi çıkarlarını değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı hedeflemekte, bu da bölgedeki hemen her ülkenin en temel ihtiyacı olan barış ve güvenliği desteklemektedir. İstikrarın sağlanması, hem Türkiye hem de bölge ülkeleri için ortak bir hedef olarak öne çıkmakta ve bu doğrultuda Türkiye, güvenilir bir ortak ve destekçi olarak kendini konumlandırmaktadır.
GÜVENİLİR ÜLKE: TÜRKİYE
Örneğin, Bosna-Hersek'teki siyasi liderler de Türkiye'ye olan güvenlerini açıkça dile getirmektedir. Bosna-Hersek’teki en güçlü Sırp partisinin lideri Dodik, Türkiye'nin ekonomi, altyapı ve diğer alanlardaki projelerle sürekli olarak yardımcı olmaya çalıştığını ifade etmektedir. Ayrıca, Boşnakların en büyük partisinin başkan yardımcısı Caferoviç, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Batı Balkanlar'da önemli bir istikrar unsuru olduğunu ve bölgenin istikrarını sağlama yönünde bir politika izlediğini belirtmektedir. Bosna-Hersek Demokratik Cephe partisinin lideri Hırvat Komsic de Türkiye'nin dostluğunun Bosna-Hersek için büyük önem taşıdığını vurgulayarak bu düşünceleri desteklemektedir. Bu açıklamalar, Türkiye'nin Balkanlar'daki güvenilir rolünün ve istikrarı sağlama çabalarının bölge liderleri tarafından ne kadar takdir edildiğini göstermektedir.
Balkanlar'daki diğer liderler de Türkiye'nin bölgedeki istikrarlaştırıcı rolüne vurgu yaparak benzer ifadeler kullanmaktadır. Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić, "Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde, Türkiye'nin bölgedeki istikrarın korunmasındaki yapıcı rolü çok önemli," diyerek Türkiye'nin kritik rolüne dikkat çekmiştir. Kosova Cumhurbaşkanı Osmani ise "Türkiye gibi bir dostumuz olduğu için çok şanslıyız," diyerek Türkiye'nin dostluğunun değerini vurgulamıştır. Karadağ Cumhurbaşkanı Đukanović de "Balkanların önemli parçalarından biri olan Türkiye, barış ve istikrara ciddi katkılar sağlıyor," diyerek Türkiye'nin bölgesel barışa yaptığı katkılara atıfta bulunmuştur. Arnavutluk Başbakanı Rama ise "Erdoğan gibi, her söylediğini yapan ve verdiği sözleri tutan liderlere çok rastlanmaz," diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güvenilir liderlik tarzını öne çıkarmıştır. Bu açıklamalar, Türkiye'nin Balkanlar'da oynadığı istikrarlaştırıcı rolün bölgedeki liderler tarafından ne kadar takdir edildiğini ve desteklendiğini göstermektedir.
Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da "Balkanlar'ın barışını, huzurunu çok önemsiyoruz ve Balkanlar'ın barışı, huzuru için de üzerimize düşeni bugüne kadar nasıl yaptıysak bundan sonra da yine aynı şekilde Balkanlar'da barış ve huzurun geleceği, teminatı için bizler de garanti olan ülkelerden bir tanesiyiz," diyerek Türkiye'nin Balkanlara yönelik bakış açısını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
İSTİKRAR-SAVAŞ KISKACI
Bölgedeki istikrar, Türkiye'nin sınır güvenliğini doğrudan etkileyen faktörlerden biridir; çünkü bölgesel çatışmalar ve siyasi karışıklıklar, sınır ötesi göç, kaçakçılık ve terörizm gibi güvenlik tehditlerinin artmasına neden olabilir. Ayrıca, Balkanlar'daki istikrar, Türkiye'nin Avrupa ile olan ticaret yolları üzerinde kritik bir etkiye sahiptir.
Rusya'nın Balkanlar'daki etkisinin artması, özellikle Slav ve Ortodoks nüfusu bulunan ülkelerle derinleştirilen tarihi ve kültürel bağlar aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bu durum, enerji politikaları ve askeri iş birlikleri gibi çeşitli stratejik alanlarda kendini göstermektedir. Öte yandan, NATO ve Avrupa Birliği'nin (AB) genişleme politikaları da Balkan ülkelerini Batı bloğuna daha sıkı bir şekilde bağlama çabalarını içermektedir. Bu iki büyük gücün rekabeti, bölgedeki siyasi yapıları zorlayarak, yerel ve uluslararası aktörler arasında ittifaklar ve karşıtlıklar oluşturur.
Balkanlar'daki durum, sadece bölgesel bir mesele olarak görülmemeli, uluslararası toplum tarafından da yakından izlenmelidir. Küçük bir kıvılcımın bile bölgesel veya küresel çapta büyük çatışmalara yol açabileceği bu coğrafya, stratejik bir öneme sahiptir. Rusya ve Batı arasındaki rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde, bu bölgedeki istikrarı sağlamak, daha geniş çaplı çatışmaları önlemek için kritik bir öneme sahiptir. Balkanlar'daki siyasi gelişmelerin dikkatle takip edilmesi ve olası krizlerin önlenmesi için uluslararası diplomasi ve yerel liderlik arasında etkili bir iş birliği geliştirilmesi gerekmektedir.