Türkiye'nin En Uzun Gecesi: Kabustan Felaha

Hiçbir şey bu halkı yıldırmadı. Farklılıkları, darbe karşısındaki ortak tavırlarını değiştirmedi. Birlikte, her musibetin, her kötülüğün, her alçaklığın, her hainliğin, vatana, millete, bayrağa, devlete yönelen her haince saldırının üstesinden gelinebileceğini gösterdiler.

Yrd. Doç. Dr. Erkan ÇAV

Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kabus, 15 Temmuz 22:00 sularında kamuoyuna yayıldı. Neydi, ne oluyordu, kimdi, kimlerdi, neden, nasıl, niçin oluyor, askerler neden köprüdeu2026 Sayısız soru bir anda beyne hücum ediyor, şimdi ne olacak, ne yapılacak, ne yapılmalı soruları bütün beden hücrelerini harekete geçirmeye hazır bekletiyordu.

Alçak uçuşlar başlıyor

Ev ahalisi olarak erken uykuya daldığımız için, ses hızını geçen uçakların alçak uçuşlarıyla sağladıkları korku ve dehşet patlamalarıyla uyandık. İlk işim camdan gökyüzüne bakmak ve ne olduğunu anlamaya çalışmak oldu. Üsküdar semalarından rahatça görülebilen uçağı görünce, ya bir yerler bombalanıyor, ya da önceden bildiğim ses sınırı aşıldığı için bu patlama sesleri oluyordu. Hemen interneti açıp duruma baktım: Köprü ulaşıma kapatılmış, askerler yolları tutmuş, Başbakan Binali yıldırım, Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bazı komutanların açıklamaları ve en nihayet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın millete "meydanlara inin" çağrısını yaptığı o tarihi konuşmau2026 "Ne yapıyoruz?" diyen ev halkına tek kelimelik cevabım "Çıkıyoruz!" oldu.

Şehid olmaya hazırdık

Abdestlerimizi aldık, nihayetinde karşında gözlerini kan bürümüş asker üniformalı hainler vardı, her şeye; şehu00eed olmaya hazır olmalıydık. Uyandıktan 15-20 dakika sonra saat 00:40 gibi sokaktaydık. Ellerimizde gürültü çıkararak dikkat çekecek mutfak eşyaları ile "Üsküdar uyuma, devletine sahip" çık sloganları arasında Aziz Mahmu00fbd Hüdai türbesine yakın tepe bölgesinden Salacak tarafında düşen kısımdan aşağı yürüyerek, Üsküdar meydana, III. Ahmet Çeşmesine kadar bu şekilde ulaştık. Çeşme etrafında 8-10 kişi bulunuyordu ve tıpkı sokaklarda bize şaşkın şaşkın bakan insanlar gibi ne yapacaklarını bilemeyen belli belirsiz hareketler içindeydiler. Biz sloganlarımıza devam ettik. Ne zaman ki bir süre geçti, ortalık kalabalıklaşmaya "Asker kışlaya" sloganları artmaya başladı, bir bilinç ve protestoya dönüşen hareketlilik giderek arttı.

Herkes uyanmalıydı

Orada durmak yeterli değildi. Bütün Üsküdar'ı uyandırmak gerekiyordu. Çeşmeden hareketle, Hakimiyeti Milliye caddesinden, bu caddenin ismine yakışır bir cesaretle, Zeynep Kamil'e doğru yürümeye koyulduk. Yolda karşımızdan 50-60 kişilik bir grup gelirken, biz giderek artmakta olan grupla yürüyüşe devam ettik. Sloganlar atarak Fahri Atabey caddesine girdiğimizde, başka bir grubun burada olduğunu gördük ve ona katıldık. Devamla yürüyüşe geçtik. Grup yönünü Zeynep Kamil Hastanesi'ne doğru çevirdi, ilerlendi ve oradan sola dönülerek Çevik Kuvvet Merkezi'ne doğru yüründü. Bu esnada pencerelerden Türk bayrakları, üç hilalli flamaları sallayanlar, gruptakilerin bazıları gibi Bozkurt işareti yapanlar, sloganlarla, alkışlarla destek verenler eşliğinde yürüyenler dakika dakika artıyor, kalabalık katlanarak büyüyordu.

Halk panzeri durdurdu

İliklerimize kadar bizi titreten ilk Ezanları ve Salaları bu sırada duyduk. Tekbirler, dualar, sloganlar, salalar, ezanlar, bayraklar, nidalar arasında millet olma coşkusu ve bilinci her saniye katlanarak artıyordu. Geçilen her yerde biraz daha büyüyen kalabalık saat 02:00 gibi Çevik Kuvvet'in önünde biriken kalabalıkla bütünleşti. Millet, polisine sahip çıkıyor, onunla birlikte ölmek, vatanı için ölmek, vatanını bir kere daha "vatan haini" ve "terörist" asker kılıklı alçakların postalları altında ezdirmemek için, geleceği, çocukları, hayalleri, umutları, idealleri, dini duyguları çalanlarla hesaplaşmak için, şehu00eed olmak için hazır bir şekilde savaşına devam ediyordu. Burada bir süre durulduktan ve Çevik Kuvvet emniyete alındıktan sonra Bağlarbaşı istikametine dönüldü. Bu esnada bazı gruplar daha hızlı hareket ediyor, Fatih Sultan Mehmet köprüsüne (15 Temmuz Şehitler Köprüsü), Acıbadem Telekom'a gidiyordu. Kalanlar daha sakin bir yürüyüşle ilerlerken, Bağlarbaşı Kültür Merkezi önündeyken ileride caddeden gürültüler, sesler, bağrışmalar duyar duymaz hemen hızla iki tankın hızlıca geçtiğini, üçüncü olarak da bir panzerin geçtiğini gördük. Bize, geride kalanlar adımlarımızı daha hızlı atarken, Hemen Kültür Merkezine 100-150 metre uzaktaki caddede bir itfaiye aracı tarafından panzerin durdurulduğunu gördük. İşte o an inanılmaz bir duygu oluştu. Şimdi ne olacak? Bir yandan Boğaz Köprüsüne akın akın gidenler, diğer yandan olduğu yerde patinaj yapan ve kısmen etrafında dönen ve bu esnada paletlerinin arasına sıkıştırılmış taşları kırarak ilerlemeye çalışan, ama bunu başaramayan, ve bağlanmış bir boğa gibi öfkeli sürücüye ve yolculara sahip "darbe niyetli" panzeru2026

Orada kalmaya karar verdik. Kalabalık her dakika artıyor, ancak insan kalabalığı demir yığını makinenin durdurulmasına yeterli olmuyordu. Üzerine çıkanlar içeridekilerle konuşmaya çalışıyor, aracı durdurmaları için her şeyi deniyorlardı. Neden sonra, kapak açıldı ve silahlı bir el gözüktü, kısa sürede geri çekilse ve ateşleyip ateşlemediği tam anlaşılmasa da bu hareket kalabalığın öfkesini katladı, şiddet duyguları kabardı. Aracın içinde, araç üzerinde olup konuşanlardan anladığımız bir Astsubay/Uzman ve 3 er vardı. Astsubay/Uzman sürücü konumunda sürekli araca gaz veriyor, olduğu yerde döndürmeye, manevra yapmaya, bu sıkıştığı yerden kurtulmaya çalışıyordu. Oldukça da etkili hamleler yaptı. Ancak bu sırada paletler arasına taşlar, demirler koyan halk, aracın hareketine mani olmaya çalışıyordu. Kalabalık içinde askerlere karşı, özellikle silah olayından sonra öfke giderek artıyor, bu öfke patlamasından askerler araçtan çıkarılırsa vahim olayların, linç girişiminin olabileceği anlaşılıyordu. Bu sırada belediyenin şoförsüz çöp kamyonu çalıştırılmak isteniyor ve fakat muvaffak olunamıyor, bir yandan Çevik Kuvvet'ten polislerin olaya el koyması için çabalar artıyordu.

Bedenler kurşunlara siper oluyor

Bu sırada, tam bir film sahnesi gibi motorlarla, taksilerle, otomobillerle üstü başı kanlı yaralılar taşınıyor, en yakın devlet hastanesinin nerede olduğu soruları sokakta yankılanıyordu. Onlarca yaralı Haydarpaşa Numune ve Zeynep Kamil hastanelerine götürülüyor, vatan hainlerinin kurşunlarına bedenlerini siper edenler ya şehu00eed ya da gazi olmaya koşuyordu. Panzerin etrafını saran kalabalık manevralara göre bir artıyor bir azalıyordu. Nasıl olduysa, konuşmalarla ikna olan bir asker araçtan çıkmayı kabul etti. Üstü çıplak vaziyette halkın çekmesiyle araçtan çıkan asker, ağlıyor, gözle görülür biçimde titriyor, şoke bir vaziyette travma yaşadığı anlaşılan asker "Ben bir şey yapmadım, ben bir şey yapmadım" diye büyük bir korku ve endişe ile onu kollarından tutanlara, kalabalığa karşı endişeli biçimde bağırıyor, haykırıyordu.

Masum askerler korumaya alınıyor

Bir yanda askere karşı sevgi gösterileri yapılırken, öte taraftan ona karşı şiddet uygulamak, hatta linç etmek istercesine saldıranlar da olunca asker araçtan tamamen indirildi, bir dükkanın depo kısmına indiriliyormuş gibi yapılarak duyarlı kişiler tarafından kalabalıktan kaçırılarak uzaklaştırıldı. Bizim gibi, olayı dikkatle izleyip taşkınlıklara engel olan aklıselim sahibi kişiler galip gelmişti. Bu çok önemliydi. Kandırılan ve suça bulaşmayan askerlerin, erlerin korunması zorunluydu. Bu hain girişimi yapanların bir amacı da halk ile askerleri birbirine kırdırmak, bölmek, iç savaş çıkartmaktı. Bu oyuna gelinmemeliydi. Tanktaki Astsubay/Uzman hala direniyor, aracı durdurmuyor, olduğu yerde manevralar yaparak kaçmaya çalışıyordu. Derken iki, üç, diğer erler de araçtan çıktı ve halkın bir kesimince hemen korumaya alındılar. Son kalan araç sürücüsü ile yapılan diyalogda kendisi de çıkmak istediğini ve fakat linç edilmekten korktuğunu söyleyip, ancak polis gelirse teslim olacağını belirtmiş olduğunu öğrendik. Bu sırada, onlarca resmi elbiseli çevik kuvvet polisi de panzerin etrafına gelmişti. Bir anda onlarca polis silahlarını çekip hep birlikte havaya ateş ederek, bir şekilde içerideki Astsubaya/Uzmana onu teslim alacaklarını işaret ettiler. Astsubay/Uzman birkaç dakika içinde, kalabalığı kontrol altına almış bulunan polislere teslim oldu, tutanakları tutulan, kayıtları alınan, gözetim altına koyulan askerler polis araçlarıyla götürüldüler.

Gerginlik artıyor, polis yolu kapatıyor

Henüz saat 03:30 civarıydıu2026 Köprüden zaman zaman silah sesleri geliyor, helikopterler ve uçaklar gökyüzünde zaman zaman görünüyor, halk, kalabalıklar büyük bir merakla sokaklarda hareket ediyordu. Boğaz Köprüsüne yöneldik kalan süreçte. Bir süre sonra köprüye giden yolların polis tarafından kapatıldığını gördüğümüz gibi, o yönden gelen kalabalıklarla karşılaştık. Aldığımız bilgilerle polisin köprüye yürüyüşlere artık tamamen engel olduğunu, oradaki çatışmalarda daha fazla sivilin zarar görmemesi için bunu yaptıkları söylendi. Gerginlik anbean artıyor. Bu esnada sürekli internet üzerinden haberler takip ediliyor, "Cumhurbaşkanı nerede?", "Meclise bomba mı atılmış?", "İstanbul'un başka mahallelerinde, başka şehirlerde neler olmuş?", "Ankara'da durumlar nedir?", "Genelkurmay Başkanından haber var mı?", "Nerelerde çatışmalar yaşanıyor?", "Nerelerde şehitlerimiz var?", "Hangi kuvvetler darbe safındaymış?", "Başbakan Ankara'ya ulaşmış mı?", "Milletvekilleri, bakanlar neler yapıyor?", "Halk her yerde sokağa dökülmüş mü?", "İkinci Köprüde durum nedir?", "TRT'den okunan Darbe Bildirisi, hangi şartlarda nasıl okundu?", "Neler oluyor, kimler hangi tarafta, bildiriyi kimler benimsiyor?" gibi onlarca, yüzlerce soru konuşuluyor, bedenlerdeki gerginlik had safhaya çıkıyor, buna rağmen selim ve sabırlı bir kalp ile kalabalıklar elinden ne geliyorsa onu yapmak için fedakarlık, cesaret, azim ve kararlılıkla hareket ediyordu.

Başkomutan konuşuyor

Köprüye gidemeyince, Kısıklı'ya mı gidelim diye düşündük, ancak Kısıklı'dan iyi haberler alınca, karşıya da geçemeyeceğimiz için Üsküdar'a geri yöneldik. Bir kısmını tanımadığımız bir araçla, bir kısmını yürüyerek geçirerek Üsküdar merkeze yaklaştık. Selam-ı Ali Efendi Caddesinden inerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk Havalimanına sağ-salim indiğini ve açıklama yapacağını öğrendik. Bir süre sonra saat 04:00 civarında Cumhurbaşkanının konuşmasını televizyonlardan canlı olarak dinledik, herkes gibi rahatladık ve gecenin, karanlık gecenin yavaş yavaş aydınlığa döndüğünü hissederek, büyük bir huzur hissettik, gevşedik, rahatladık. Cumhurbaşkanı, Başkomutan sağlamdı, sağlıklıydı, esir değildi, dimdik ayakta, milletinin yanında, kefeniyle çıktığı yolda sözüne sadık bir şekilde mücadelenin tam ortasındaydı. Ve milletin, onu yalnız bırakmaya, hiç mi ama hiç niyeti yoktu. Başkomutan nerede, millet oradaydı. Kabus, yavaş yavaş dağılıyordu. Ancak, berraklaşan karanlık geceye rağmen köprüden hala silah, çatışma, saldırı sesleri geliyor, arada gelen bu seslerle yeniden diriliyor, her şeyin daha tam bitmediğini hatırlıyorduk.

İlk nöbet tamamlandı

Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını, kaçırılamayan ve Selam-ı Ali Efendi Caddesinin sahil girişinde durdurulan beş tank ve iki panzerin yanında tamamladık. Tanklara ve panzerlere hakim olan polislerle beraber halkın mutluluğu tarif edilemezdi. Millet kara, kapkaranlık bir geceyi, varlığını ortaya koyarak ışığa kavuşturmuştuu2026 Bir süre burada çeşitli ateşli tartışmalardan sonra, meydandaki yüzlerce kişiyle somutlaşan savunma, sabah ezanı ve kılınan namazla, ilk nöbet olarak tamamlanıyordu.

O gece direniş destanı yazıldı

Darbecilerin saldırdığı her yerde bunun gibi nice öyküler yaşandı o gece. Kurşunlarla, paletlerle, bombalarla şehu00eed edilenler, yaralananlar, endişeyle ne yapacağını bilemeden genç yaşında böyle bir hainlikle karşılaşanlar, yaşları yetip darbe travmasını bizatihi 6. kez yaşamanın endişesini hissedenler, ölümle yaşam arasındaki çizgiyi ortadan kaldıran cuntacı alçaklara dersini işte bu insanlar verdiler. Hiçbir şey bu halkı yıldırmadı. Farklılıkları, darbe karşısındaki ortak tavırlarını değiştirmedi. Birlikte, her musibetin, her kötülüğün, her alçaklığın, her hainliğin, vatana, millete, bayrağa, devlete yönelen her haince saldırının üstesinden gelinebileceğini gösterdiler.

Bir gecede sonsuzcasına uzayıp giden, birbirine bitişen, birbiriyle kenetlenen ve devleti ayağa kaldıran direniş destanlarını bu millet yazıyordu. Bu hikayelerin hepsi tek bir hikayenin alt başlıkları idi: Türkiye'nin İstiklal ve İstikbal Savaşı.