SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Tüm dünyada kaynaklar hızla tükenirken, insanların yol açtığı çevresel faktörler de küresel ısınmaya neden oluyor. Bunun önüne geçmek için günümüzde doğal kaynak israfının önlenmesi ve yerel ve küresel çevrenin korunmasına yönelik olarak atığın değerlendirilmesi amacıyla adımlar atılıyor, düzenlemeler yapılıyor. Türkiye’de de paralı plastik poşet uygulamasına geçilerek atığın önlenmesi yolunda önemli bir adım atıldı. Biz de üretim ve tüketim konusu çevre, enerji, iklim, atık çerçevesindeki sorularımızı Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) Başkanı, İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu’yla konuştuk.
İnsanoğlu enerjiye ve enerjiyle doğaya etki etmeye nasıl başladı?
Odunu keşfedip onunla ateş yaktığımız an, doğaya sera gazının etkisini de başlatmış olduk. Endüstrinin ilk hammaddesi odun oldu. Önce yel ve su değirmenleri, ardından kömür keşfedildi. Buhar makinaları, trenlerle birlikte endüstri hızla gelişmeye başladı. Kömürden enerji hammaddesi olarak yararlanıldı.
Ardından hangi adımlar atıldı?
Petrol ve doğalgaz keşfedildikten sonra tüm enerji teknolojisi ve insanın refahı için kullanılan her türlü malzeme, kömürden ve petrolden üretilmeye başlandı. Bunların yapılarında karbon var ve kullanınca da sera gazları çıkararak dünyada karbon ekonomisinin oluşmasına yol açtı.
Son 20 yılda iklim değişti
Sera gazlarının çevreye zarar verdiğini ne zaman anladık peki?
Çevreyi; havayı, suyu ve toprağı kirletmeye başladığımızı fark ettik. Sera gazlarının atmosfere salınımı yüzünden küresel ısınma ve iklimsel değişime neden olan olayları özellikle son 20 yılda daha çok hissetmeye başladık. Ani ısınmalar, soğumalar deniz suyu yükselmesi, büyük ölçekli seller, mevsim dışı sıcaklık değişimleri yer küreyi mahvettiğimizin bir göstergesi. Oysa tükettiğimiz bu sınırlı kaynaklar bir gün bitecek.
Sınırlı kaynakların korunmasına yönelik ne gibi tedbirler alınabilir?
Aynı üretim ve tüketim hizmetini yapmak için daha az karbon içeren kaynakları kullanırsak, dünyaya daha az sera gazı salarsak, düşük karbon ekonomisine yönelmiş olacağız. Önümüze gelen her ürünün yerküreye bir bedeli var. İnsanın refahından, konforundan taviz veremeyiz ama temiz üretimle kaynaklarımızı yönetebiliriz. Enerjimizi, atığımızı iyi yöneterek doğadaki bileşenleri korursak, sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle gelişirsek bu yeşil ekonomi anlamına gelir.
‘Yeşil ekonomi’ büyümeyi başarmaktır
Yeşil ekonomi nedir, biraz bahseder misiniz?
Hem kalkınmak hem de kalkınırken toprağı, havayı, suyu kirletmeyerek sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle insanın sağlığını da koruyarak ekonomik büyümeyi başarmaktır. Çevrenin yeşiline, denizin mavisine dokunmadan dünyayı koruyarak gelişmeyi yürütmektir.
Özellikle ülkemizde dikkat etmemiz gereken kaynaklar nelerdir?
Karbon kadar su yönetimine de önem vermeliyiz çünkü ülkemizin su kaynakları sınırlı. Bir kişi hem özel hem de iş yaşamında sürdürülebilir yaşam tarzını düzenlemek zorunda. Bizim kültürümüzde israf yok. Bu yüzden okul öncesinden itibaren bu bilincin kazandırılması lazım.
Plastiği az kullanıp geri dönüştürmeliyiz
Bahsettiğiniz bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar mevcut mu?
Bakanlığımızın başlattığı sıfır atık projesi çok önemli. Geçen seneden beri gündemde olsa da bir ocaktan beri plastik poşetleri konuşuyoruz. Hemen hemen her yerde plastik ürün kullanıyoruz. O kadar çok alanda kullanıyoruz ki plastikten vazgeçilmesi düşünülemez. Her türlü plastik ürünü yerinde ve en az kullanabilmek, sonra da yeniden kullanılır hale getirmemiz lazım. Son aşamada da geri dönüştürmek ve bertaraf etmek gerekiyor.
Kendi etkilediğimizden etkileniyoruz
Yaşamımıza plastik atıklar kadar etkileyen başka maddeler de var öyle değil mi?
Tabi ki sadece plastik yok; cam, metal, ahşap, kızartma yağlar, madeni yağlar, tekstil ürünleri, mutfak atıkları gibi devasa bir tüketim atığı var. İnsanoğlu uzun yıllar üret-tüket ve at mantığıyla hareket etti. Üretip tüketirken iklim değişimine etki ediyoruz. Bedel olarak da sera gazı saldığımız için iklimler değişime uğruyor. Bundan en çok tarımsal üretim, dolayısıyla da gıda etkileniyor. Kendi etkilediğimizden etkileniyoruz aynı zamanda.
Atık, uluslararası bir servettir
Bu etkiyi nasıl bertaraf edebiliriz?
Ben tüm ekonomik zorluklardan şahlanarak çıkacağımızı düşünüyorum. Bu bağlamda çaba göstererek kullandığımız her ürünün yaşam süresini de uzatmak için gayret etmeliyiz. Büyüklerimizin dediği gibi; eskisi olmayanın yenisi olmaz. Bir hırka, bir ayakkabı, bir tarafı boş kâğıdı hemen atmamalı, değerlendirmeliyiz. Sorumlu üreticilere duyarlı tüketicilere ihtiyacımız var. Evde, işte, okulda, yolda, tarlada kısacası her yerde enerjimizi, suyumuzu, atığımızı iyi yönetmeliyiz. Atık bir hammadde, uluslararası bir servettir.
O halde kişisel olarak neler yapılabilir?
Evde enerji su ve atık yönetimi yapmamız lazım. Tencerenin altından alevler dışarı taşmamalı. Yıkama işleminde su tüketimini mümkün olduğu kadar azaltmalıyız. Evimizde ömrünü tamamlamış elektronik eşyaların üzerine örtü örtmek yerine lisanslı toplayıcılara teslim ederek yeşil ekonomiye katkıda bulunabiliriz. Evimizdeki ve işyerimizdeki atığın bizden çıktıktan sonra ülkemiz için bir hammadde demek olduğunu unutmamalıyız.
Atık plastik petroldür, doğalgazdır
Plastik atıklar geri dönüştürülürse nasıl bir kazanç sağlanır?
Atık plastik de adeta bir kömürdür, petroldür, doğalgazdır, bu yüzden geri dönüşüm zincirine girip ekonomik değer yaratmasını sağlamalıyız. İSBAK diğer iştirak firmalarıyla birlikte bir uygulamayla belli boyutlardaki plastik şişeleri Akbil kredisine dönüştürüyor. Bu ekonomik değere bir katkıdır.
Poşetlerin paralı olması tartışmalarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Poşetlerin paralı olması çevresel etkilerinin önüne geçti. Plastik poşet kullanımında ciddi azalma görüldü. Bu uygulama için geç bile kalmıştık. Biz petrolü ithal ediyoruz ve her poşet petrol tüketimi demek. Pek çok ülkede plastik poşetin kullanımı bile yasak. Burada aslolan daha az atık çıkarmak.
Türkiye atık konusunda AB ülkelerine göre ne durumda?
AB uyum sürecinde Türkiye’nin çevre mevzuatı küresel gidişata uygun. Atık endüstrimizin gelişmesi için ayıklama-toplama işlemlerimizi iyi yapmamız lazım. Atığımıza endüstriyel hammadde olarak sahip olmayı başarmamız gerekiyor.
Atık cevherdir, tarladır, ormandır
Bu başarıyı nasıl sağlayabiliriz?
Atıklarımız gömülmemeli. Ayrıştırıldıktan sonra hızla gelişeceğini ön gördüğümüz atık endüstri tesislerine göndermeliyiz. Yenilenmiş yasamızla birlikte denetiminin artmasını, yerinde cezaların uygulanması ve atığımızın heba edilmemesini sağlamalıyız. Çünkü atık cevherdir, tarladır, ormandır.
Geri dönüşüm konusunda yine son günlerde adını sıkça duyduğumuz kenevirin de katkısı olur mu sizce?
Biyorafineriler için önemli bir hammaddedir. Kenevir tohumu ve saplarındaki uzun ve kısa lifler hammadde olarak kullanılarak çok sayıda biyokökenli ürün elde edilmektedir. Deterjan, kozmetik, boya, teknik fiberler, kâğıt, biyoyakıt gibi endüstriler için kenevir önemli bir bitkisel girdi olup ülkemizin biyoekonomisine yaratacağı katma değer için önü açıktır. Biz bir uçak yakıtını bitkiden başlayarak da üretebiliriz. Her şey yaşayan doğadan gerçekleştirilebilir, işlenebilir.
Çöpten çöp değil, servet çıkarabiliriz
Şu an atık toplama merkezlerimizin sayısı yeterli mi?
Hâlihazırda 715 lisanslı ambalaj atığı toplama tesisimiz, 1135 lisanslı ambalaj atığı geri dönüşüm tesisimiz mevcut. 2017 yılında atık sektöründe 60 bin kişiye istihdam sağlanarak 3,5 Milyar TL ekonomik katkı sağlandı. Kanaatime göre önümüzdeki beş yılda en hızlı büyüyerek gelişecek alan atık endüstrisi olacak. Atık yönetimini fırsata dönüştürürsek Türkiye yılda 100 milyar TL değer yaratabiliriz. Atıktaki servet ülkemizi bekliyor. Lisanslı geri dönüşüm sisteminde atığın yolculuğunu takip edip atığımıza değer katarsak, çöpten çöp çıkarmazsak, hem çevremizi temiz tutacağız hem de büyük bir ekonomik kazanç sağlayacağız.
Kamuoyunda bu konuda farkındalık oluşturulması gerekiyor sanırım…
Kamu spotları ve medyada çıkan haberler vasıtasıyla önceki yıllara göre çok daha iyi durumdayız ama iş fertlerde bitiyor. Biz maalesef otomobilde sokağa çöp atıyoruz. Camlardan sokağa çöp poşeti fırlatıyoruz. Bu konuda duyarlılığımızın artması lazım.
‘Atmak’ eyleminden vazgeçmeliyiz
Avrupa ülkelerinde atık konusundaki duyarlılık ne durumda?
Gelişmiş ülkelerde atık, insanların yaşam kültürünün bir parçası. Avrupa’da bazı şehirler atıklarını şiir gibi yönetiyor. Çünkü orada atık ekonomik bir değer. Bizim ülkemizde de böyle değerlendirilmesini istiyoruz. Bizim ‘atmak’ eyleminden vazgeçmemiz lazım. Biz tüketici sorumluluğumuzu bilirsek üreticiler de üzerine düşeni yapacaktır.
Bir üretim yapacağımız vakit en önemli girdilerin biri hammaddedir. Biz atığı hammadde yaparsak girdide büyük bir kazancımız olacak, ithalatta da azalma elde edeceğiz. Atığı kömür, petrol, doğalgaz, tarla, orman gözüyle gördüğümüz an her şey değişecektir.
FİLİZ KARAOSMANOĞLU KİMDİR?
1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Kimya Mühendisi unvanı ile mezun olan Filiz Karaosmanoğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Yüksek Mühendis ve Doktora derecelerini aldıktan sonra, doktora sonrası araştırma çalışmasını Kanada Nova Scotia Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nde yaptı. 1993 yılında Kimya Mühendisliği Enerji Teknolojisi Bilim Dalı’nda Doçent unvanı alan Karaosmanoğlu halen İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü’nde görev yapmaktadır. Karaosmanoğlu’nun temel araştırma alanı biyoyakıt teknolojisi olup, “Yeni-Temiz Enerji Teknolojileri” konusunda kitap, makale, bildiri ve projeleri bulunmaktadır. Evli ve 1 çocuk annesi olan Karaosmanoğlu aynı zamanda Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) Başkanı’dır.