Bülent Çolakoğlu
Uzun zaman önce yapılacağı ilan edilen Kanal İstanbul yeniden gündemde. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu projeye kelimenin tam anlamıyla savaş açtı. Sadece İstanbul değil, tüm Türkiye için dev bir yatırım hamlesi olacak bu projeye bir belediye başkanı neden karşı çıkıyor? Türkiye Libya ile Akdeniz’de yaptığı anlaşma ile Yunanistan, GKRY, İsrail ve ABD’ye nasıl bir çalım attı? Bu soruları Uluslarası İlişkiler Uzmanı Eyüp Kılıç’a sorduk?
Türkiye'de yaşanan iç sancıların asıl sebeplerine baktığımızda uluslararası arenada yaşanan mücadeleler karşımıza çıkıyor. Çin'in Bir Kuşak, Bir Yol projesinde Türkiye’nin üstlendiği rol ve Akdeniz'de yaşanan paylaşım kavgası gibi. Türkiye bu kavgada kararlı bir duruş sergiliyor. Kuşak Yol hattında Türkiye güzergâhındaki kilit köprü, otoyol vb projeler hükümet tarafından tüm iç ve dış karşı çıkışlara rağmen büyük oranda hayata geçirilirken; güzergahın en önemli noktalarından Kanal İstanbul yeniden tartışma konusu oldu.
Türkiye’de yaşanan sorunların birçok sebebi var. Temel başlık ise ülkemizin kendisine biçilen kalıpların dışına çıkmak için attığı kararlı adımlar. Artık dünyada teknoloji ve insan kaynağı kullanımı noktasında birbirine yakın düzeyde çok sayıda ülke var. Bu da rekabet alanlarını ve unsurlarını artırıyor.
Bu gerçeklik üzerinden Bir Kuşak projesine dönersek; proje ile güzergâh üzerinde yer alan ülkelerin toplamda 21 trilyon dolarlık ekonomilerinin inovasyonu mümkün olacak. Diğer husus ise projenin yeni bir entegrasyon modeline dönüşeceği gerçekliği. Zira ekonomik bir hat / ağ içerisinde yer alacak olan bu ülkeler politik anlamda bölgesel iş birlikleri yapacak, yatırım ve ticarette kolayca mutabakatlar geliştirecek, sermaye/finans iş birliklerine gidecek ve bunların yanında kültürel yakınlaşma ile insan kaynaklarında ortaklıklar kuracak, turizmde karşılıklı olarak ivme kazanacak. İşte bu noktada projenin içerisinde yer almayan “güçlerin” itirazı ve önleme çabası başlıyor.
Türkiye bu projede hem güzergah hem tarihi birikim anlamında kilit konumda. Projede birçok koridor ve bu koridorlarda yer alan 65 ülke var. Türkiye ise bu koridorlar içerisinde “ana hat” olarak tabir edilebilecek orta koridorda yani projenin merkezinde yer alıyor.
Peki Kanal İstanbul tam olarak neye hizmet edecek?
Kanal İstanbul; Bir Kuşak projesinde çok önemli bir yere sahip olmakla birlikte 3. Köprü ve 3. Havalimanı gibi tüm projelerle birleştiğinde çok önemli bir jeo-stratejik hamledir. ABD ve AB ülkeleri Türkiye’nin Bir Kuşak projesinde Kanal İstanbul ile tam entegrasyonunun geri dönülmez bir süreci başlatacağını düşünüyor. Bunu Türkiye’nin stratejik bir kayışı olarak niteliyorlar ki şimdiye kadar Türkiye’yi daima bölgede kendi menfaatleri çerçevesinde yönlendirebilecekleri ve yönetebilecekleri bir ülke olarak görüyorlardı. Çizdikleri kalıplar içerisinde tutuyor, aksi bir tutumda ise iç taşeronları eliyle “hizaya getiriyorlardı”
Türkiye’nin ekonomik anlamda güçlenmesi, farklı stratejik eksenlerde etkin rol alması onların isteyeceği en son şeydir ki; bunu engellemek adına her şeyi denediler ve denemeye devam edecekler.
Dünyaya stratejik olarak bakamayan zihinler ne yazık ki bu projelerin stratejik hedeflerini ve getireceği katkıları kavrayamadıkları için veyahut “sahiplerinin sesi” olmaktan öteye gidemedikleri için “yapılmasın” noktasında ayak diretiyorlar. Ancak ne mutlu ki, mevcut irade, çok net, kararlı ve önemli bir dik duruş sergiliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, geçtiğimiz günlerde Kanal İstanbul projesini karşı resmen savaş ilan etti. Bu karşı çıkış Gezi olaylarını kurgulayanların birdenbire "Kanal İstanbul'u yapmayın, yeni havalimanı yapılmasın" gibi isteklerle herkesi şaşırtan çıkışına benzetiliyor. İmamoğlu neden böyle bir çıkış yapma gereği duydu?
Bir önceki soruya yanıtımı stratejik olarak bakamadıkları için kavrayamıyorlar ya da “sahiplerinin sesi” olmaktan öteye gidemiyorlar diye bitirmiştim. Ben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını sahibinin sesi olanlardan olarak değerlendiriyorum. Zira, ilk iki soruda kısaca anlatmak zorunda kaldığım, faydalarından ve ülkemize getirilerinden sadece birkaçını sayabildiğim bu stratejik projelerin önemini kavrayamadığını zannetmiyorum.
Yukarıda anlattığım gerekçeler çerçevesinde; projelerin hayata geçmesini kimler istemiyorsa, Gezi sürecinde ağaç bahanesi ile insanları manipüle ederek sahaya sürenlerinde, 15 Temmuz’da milletin silahını millete doğrultan teröristlerinde ve şu anda proje bir ittifakın çatısı altından benzer talepleri dillendirenlerinde hamileri onlardır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Kanal İstanbul başta olmak üzere birçok projenin hayata geçmemesi konusunda muhakkak sonuna kadar adımlar atacaktır. Bunların içerisinde konuyu referanduma götürerek vakit kazanmak/manipüle etmek gibi seçeneklerde dahil birçok adım atmasını bekliyorum.
Kuşak Yol'dan Akdeniz'deki kavgaya geçecek olursak, Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşma ile uluslararası anlamda Yunan gazetelerinin ifadesiyle “şah mat” hamlesi yaptı. Türkiye bu adım ile ne elde etti?
Öncelikle Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge alanının batı sınırı çizilmiş oluyor. ABD garantörlüğünde kurulan Yunanistan-GKRY-İsrail-Mısır ittifakının Trablus Hükümeti ile anlaşma yapmasının önüne geçilmiş oluyor. Mısır ve İsrail sahalarında bulunan rezervlerin Avrupa’ya taşınması için Yunanistan-GKRY ve anlaşma yaptığı firmaların yeni güzergahlar bulması gerekiyor.
Bu noktadan sonra ben ABD başta olmak üzere söz konusu tarafların Libya üzerinde önemli bir baskı oluşturacağı kanaatindeyim. Zira BM tarafından resmi olarak tanınan UMH dışında ABD ile yakın temasta olan General Hafter’in başında olduğu bir hükümet daha mevcut…
Akdeniz rezervleri ülkemiz için çok değerli ve tüm siyasi görüşlerin üzerinde tam bir ortak tutum gerektiriyor. Gerek Cumhurbaşkanımızın net ve kararlı tutumu, gerek Dış işlerimizin attığı doğru ve yerinde adımlar bizi şu an sahada güçlü bir konumda tutuyor.