Ural Dağları üzerinde tespit edilen radyoaktif izotop rutenyum-106'nın yoğunluğunun 'yüksek tehlike' arz ettiği belirtilse de, tesis yetkilileri bu iddiayı yalanladı. Paylaşılan risk haritasında Türkiye de bulunuyor.
Rusya'nın Argayash bölgesinde yer alan Mayak nükleer tesisine dair flaş bir iddia ortalığı karıştırmıştı. Rusya Meteoroloji Servisi Rosgidromet ve Greenpeace yetkilileri, bölgede yüksek miktarda rutenyum-106'ya rastlandığını açıkladı.
Geçtiğimiz günlerde bir rapor açıklayan Rosgidromet, söz konusu radyoaktif izotopun normalden çok daha yüksek olduğunu gözler önüne serdi. Sızıntının çoğunlukla Ural bölgesinde yoğunlaştığı ve radyasyon seviyesinin normalin 986 kat üstünde olduğu vurgulandı.
Yukarıdaki haritada da görüldüğü üzere, iddia edilen sızıntının yüzde 5 ila 20 arasında Türkiye'yi de etkilediği görülüyor.
GÜNLER SONRA İLK AÇIKLAMA GELDİ
Söz konusu iddiaların üzerine tesis yetkililerinden bir açıklama geldi. Mayak nükleer tesisinden yapılan basın açıklamasında iddialar yalanlandı ve 'Rosgidromet tarafından kaydedilen ruthenium-106 izotopu ile atmosferin kontaminasyonu Mayak'ın faaliyetiyle bağlantılı değil' ifadeleri kullanıldı.
Devamında yapılan açıklamalar, insanları rahatlatmaya devam etti; "Rosgidromet'in yaptığı ölçümler, insanların alabileceği dozun, izin verilen yıllık dozun 20.000 kat daha düşük olduğunu ve sağlık için hiç tehdit oluşturmadığını ortaya koyuyor".
Nükleer uzmanlar da sızıntının insan sağlığına veya çevreye önemli bir tehlike oluşturduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığını belirtti.
Greenpeace Rusya ise, Rosatom'u (Rusya Nükleer Ajansı) "Mayak olayları hakkında derinlemesine bir soruşturma açıp sonuçlarını yayınlamaya" çağırdı ve grup ayrıca, savcılardan bir nükleer kazanın potansiyel gizliliğine bakmasını isteyeceğini söyledi.
Rosatom, nükleer tesislerin herhangi birinde bildirilen bir kaza ya da rapor edilebilen olay olmadığını onayladı. Raporda yakında zamanda bildirilen ruthenium-106 izotopunun Rosatom bünyesindeki hiçbir tesisle bağlantısı bulunmadığı da doğrulandı.
Ayrıca Ural bölgesindeki yüksek okumaların, Bükreş'te olduğu gibi Avrupa'daki başka ülkelerdeki verilerden daha düşük olduğunu ve bu sorunun Rusya topraklarındaki bir nükleer tesisten kaynaklanmadığı da ifade edildi.