Veliaht Yusuf İzzeddin''in ''intihar''ı Alman tertibidir

Almanların önünde Enver Paşa''ya ağır hakarette bulunan Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi''nin intiharı hakkında konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı, "Yusuf İzzeddin Efendi''nin bu hadisenin ardından gelen ''intiharı'' Almanların tertibidir" dedi.

ÖZLEM DOĞAN

Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleştirilen 'Sultan V. Mehmed Reşad ve Dönemi Sempozyumu cumartesi gerçekleştirilen oturumların ardından sona erdi. Milliyetçilik, sadakat ve muhalefet, İttifak, savaş ve komutan, Türk u2013Alman askeri ittifakı, Başkomutan olarak V. Mehmed Reşad, Arap isyanı ve Medine savunması, savaştaki iki imparator Sultan Reşad ve Franz Joseph başlıklı konular ele alındı. Kapanış oturumuna TBMM Başkanı İsmail Kahraman, AK Parti Milletvekili Sema Kırcı, TBMM Milli Saraylar Bilim ve Değerlendirme Kurulu Başkanı İlber Ortaylı da katıldı.

Saltanatı krizlerle geçti

Bir darbe sonucu tahta oturan Sultan Reşad'ın saltanat hayatının krizlerle geçtiğini ifade eden Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak, "Sultan'ın vefatına kadar on hükümet değişikliği oldu. Her hükümet yeni bir buhranla göreve geldi ve yine buhranla görevden ayrıldı. Bunların hepsi İttihat ve Terakki güdümündeydi. Savaşları kaybeden diğer hanedanlar gibi Osmanlı Hanedan'ı da aynı sonu gördü" dedi.

Almanya ile savaşa girmemiz gereklilikti

Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesinin stratejik ve siyasi anlamda çok da gerekli olmayan bir karar olduğu, genç bir zümrenin kimseye danışmadan devleti apar topar savaşa soktuğu söylencelerine katılmadığını söyleyen Prof. Dr. Necmettin Alkan,

"Savaşa Almanya yanında girmemiz gereklilikti. Devlet adamları risk alarak bu savaşa girdi. Hiçbir tarihi hadise durup dururken vuku bulmaz. Osmanlı'nın mevcut durumu ve beka sorunuyla devletin içinde bulunduğu sıkıntı, 2 Ağustos 1914'te imzalanan Alman ittifakını oluşturan alt yapıyı hazırladı. Enver Paşa ve çevresindekiler Almanya siyasetini icat etmedi. Almanya işbirliği Sultan Abdülhamid'in siyasetiydi. Düveli Muazzama'nın Osmanlı karşısındaki kasıtlı siyaseti Osmanlı'nın bu coğrafyada çözülme sürecine katkı sağlamıştır. Devlet bu coğrafyadaki varlığını sürdürebilmek için III. Selim'in denge siyasetiyle birlikte büyük güçleri kullanıp yanında yer almıştır. Alman ittifakı da böyle bir anlaşmadır" diye konuştu.

Darbeden sonra Osmanlı geleneği çöpe atıldı

Sultan Reşad'ın Cihan Harbi'nde Başkomutanlık vazifesini Enver Paşa'ya devrettiğini ve olanlardan yeteri kadar haberdar olmadığını vurgulayan Doç Dr. Gültekin Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü: "Sultan Reşad, Abdülhamid'in arkasında beklediği için siyasi ve askeri formasyon olarak kendini tahta hazırlamamıştı. Savaşa girme hadisesi bir oldu bittiye benziyor. Enver Paşa hariç diğer devlet yöneticileri arasında da çok tartışılmış, karar verilmiş, ortak mutabakatla girilmiş bir süreç değil. Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi ölmeseydi, Birinci Dünya Savaşı denince Enver Paşa'yı değil onu konuşuyor olurduk.

27 Mayıs darbesinden sonra Osmanlı geleneği çöpe atıldı. 1960 öncesi Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde denenmiş modele geri dönüldü. Türkiye'nin yakın askeri ve siyasi tarihinin verdiği örneklerle yeni bir sistem kurgulayacaksak, tarihten bir kısım dersler çıkarıp inovatif dersler üzerinde çalışmamız lazım."

Şerif Hüseyin'in derdi kendi çıkarlarıydı

Doç. Dr. Mesut Uyar da Sultan Reşad dönemindeki Arap isyanlarına değinerek şu şekilde konuştu: "Yenildiğimiz bir savaşta Türk kanının Arap çöllerinde boş yere döküldüğü, Arapların nankör ve hain olduğu söylenir. Şerif Hüseyin'in İngilizlerle ittifakı savaştan önce başladı. Çanakkale'deki kriz büyüdükçe İngilizler Şerif Hüseyin'e çok daha büyük vaatlerde bulundular.

Oysa Şerif Hüseyin Osmanlı Devleti'nin atadığı bir bürokrattı. İngilizlerle işbirliğinin temel sebebi Osmanlı değil kendi rakipleriydi. 1916'da Osmanlı Hicaz kuvvetlerini daha bir cephede kullanırdık diyenler yanılıyor. Zira buradaki askerlerin büyük bir çoğunluğu uzun süre görev yapmış evlenmiş ve askeri niteliğini yitirmiş kişilerdi. Başka yere kaydırıldığında bir faydası olmadığı gibi o askerler firar edecekti. Arap Yarımadası'nda sadece Şerif Hüseyin yok.

Osmanlı'nın yanında yer alan ya da tarafsız kalan kabileler de vardı. Hicaz Demiryolu yapımı sırasında küçük kabilelerin Osmanlı Devleti'ne verdiği destek gözden kaçmıştır. Kuşatma altındaki Medine'de Fahrettin Paşa büyük bayındırlık işlerine imza attı. Savaş bittikten iki ay sonra bile hala Medine garnizonu ayaktaydı. Arap isyanı çok sayıda Osmanlı askerini değil, iki zayıf tümeni etkilemiştir. Toplam dört lokomotif tahrip edildi, altı bin asker zayiatı oldu ki bunlara yaralılar ve esirler de dahildir."

Osmanlı ve Avusturya-Macaristan cephede yan yana

Milliyetçilik meselesi, Rus tehdidi ve çağın gerisinde kalmak gibi başlıkların Osmanlı ve Avusturya için benzer sorunlar olduğunun altını çizen Yrd. Doç Dr. Bilge Karbi, Avusturya İmparatoru ve Mehmed Reşad arasındaki anlaşmayı anlattı:

"Altmış sekiz yıl tahtta kalan Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph kendi halkı tarafından eleştirilen ve özlenilen bir imparator olmuştur. Avusturya'da açlık ve kıtlığın son raddeye geldiği 1917'de Joseph hayatını kaybetmiştir. Temmuz krizinde Avusturya u2013Macaristan Veliahdı Ferdinand öldürüldükten sonra Sırbistan tehlikesini daha da tetikledi ve Sırbistan daha da güçlendi.

Mehmed Reşad İttihatçıların gerisinde kalmışsa da İmparator Joseph askeri kanattaki ismin Alman olmasına kendi karar verebiliyordu. Üstelik askeri ve dış politikadaki isimler İttihatçılar gibi tecrübesiz değil, son derece eğitimli ve tecrübeli kişilerdi. Galiçya cephesinde Osmanlı, Avusturya-Macaristan ordusu Rus ordusuna karşı beraber savaştı. Sina Filistin cephesinde de Avusturya-Macaristan bataryaları savaşmıştır."

Tarihi miras kurumuyuz

Kapanış oturumunda konuşan Dr. Yasin Yıldız, "Toplam on dokuz oturumda tüm katılımcıların bildirileri birbirini tamamladı. Oldukça nitelikli sonuçlar elde ettik. Biz Milli Saraylar olarak tarihi miras kurumuyuz. Sultan Reşad dönemini askeri, sanat, siyasi, sosyal ve uluslararası perspektiflerden irdeledik. Hayatı, kişiliği ve karakterine dair önemli ipuçları yakaladık" dedi.

Osmanlı soyut bir imparatorluk değil

Dünyada bütün devletleri etkileyen genel sorunları tespit edip Osmanlı'ya özel sorunlara vurgu yapılmasının çok daha büyük fayda sağlayacağını ifade eden Doç. Dr. Mesut Uyar, "Osmanlı soyut, dışarıyla irtibatı olmayan bir imparatorluk değil. Asya'nın, Avrupa'nın, Afrika'nın da bir parçası. Geçmişimiz bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi gösteriyor" şeklinde konuştu.

Sultan Reşad daima Abdülhamid'le kıyaslandı

'Sultan Reşad'ı ne kadar tanıyoruz' sorusuna değinen Prof. Dr. Ömer Turan, "Mehmed Reşad'ın kendisi kaleme aldığı bir hatıratı yoktur. Yazılan tüm eserler Sultan'ın son dokuz yılını anlatır. Sultan Reşad'ın en büyük talihsizliği Abdülhamid'den sonra tahta geçmesi ve onunla karşılaştırılmasıdır. Her anlamda Sultan Abdülhamid'in gölgesinde kalmıştır" ifadelerini kullandı.

Yusuf İzzeddin Efendi'yi Almanlar öldürttü

Sultan Reşad dönemini Osmanlı saray medeniyetini, İstanbul'un gelişimi, ahvali ve serencamını merak edildiği için incelediklerini söyleyen Prof. Dr. İlber Ortaylı, "V. Mehmed Reşad partilere, parlamentoya ve siyasi gelişmelere karşı etkin bir sultan değildir. Sultan Abdülaziz'in oğlu veliaht Yusuf İzzeddin Efendi Almanlara, İttihatçılara ve Enver Paşa'ya olan muhalefetini gizlememiştir. Enver paşaya ağır hakarette bulunmuştur.

Almanların ve diğer komutanların önünde hakaret etmesi yanlış bir harekettir. Üstelik hemen müstakil bir barıştan bahsetmiştir. Yusuf İzzeddin Efendi'nin bu hadisenin hemen ardından gelen 'intiharı' Enver Paşa'nın değil doğrudan doğruya Almanların tertibidir. Sultan Reşad savaşa hiç karışmadı. Asker olmayan bir hükümdarı hanedanın asker olan üyelerini tebrik etmekten başka hiçbir şey yapmaması en doğrusuydu" dedi.

Son oturumun ardından TBMM Başkanı İsmail Kahraman katılımcı akademisyenlere hediye takdim etti. Ardından çekilen toplu fotoğrafla birlikte sempozyum sona erdi.