HASAN MESUT ÖNDER
Türkiye’nin, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı saldırılarla birlikte ilk günden Ukrayna’yı önceleyen bir tarafsızlık politikası izlediğini ifade eden Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Timuçin Kodaman, “Türkiye, krizin başlangıcından itibaren Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunan bir pozisyon aldı. Bu politikanın izlenmesinin nedeni, her iki ülke ile olan ekonomik ilişkiler. S400’leri almamız ve enerjiden kaynaklı olarak Rusya ile daha asimetrik bir ilişkimiz var. Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olarak iki tarafla da konuşabilen tek ülke olduğunu söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
BU KÜRESEL BİR KRİZTürkiye’nin krizin çözümü için Antalya ve İstanbul’daki arabuluculuk faaliyetlerinin çok önemli olduğunun altını çizen Kodaman, “Ancak bu kriz, sadece Rusya ve Ukrayna arasında değil. Bu olayın küresel boyutları olduğu için Türkiye, Ukrayna ve Rusya arasında bir çözüm mü üretecek? Rusya ve NATO’nun lideri konumunda olan ABD arasında mı? Sorunun boyutu göz önünde bulundurduğunda ABD’nin alacağı pozisyon barışın tesisinde önem taşıyor. Bunun yanında Ukrayna’nın Karadeniz kısmını kontrol eden bir Rusya’nın Türkiye içinde bir güvenlik tehdidi olma olasılığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ukrayna’da ister Batı yanlısı ister Rus yanlısı bir yönetim olsun, Karadeniz’in güvenliği Türkiye açısından birinci derecede bir güvenlik konusudur” diye konuştu.
TÜRKİYE’NİN ETKİ SAHASI GENİŞLİYORTürkiye’nin dış politikasında 2014 yılında Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması ile birlikte realist bir izleme sürecinin başladığını ifade eden Prof. Dr. Kodaman, “Realist dış politikaya geçiş sürecinde Gezi olaylarının, 17-25 Aralık sürecinin ve FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz darbe girişiminin etkili olduğu söylenebilir. Bu dönemde dış politikada daha aktif ve güvenlik merkezli bir anlayışın hâkim olduğunu görmekteyiz. Erdoğan döneminde güvenlik merkezli dış politikanın yanında, “dünya beşten büyüktür” gibi idealist söylemeler de görmekteyiz. Darbe girişiminden sonra Suriye harekâtlarının yapılması; Irak, Libya, Katar, Sudan ve Somali’de askeri üslerin kurulması ve Libya ile imzalanan münhasır bölge anlaşması doğru atılan adımlardır. Türkiye, güvenlik merkezli bir dış politika anlayışı ile etkisini genişletmeye çalışıyor. Ancak bu politikanın sürdürülebilir olması için ekonominin izlenen politikayı desteleyecek güçte olması gerekiyor. Umut ediyorum ki Türkiye, ekonomik sorunları çözme kabiliyeti gösterecektir” şeklinde konuştu.
MİLLİ EKONOMİ ÖNEMLİProf. Dr. Timuçin Kodaman, “Ekonominin de milli güvenlik problemi olduğunun ifade edilmesi gerekiyor. Özal döneminden itibaren izlenen ekonomi politikalarının Türk ekonomisi üzerinde olumsuz etkilediğini görüyoruz. Üretimi artırmak yerine, borçlanarak büyüme politikasının ekonomik sorunlarımıza çözüm getirmediği ortada. Son günlerde ekonomik rotada yaşanan değişiklik ve milli ekonomi söylemi önemli ama; üretim kapasitesi, enflasyonun kontrol altına alınabilmesi, tarımsal üretimin ihtiyacı karşılayacak düzeyde olması gerekiyor” dedi.
SURİYE’DEKİ GÜÇ BOŞLUĞU?Göçmenlerle ilgili tartışmalarda Suriye krizinin tekrar tartışmalara sebep verdiğini anlatan Kodaman, Suriye’nin kuzeyinde bir güç boşluğu oluştuğuna dikkat çekerek “Suriye’nin kuzeyinde, Rusya ve Amerika’nın farklı bölgelerde kontrol ettiği, PKK-YPG yapısı oluştu. Türkiye düzenlediği askeri harekâtlarla, Akdeniz’e açılan bir terör devletçiğinin oluşmasını engelledi. Ancak bütün bu operasyonlar askeri ve ekonomik bir yükü beraberinde getirdi. Türkiye’de, resmi rakamlara göre 4 milyon, gayri resmi rakamlara göre ise 6 milyon olan geçici sığınmacı var. Topluma adapte olmakta zorlanan geçici sığınmacıların büyük bir kısmı, Suriye’de çözüm sağlandıktan sonra geri gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.