Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki görüşmede, Türkiye heyetine, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal başkanlık etti.
İsveç ve Finlandiya ise görüşmeye, İsveç Başbakanlık Ofisi Devlet Sekreteri Oscar Stenström ve Finlandiya Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Jukka Salovaara'nın başkanlıklarında katıldı.
Türkiye heyetinin, Finlandiya ve İsveç heyetleriyle ayrı ayrı görüşmesinin ardından, üç heyet bir araya geldi.
Basına kapalı gerçekleşen görüşmeler yaklaşık 5 saat sürdü.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, görüşmelere ilişkin saat 19.30'da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde açıklama yapacak.
İbrahim Kalın'dan ilk açıklamalar geliyor.Kalın: "(İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği) Türkiye'nin güvenlik kaygıları somut adımlarla belli bir takvimde karşılanmazsa sürecin ilerleyemeyeceğini çok net ifade ettik."
"(İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği görüşmeleri) Savunma sanayii ürünlerine dönük yaptırımların kaldırılması yönünde bir olumlu tavrı biz gördük"
Görüşmelere, Adalet, Dışişleri ve Milli Savunma bakanlıkları bakan yardımcıları ile ilgili güvenlik kurumlarından yetkililerin katıldığını ifade eden Kalın, muhataplarla özellikle Ukrayna savaşından sonra ortaya çıkan yeni güvenlik ortamını ve kendilerinin NATO'ya üye olma başvuruları ve bu bağlamda Türkiye'nin gündeme getirdiği ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın altını çizdiği güvenlik kaygıları ve beklentileri etraflı bir şekilde ele alma imkanlarının olduğunu belirtti.
"NATO'nun tarihi açısından önemli bir kırılma noktası"Muhataplara gerekli mesajlarını verdiklerini ifade eden Kalın, NATO'nun bir güvenlik ittifakı olduğunu, bir ekonomik iş birliği örgütü ya da başka bir odağının olmadığını söyledi.
NATO'nun temelinde güvenliğin olduğuna dikkati çeken Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla bu ittifakın en temel konusu üyelerinin güvenlik kaygılarının eşit ve adil bir şekilde karşılanmasıdır. Bu anlamda NATO'ya üye olacak başka ülkelerin de mutlaka mevcut üye ülkelerin güvenlik kaygılarını giderecek, bunları dikkate alacak ve bu kaygıları, endişeleri ortadan kaldıracak, bu ülkelerden kaynaklı terör tehditlerini bertaraf edecek adımları ivedilikle atmalarının olduğunu ifade ettik. Tabii ki İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelik başvurusu bu ülkelerin güvenlik konsepti tarihinde önemli bir dönüm noktasına tekabül ediyor. Özellikle İsveç bağlamında düşünürseniz yaklaşık 200 yıldır tarafsız olmayı benimsemiş ve diğer ittifaklara katılmamayı tercih etmiş bir ülkenin şimdi Ukrayna savaşı sonrasında NATO'ya üye olması da bu ülkelerin tarihi açısından da NATO'nun tarihi açısından da önemli bir kırılma noktasıdır."
Kalın, Türkiye'nin 1952'den beri NATO'nun en önemli müttefiklerinden, üyelerinden birisi olduğunu anımsattı.
Yaklaşık 70 yıldır Türkiye'nin bu ittifaka, temel ilke ve prensipler çerçevesinde çok ciddi katkılar sunduğunu, NATO'nun bugüne kadar gelmesinde çok önemli rol oynadığını anlatan Kalın, Türkiye'nin 70 yıllık süre boyunca dünyanın değişik bölgelerindeki NATO misyonlarına katılmak suretiyle de bu konuda üzerine düşen sorumlulukları fazlasıyla yerine getirdiğini vurguladı.
Terörün farklı yüzleri, biçimleri, şekilleri ve dönüşüm geçirerek karşılarına çıkan çehrelerine karşı kararlılıkla mücadele etmelerinin NATO konseptinin de en temel ilkelerinden birisini teşkil ettiğini vurgulayan Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye'nin güvenlik kaygıları, özellikle Türkiye'ye karşı terörist mücadele sürdürmekte olan PKK, PYD/YPG, DHKP-C ve FETÖ gibi terör örgütlerinin özellikle Avrupa ülkelerinde, bazı NATO üyesi ülkelerde ve şu anda gündemimizde olan Finlandiya ve İsveç'teki mevcudiyetiyle ilgilidir. Biz muhataplarımıza PKK/PYD ve YPG arasında hiçbir farkın olmadığını, bunlar arasında yapılan ayrımların bizim açımızdan hiçbir anlamı ve karşılığının olmadığını açık ve net bir şekilde ifade ettik. Yakın bir döneme kadar ABD'nin Avrupa'nın pek çok istihbarat örgütlerinin kendi yazılı kayıtlarında, raporlarında değerlendirmelerinde PYD ve YPG'yi PKK'nın Suriye kolu olduğu açıkça ifade edilmekteydi. Bizim açımızdan burada herhangi bir değişiklik zaten söz konusu değildir. PKK'nın Avrupa'ya gittiğinde yahut Suriye'ye gittiğinde PYD, YPD, SDG, SDF gibi isimler altında kendini yeniden tanımlamaya çalışmasının bizim açımızdan hiçbir geçerliliğinin olmadığını ifade ettik."
FETÖ'nün menfur bir terör örgütü olduğunu, Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirdiğinin altını çizdiklerini ifade eden Kalın, İsveç, Finlandiya ve diğer Avrupa ülkelerinde FETÖ'nün mevcudiyetine karşı da mücadelelerini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tam bir kararlılık içerisinde sürdüreceklerini söylediklerini aktardı.
Beklentilerinin, bu terör örgütlerinin oradaki örgütsel, finansal propagandaya yönelik medyadaki varlığıyla ilgili somut adım atılması konularına odaklandığını anlatan Kalın, bu konuya ilişkin ilgili kurumların da hazırladığı bilgi ve belgeleri muhataplarla detaylı şekilde paylaştıklarını vurguladı.
Bu iki ülkeden son 10 yılda istenen iade talepleri konusunu da gündeme getirdiklerini anlatan Kalın, şunları söyledi:
"Bugüne kadar İsveç'ten 28, Finlandiya'dan 12 iade talebimiz oldu. Fakat, maalesef bugüne kadar bunların hiçbirisine olumlu bir cevap almadık. Bunların sebeplerini incelediğimizde, dosyaları ve raporları önlerine koyduğumuzda da burada bizi ikna edecek hiçbir adli, hukuki gerekçenin ortaya konmadığını da gördük. Bu endişelerimizi de muhataplarımızla etraflı bir şekilde paylaştık. Aynı şekilde Türkiye'ye karşı uygulanan açık ya da kapalı, dar ya da geniş kapsamlı her türlü savunma sanayisiyle ilgili yaptırımların derhal kaldırılması yönündeki beklentimizi de ifade ettik. Özellikle ABD yöneticilerinin Obama döneminden beri sıkça gündeme getirdiği PKK'nın PYD ve YPG'den ayrı bir örgüt olduğu, PKK'nın terör örgütleri listesinde bulunduğu ama PYD ve YPG'nin terör örgütleri listesinde bulunmadığı, bu yüzden de PYD ve YPG yapılanmasına karşı adım atmalarının şu anda yasal olarak mümkün olmadığına dair argümanlarının bizim açımızdan geçersiz, anlamsız, hükümsüz olduğunu da bir kez daha ifade ettik. Batılı ülkelerin istihbarat raporlarında dahi PYD/YPG'nin PKK'nın Suriye kolu olduğu açıkça yazılmaktaydı. Dahası böyle bir varsayımla hareket edenler için şu hatırlatmayı yaptık, muhataplarımızla da bunu paylaştık. Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü gibi kuruluşların hazırladığı PYD/YPG ile ilgili raporlara bakıldığı zaman bu örgütlerin Suriye'nin kuzeyinde kendi kontrolleri altında olan bölgelerde ne tür savaş suçu işlediklerini, Suriye vatandaşlarına, Kürtlere Türkmenlere ve diğer Araplara karşı ne tür suçlar işlediklerinde detaylı bir şekilde anlattık. PYD ve YPG'yi aklamak için onları adeta romantize edercesine bu raporların hasıraltı edilmesinin kabul edilemez olduğunu açıkça ifade ettik. Bütün bu konularda bir zihniyet ve paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğunun altını çizdik."
"Türkiye'nin güvenlik kaygıları, somut adımlarla belli bir takvim çerçevesinde karşılanmadığı takdirde sürecin ilerleyemeyeceğine dair mesajımızı çok net bir şekilde ifade ettik." diyen Kalın, bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen 10-12 günlük süre içinde verdiği mesajları ve çerçeveyi esas alarak ilgili bütün kurumlarla, muhataplara bu konudaki beklentilerinin son derece somut olduğunu aktardıklarını vurguladı.
Kalın, Türkiye için terör, PKK, PYD, YPG, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütlerinin uzakta, ilgisiz kalabilecekleri, erteleyebilecekleri, öteleyebilecekleri bir terör tehdidi olmadığını, tam tersine bunların Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve vatandaşlarına karşı her gün eylem arayışında ve girişiminde olan terör örgütleri olduğunu ifade ettiklerini bildirdi.
"Kurallar ve prosedürler doğru bir şekilde uygulanmalı"Bu sabah emniyet güçlerinin ele geçirdiği bir intihar bombacısının da haberini kendileriyle paylaştıklarını, bunların durmadığını, her an her gün bu tür saldırılar için hazırlık içerisinde olduklarını ilettiklerini dile getiren Kalın, şunları kaydetti:
"1999 yılında NATO, üyelik süreciyle ilgili bir temel ilkeler kurallar ve prosedürler manzumesi açıklamış, bu zirvede ele alınan kararla bundan sonra üyelerin ya da aday ülkelerin nasıl üye olacağına dair birtakım ilkeler prensipler ve prosedürler belirlendi. 1999 yılından beri de NATO'ya üye olan ülkelerin tamamı bu kurallara, prosedürlere tabi olma suretiyle NATO'ya üye oldular. Bizim beklentimiz ve NATO'nun kendi iç tutarlılığı açısından da olması gereken, bu kuralların ve prosedürlerin doğru bir şekilde uygulanmasıdır. Bir oldubittiyle aceleye getirerek, birtakım süreçlerin atlanmasının, özellikle de Türkiye'nin güvenlik endişelerinin karşılanmadığı bir ortamda sürecin ilerletilmesinin mümkün olmayacağını açık ve net şekilde tekrar ifade ettik. Muhataplarımız notlarını aldılar, değerlendirmelerini yaptılar. Dönüp kendi liderliklerine takdimde bulunacaklar. Bu raporları kendileri arz ettikten sonra bizim onlarla temaslarımız devam edecek. Önümüzdeki günlerde, kendilerinin taleplerimize nasıl cevap vereceklerine dair cevapları aldıktan sonra da süreci karşılıklı olarak sürdürmeye devam edeceğiz."