1648 Vestfalya Antlaşması ile temelleri atılan modern ulus-devletlerin günümüze kadar domine ettiği uluslararası sistemde, etkisini ve gücünü her geçen gün daha da artıran yeni bir aktör var. Bu yeni aktör, teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak büyük ciroları kontrol etmekte olan küresel teknoloji şirketleri.
Dünyanın en değerli şirketleri listesine 10 yıl önce sadece iki teknoloji şirketi girebilirken, 2019 verilerine göre bu listede dijital teknoloji üzerine yoğunlaşan yedi şirket yer alıyordu. Bununla birlikte söz konusu şirketlerin piyasa değeri ve kontrol ettikleri bütçelerin hacmi de her geçen gün hızla artıyor. Öyle ki, günümüzde bu şirketlerin ciro ve kârları, uluslararası sistemde yer alan birçok ulus-devletin ekonomik büyüklüklerinden fazla. Bununla birlikte ilk 10’daki teknoloji şirketleri sıralamasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) menşeli şirketlerin ağırlığı dikkat çekiyor. ABD, listede 5 şirket (Apple, Microsoft Corp, Alphabet Inc./Google, Amazon ve Facebook) ile kendine yer bulurken, Çin listede iki şirket (Alibaba ve Tencent Holding) ile yer alıyor. Öte yandan sosyal medya uygulamalarından yapay zekâya ve bulut teknolojilerine, e-ticaretten akıllı telefonlara kadar hemen her alanda faaliyet gösteren bu şirketlerin piyasa değeri ve sahip oldukları bütçelerin hacmi de her geçen gün hızla artıyor. [1]
Küreselleşme sürecinin en çok fayda sağladığı şirketlerin, teknoloji üreten bu yapılanmalar olduğu çok açık. 1990’larla birlikte İnternet’in ticarileşmesi ve sivilleşmesi, 2010’lar sonrasında ise akıllı telefonların ve sosyal medya uygulamalarının yaygınlaşmasıyla iş hacimleri giderek artan söz konusu şirketler dünyanın en büyük 20 ekonomisinin 14’ünü geçmiş bulunuyor. Yukarıda sıraladığımız teknoloji şirketinin toplam piyasa değeri, G20 üyesi 14 ülkenin ayrı ayrı 2019 yılı gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) rakamlarından daha yüksek seviyede. İnternet temelli teknolojilerle ticari faaliyetlerini yürüten bu şirketlerin ekonomik büyüklükleri muazzam rakamlara ulaşmış durumda.
Bu bağlamda Apple 1,6 trilyon dolar, Amazon 1,5 trilyon dolar, Microsoft 1,27 trilyon dolar, Google 1,1 trilyon dolar, Facebook 700 milyar dolar, Alibaba ise 500 milyar dolar piyasa değerine sahip. Öte yandan ABD (20,54 trilyon dolar), Çin (13,61 trilyon dolar), Almanya (3,9 trilyon dolar), Fransa (2,77 trilyon dolar), Hindistan (2,72 trilyon dolar), Arjantin (578 milyar dolar), Rusya (1,7 trilyon dolar), Avustralya (1,5 trilyon dolar), Brezilya (1,8 trilyon dolar), Güney Kore (1,7 trilyon dolar), İngiltere (2,7 trilyon dolar), İtalya (2,1 trilyon dolar), Kanada (1,7 trilyon dolar), Meksika (1,3 trilyon dolar), Güney Afrika (372 milyar dolar) ve Endonezya’nın (1,1 trilyon dolar) yıllık GSYH oranları dikkate alındığında, söz konusu şirketlerin artan gücü daha iyi anlaşılabiliyor.
Facebook’un, sonunda anlaşmaya varılmış olsa da, Avustralya hükümetinin kendi egemenlik hakkının doğal bir sonucu olarak düzenlediği yasaya gösterdiği tepki ve ardından uygulamaya koyduğu erişim yasağı, teknoloji şirketleriyle ulus-devletler arasındaki güç mücadelesinin açık bir örneği.
Avustralya örneği
Bu kadar büyük bir ekonomik güce ulaşan söz konusu şirketlerin, ulus-devletlerle verdikleri güç mücadelesi artık iyice belirginleşmiş vaziyette. Örneğin, ABD’de 2020 Başkanlık seçimleri esnasında, bir ABD şirketi olan Twitter’ın Başkan Donald Trump’ın paylaşımlarını engelleyerek seçim sürecine bir şekilde etki etmesi hâlâ güncel bir tartışma konusu. Bu güç mücadelesinin bir başka örneği ise son haftalarda Avustralya hükümeti ile Facebook arasında yaşandı.
Avustralya’da geçtiğimiz Şubat ayında Parlamento’nun alt kanadının onaylamasıyla Senato’ya sunulan sosyal medya yasa tasarısı, Avustralya hükümetiyle Facebook’u karşı karşıya getirdi. Bahse konu düzenleme, Avustralya merkezli haber kuruluşlarının Facebook ve Google’da yayımlanan içerikleri için pay almasını öngörüyor. Bunun üzerine Facebook, bu yasa tasarısına karşı olduğunu belirterek, 18 Şubat 2021 itibarıyla Avustralyalı haber kuruluşlarının içeriklerine ve bazı hükümet sitelerine engel koydu. Avustralya Başbakanı Scott Morrison ise durumu eleştirerek, “Bizi korkutamayacaklar.” şeklinde bir beyanda bulundu. Ayrıca Facebook’un kararını “küstah ve hayal kırıcı” şeklinde tanımlayan Morrison, “Büyük teknoloji şirketleri dünyayı değiştiriyor olabilir ama dünyayı yönetemezler.” dedi.
Facebook’un, Avustralya hükümetinin kendi egemenlik hakkının doğal bir sonucu olarak düzenlediği bu yasaya gösterdiği tepki ve ardından uygulamaya koyduğu erişim yasağı dünyada geniş yankı buldu. Daha sonra, Facebook’un Avustralya ile anlaşmaya vararak, erişim engelini kaldırmasına ve geri adım atmasına rağmen yaşanan bütün bu süreç, yani bir uluslararası şirketin ticari faaliyet yürüttüğü bir ülkenin egemenlik haklarını kullanmasını engellemeye yönelik girişimi, aslında teknoloji şirketleriyle ulus-devletler arasındaki rekabet ve güç mücadelesi süreçlerinin de birer örneği konumunda.
Bugüne kadar ağırlıklı olarak ABD menşeli olan söz konusu şirketlerin siyasi ve ticari süreçleri kendi lehlerine veya bir başka devlet lehine manipüle etmeye yönelik strateji ve girişimleri, çoğunlukla Rusya ve Çin tarafından eleştirilmekteydi. Bu kapsamda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) “2021 Davos Gündemi” kapsamında 2021 Ocak ayı içinde yaptığı konuşmada teknoloji şirketleri ile devletler arasındaki güç mücadelesine yaptığı vurgu da hayli tartışılmıştı. Putin, “Hizmete dayalı başarılı bir şirketle büyük verileri toplayarak toplumu kendi takdirine göre kaba bir şekilde yönetmeye çalışan, meşru demokratik kurumların yerini alan bir şirket arasındaki çizgi nerededir?” sorusunu sormuş, “Teknoloji devi, ağırlıklı olarak dijital alandaki şirketler toplum içerisinde giderek daha önemli rol oynamaya başladı. ABD’deki seçim sürecinde de gördüğümüz gibi, bu şirketler artık sadece ekonomik devler değiller. Bu şirketler bazı alanlarda fiilen devletle rekabet ediyorlar.” ifadelerini kullanmıştı. [2] Putin’in bu beyanları anti-demokratik olduğu iddiasıyla Batı merkezli çevrelerce eleştirildi.
Ancak bu sefer durum gerçekten farklı. Avustralya gibi Batı blokunun önemli bir ülkesi konumunda olan bir devlet, küresel teknoloji şirketleriyle karşı karşıya gelmiş vaziyette. Bu itibarla da Avustralya Başbakanı Morrison’ın Facebook’a atıfla dile getirdiği söz konusu beyanları da gelecek dönemde söz konusu şirketlerle gerek Rusya veya Çin’in gerekse de Batı blokunda yer alan diğer devletlerin bir rekabet ve güç mücadelesi içinde olacaklarının da açık bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Bu şirketlere yönelik tekelcilik suçlamaları, kişisel verilerin yeterince korunmadığına yönelik tartışmalar, ayrıca seçim süreçleri başta olmak üzere, toplumsal ve siyasi gelişmeleri kendi çıkarları lehine manipüle ettikleri iddiaları daha fazla tartışılmaya başlanmış durumda.
Vergi davaları ve soruşturmaların artması muhtemel
Bunlarla birlikte, gelecek dönemde bütün dünyada sosyal medyanın ve internet temelli hizmetlerle ticari faaliyetlerini yürüten bahse konu küresel şirketlerin, ulus-devletler tarafından kontrol altına alınmaya çalışacağını beklemek gerçekçi olacaktır. Bu kapsamda, söz konusu şirketlere yönelik anti-tekel yasalarına muhalefet iddiaları ile büyük cezalar verileceğini, ayrıca bu şirketlere kişisel verilerin korunmasını ihlal gibi konularda veya büyük vergi davaları ile soruşturmalar açılacağı öngörülebilir. Bu bağlamda ABD’deki 50 eyaletten 46’sının başsavcılarının, Washington DC bölgesi ve Guam Adası, ABD Federal Ticaret Komisyonu’nun (FTC) da iştirakiyle Facebook’a yönelik, 10 Aralık 2020 tarihinde “dijital pazardaki hakimiyetini kötüye kullanmak, tekelcilik ve rekabeti imkânsız hale getirmek” suçlamasıyla iki dava açmış olduğu da hatırlanmalı. [3]
Sonuç olarak 2020 yılında yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisiyle birlikte duran ekonomik faaliyetlerin de sonucu olarak işsizlik ve yoksulluk dünya genelinde yaygınlaşırken, bu büyük teknoloji şirketlerinin ve sosyal medya platformlarının sahipleri trilyon dolarlar kazanmayı başardılar. Söz konusu durum bu şirketlerin artan gücüne karşın sadece Rusya ve Çin’de değil, ABD ve Avrupa Birliği’nde (AB) de endişelerin artmasına neden oldu. Bahse konu şirketlere yönelik tekelcilik suçlamaları, kişisel verilerin yeterince korunmadığına yönelik tartışmalar, ayrıca seçim süreçleri başta olmak üzere, toplumsal ve siyasi gelişmeleri kendi çıkarları lehine manipüle ettikleri iddiaları daha fazla tartışılmaya başlanmış durumda.
[Bursa Teknik Üniversitesi’nde görevli olan Doç. Dr. Ali Burak Darıcılı çalışmalarını istihbarat, siber güvenlik, terörizm ve teknoloji-güvenlik etkileşimi alanlarında sürdürmektedir]