Türkiye öteki Kürtleri tanımıyor

Son dönemde yaşananlar, Türkiye ve Ortadoğu halkları adına kaygı verici. Suriye, Irak ve Türkiye'de IŞİD üzerinden yapılmaya çalışılanlar, 11 Eylülcü Amerikan aklının ve onun vagonu emperyal işgalcilerin Ortadoğu'yu dizayn etme misyonlarının devamı niteliğinde. Kobani gösterilerini, PKK ve HüdaPar arasındaki çatışmaları ve bölgenin siyasi sosyolojisini, gazetemizin Ankara Temsilcisi ve Siyaset Bilimci Bayram Zilan ile konuştuk.

Ezgi ÇELİK/ANKARA

IŞİD'i ve yaşadığımız son olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslamofobik Batı, eskiden bu coğrafyayı bizzat kendi askerleriyle dizayn ederdi. Ancak buralarda kaybettikleri her askerin hesabını kendi seçmenlerine vermek zorunda kaldılar. Şimdi bundan vazgeçtiler. Artık değerli askerlerini, onların tabiriyle "bataklıklara" göndermiyorlar. Bunun yerine Yap-İşlet-Yok-et modelini devreye soktular. Bu modelin bir riski ve siyasi maliyeti yok. Zira ölen ve öldürülen kendileri değil. Geçmişte bu modeli El-Kaide ile uyguladılar. Şimdi IŞİD ile yapıyorlar, yarın başka bir örgütle yapacaklar. IŞİD, bir Post-ElKaide örgütüdür. Yarınki örgüt de Post-IŞİD örgütü olacak. Tabelalar değişiyor ama "öz" hep aynı.

Peki, size göre IŞİD ile hedeflenen nedir?

IŞİD, İslamofobik Batı'nın direktifleri doğrultusunda Ortadoğu'yu dizayn ediyor, Batı'ya İslam'a müdahale ve İslam'ı kontrol altına alma alanları açıyor. Çünkü IŞİD, yaptığı bütün vahşice eylemlerini İslami sembol ve motiflerle yapıyor. Yani İslam ve/ya Müslümanlar ile şiddeti, barbarlığı ve ilkelliği aynı fotoğraf karesine koyarak dünyaya servis ediyor. Kendini demokrasi ihracatçısı ilan eden Batı'ya da, "ilkel Müslümanların" yaşadığı İslam coğrafyasına demokrasiyi getirmek kalıyor. Bu tiyatro, Hollywood filmlerinin kaçınılmaz finali olan "Amerika-ncılık dünyayı kurtardı" ile son buluyor. İşgalci emperyal güçler, IŞİD üzerinden Ortadoğu'da petrolü, siyaseti ve sosyal hayatı kontrol ediyorlar. Bunu yaparken kendi ideolojilerini de bölge halkına aşılıyorlar.

Batı'nın bu kirli hedefleri arasında Türkiye nereye oturuyor sizce?

BAŞINI KALDIRAMAYAN BİR TÜRKİYE ÖZLEMİ

Türkiye, kendisini değiştirip dönüştüren, son yıllarda yıldızı ve etkinliği artan nadir ülkelerden. Düne kadar Türkiye, Batı'nın ameliyat masasındaki vazgeçilmez hastası konumundaydı. Sürekli masaya yatırılıp ameliyat edilen, her on yılda bir darbe yapılan, "mavi kanlılar" tarafından yönetilen, kendi iç sorunlarıyla uğraşmaktan bölgesindeki gelişmelere vakit ayıramayan, dünya ile demokratikleşme zemininde senkronizasyon kuramayan bir ülkeydi. Çözüm Süreci ile kendisini değiştirip dönüştürmeye başladı. Halkın iradesi üzerindeki uluslararası vesayet kalktı. Türkiye, dünyanın en önemli enerji koridoru haline geldi. Sözgelimi, Barzani ile 50 yıllık petrol anlaşması yapıldı. Bunun yanı sıra birçok enerji boru hattı anlaşmalarına imza atıldı. İşte böyle bir Türkiye uluslararası oyun kurucuların işine gelmiyor. Ve dolaysıyla durmadan operasyon yapıyorlar. Kobanu00ea Kalkışması da bu yüzden yapıldı.

Son yaşadıklarımızı "Kobanu00ea Kalkışması" olarak tarif ettiniz. Size göre bölgedeki son olaylar bir kalkışma mı?

Evet, tam olarak bir kalkışmadır bu. Çözüm Süreci'ne, millet iradesine, Yeni Türkiye'ye ve Türkiye'nin barış ve demokratikleşme iradesine karşı bir kalkışmadır. Yerlileşme, Anadolulaşma ve özüne dönme hareketine karşı bir kalkışmadır. Tarihin yeniden kendi mecrasında akmaya başlamasına ve Türk-Kürt ittifakına karşı bir kalkışmadır. Ancak küresel güçlerin bu kalkışması, PKK'nin alanı dışında kalan öteki Kürtlerin ve Türklerin sağduyulu yaklaşımları neticesinde başarısızlığa uğramıştır.

NİŞANTAŞI'NIN KONFORMİST AYDINLARI SOSYOLOJİDEN ANLAMAZ

Tam da bu doğrultuda PKK/HDP-Hüda-Par çatışması için neler söylemek istersiniz?

Oyunu kurgulayanlar, Doğu ve Güneydoğu'yu bizden çok daha iyi tanıyorlar. Bölge dinamiklerini ve hangi hamlenin neyi doğuracağını gayet iyi biliyorlar. Kürt coğrafyasını, bizim hazır gıda tüketicisi Nişantaşı aydınlarından çok daha iyi tanıyorlar. HüdaPar-PKK çatışmasının neye mal olacağını hesaplıyorlar. Kobanu00ea, Kürtler için önemli bir yer. Kürtlerin hem duygusal hem de tarihsel olarak Kobanu00ea ile bağları var. HDP'nin sorumsuz çağrısı üzerine binlerce insan Kobanu00ea için sokaklara döküldü. Oysa icebergin görünmeyen kısmında hedef Çözüm Süreci ve Kürt-Türk ittifakıydı. O gün sokaklara çıkanlar bunu fark edemedi. Kandil ve HDP'nin kontrol ettiği/edemediği güçler Hüda-Par'a saldırdı. Temel amaç Hüda-Par ve PKK/HDP'yi karşı karşıya getirerek bölgeyi kan gölüne çevirmek, olağanüstü hal koşulları oluşturarak güvelik güçleriyle çatışmak, Türkiye'nin Batı'sı ile yeniden bir psikolojik kopuş yaşamak, milliyetçi kesimi de sokaklara taşımak ve böylece Çözüm Süreci'nin bittiği, savaşın tekrar başladığı "eski Türkiye"ye geri dönmekti.

HDP, hedefin Çözüm Süreci olduğunu bilmiyor muydu?

Bilmediklerini düşünmüyorum. Ancak burada cevap aramamız gereken, bölgedeki siyasi aktörlüğün neden HDP tarafından yapıldığı veya neden HDP'ye teslim edildiği sorusudur. Mesela bölgedeki her türlü müzakere sürecinde, hak ve özgürlük taleplerinde, Kürtleri ve bölgeyi ilgilendiren siyasi meselelerde neden sahnede görünürlüğü en fazla olan parti HDP'dir? Ve neden HDP bölgenin siyasi monopolü haline gelmiştir? Oy açısından baktığınızda Ak Parti, Doğu ve Güneydoğu'da en fazla oyu alan parti konumundadır. Fakat kapsama alanına göre veya yükselen sese göre tablo hiç de böyle değil. Bunun nedenlerini tartışmamız gerekiyor.

Peki, siz PKK/HDP'nin bu hale gelmesinin sebebi olarak neyi görüyorsunuz?

Buna cevap vermek için bölgenin siyasi sosyolojisine ve 90'lı yıllara gitmek gerekir. PKK'nin doğuşu her ne kadar 1.Cumhuriyetin ötekileştirici uygulamalarının sonucuna tekabül etse de, nihayetinde PKK, eski Türkiye rejiminin Kürt siyasetini illegaliteye mahku00fbm etmek için bilinçli olarak desteklediği, kuruluşuna izin verdiği bir örgüttür. 12 Eylülcü uluslararası cuntacılar, 80'li yıllarda PKK haricindeki bütün legal/illegal siyasi hareketleri kapatmış/yok etmiş, sadece PKK'ye yol vermiştir. Çünkü PKK, hem Stalinist bir örgüttür, hem şiddet eylemleri başlatarak Kürt siyasetini gayrimeşru bir siyaset zeminine çekecektir hem de İran İslam Devrimi'nin Türkiye'deki ilk etkilerinin görüneceği yer olan Doğu ve Güneydoğu'daki İslami hareketlerin tasfiyesi işini kolaylaştıracaktır. Bu nedenle, 80'lerden sonra Kürtlerin siyasi temsiliyeti, şiddeti araçsallaştıracağı bilinen PKK'ye verilmiştir.

TEK İDEOLOJİYE MAHKu00dbM ETTİLER

Bu tercih, rejimin bilinçli bir tercihi olmuştur. Sonraki yıllarda PKK ve sonradan Hizbullah eliyle İran İslam Devrimi'nin etkisi kırılmaya çalışılmış, Müslüman entelektüel Kürtler bölgeden tasfiye edilmiş, Müslüman/İslamcı yoğunluk pasifize edilmiş, bölge hızlı bir biçimde sekülerleştirilmiş ve tek bir ideolojiye mahku00fbm edilmiştir. Bölgede sadece 1990-1995 arası binlerce faili meçhul cinayet işlenmiş, yüzlerce İslamcı/Müslüman infaz edilmiş, birçoğunun cesedine dahi bugüne kadar ulaşılamamıştır. Sözgelimi, bölgenin yetiştirdiği en önemli Müslüman entelektüellerinden birisi olan Fidan Güngör'ün yaşayıp yaşamadığı, yaşamıyorsa bile cesedinin nerde olduğu, aradan yıllar geçmesine rağmen tespit edilememiştir. 90'lı yıllarda birçok Müslüman entelektüel Kürt, Batı'ya hicret etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca eski Türkiye rejiminin despot ve ötekileştirici aklıyla şiddetsiz bir yöntemle mücadele etmeyi tercih eden Kürt fraksiyonların varlığı anakronik bir biçimde yok edilmiştir.

HDP'nin bölgede siyasi monopol haline gelmesini bugün neyle izah edebiliriz?

TÜRKİYE ÖTEKİ KÜRTLERİ TANIMIYOR

Başta da söyledim, tercih ve oy oranları bakımından Ak Parti, Doğu/Güneydoğu'nun 1.partisidir. Yani Ak Parti de en az HDP kadar Kürtler adına söz söyleme, talepte bulunma ve siyaset üretme hakkına ve meşruiyetine sahiptir. Ancak cari tablo, siyasi tahterevallide bir dengeye oturmuyor. Sözgelimi, Fırat'ın Batı'sında anket yapın. İnsanlara "Kürtler ne istiyor, talepleri nelerdir" diye sorun. Aldığınız cevapların %99'u HDP'nin dile getirdiği talepler olacaktır. Çünkü HDP'nin kapsadığı alan ile diğer siyasi partilerin kapsadığı alan, oy oranlarıyla eşdeğer değil. Türkiye, "öteki Kürtleri" tanımıyor.Özellikle Türkiye'nin Batı'sı, PKK/HDP kanadı dışında kalan Kürtleri tanımıyor. Fikirlerini bilmiyor. Türkiye, bugüne kadar farklı düşünen ve şiddetle arasına mesafe koymuş Kürtleri tanıma fırsatına sahip olamadı. Veya bu tanışıklıktan sistematik bir biçimde yoksun bırakıldı.

Türkiye'nin sizin tanımınızla "öteki Kürtleri" tanımıyor oluşunun sonuçları nedir?

Kürtlerin talepleri ile şiddet görüntüleri hep aynı karede yer buldu. Bu yüzden taleplerin karşılanması gecikti. Örneğin bölgede sesi gür çıkan başka siyasi partiler olsaydı, bu partiler, Anadilde eğitim meselesini okulları yakarak gündeme getirmezdi. Bu talep, daha meşru ve siyaset sınırları içerisinde, toplumsal ahengi bozmadan, haklıyken haksız duruma düşmeden dile getirilmiş olurdu. Bu, Batı'daki psikolojik bariyerleri daha çabuk yıkardı ve dolaysıyla böyle taleplerin karşılanmasına bu kadar tepki gösterilmezdi. Ak Partili Kürt siyasetçilerin sesi gür çıkmayınca HDP/PKK bunu istismar ediyor. "Kürtlerin hak ve özgürlüklerini savunan tek parti HDP'dir, HDP istiyor, Ak Parti vermiyor" algısı oluşturuyorlar. Bunda da başarılı oluyorlar. Böylelikle PKK/HDP'nin bölgedeki söylem üstünlüğü, hegemonik gücü ve siyasi tekelciliği pekişiyor. Ak Parti, kitle partisi olmakla birlikte, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de partisidir. Kürtlerin en az yarısı bugün hala Ak Parti'ye oy vermektedir. Dolaysıyla Ak Parti, Kürtler adına da söz söyleme meşruiyetine sahiptir. Söylemektedir de. Ancak bu ses, siyasi rakipleri kadar gür çıkmamaktadır.

KÜRTLER İÇİN 2.KEMALİZM TEHLİKESİ VAR!

Çözüm Süreci'nde gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Barış süreçleri, dünyanın en zor süreçleridir. Bunu yakın tarihteki İRA ve ETA örneklerinden biliyoruz. Bu süreçler, müzakereyi yürütenler açısından sürekli pedal çevirmeyi gerektiren, boşluk kaldırmayan, dinamik süreçlerdir. Süreç içerisinde mutlaka provokasyonlar olacaktır. Ama önemli olan pedalın her şeye rağmen çevriliyor olmasıdır.

Çözüm Süreci'nin başarıyla sonuçlanması için sizce neler yapılmalı? Eksiklikler neler?

Çözüm Süreci'ne mutlaka "öteki Kürtler" de dahil edilmelidir. Bu işin sadece HDP ile yürütülmesi büyük bir eksikliktir. Eğer Çözüm Süreci sadece HDP ile yürütülürse bu, barış sonrasında bölgede büyük sıkıntılar doğurur. Bu hususu daha önce birçok kez yazdım. Bu şekilde devam edilirse post-barış, Kürtler için ikinci Kemalizm dönemi olur. Çünkü bölgede halihazırda; kendisini Kürtlerin kurtarıcısı olarak addeden, cellatlarının kendilerine yaptığının aynısını Kürtlere yapan, Stocholm Sendromu geçiren, farklılıkları yok eden/sayan ve yekpare bir Kürt toplumu hedefleyen, kendisi gibi düşünmeyeni "hain/işbirlikçi" ilan eden bir anlayış hakim. Hal böyleyken, Çözüm Süreci'nin sadece HDP ile yürütülmesi, barış sonrası bölgenin daha kötü bir hale gelmesine sebebiyet verir. Bu ise Kürtler için bir kazanımı ima etmez. Dolaysıyla Kürtler, bölgede 2.Kemalizm dönemini yaşamaya başlar.

ÇÖZÜM SÜRECİ ACİLEN ÇOĞULCU BİR KARAKTERE BÜRÜNMELİ

Bunun için PKK/HDP dışında kalan, Müslüman/İslamcı Kürtler, Liberal/Demokrat Kürtler, Medrese çevreleri, kanaat önderleri, Türkiye KDP'si, PKK'nin kurduğu/kurdurttuğu STK'ların dışındaki Öze Dönüş Platformu, Özgür-Der, Ufuk-Der, DDKD, Mazlum-Der ve Azadi İnisiyatifi benzeri Sivil Toplum Kuruluşları da Çözüm Süreci'ne dahil edilmeli ve sürecin aktif paydaşları haline getirilmeli, aktifleştirilmeli, görünürlük ve etkinlikleri arttırılmalıdır. Aksi takdirde bundan sonra bölgede "çoğulculuktan" bahsetmek mümkün olmaz. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi bölgenin bundan sonraki "siyasi çoğulculuğu" açısından oldukça elzemdir. Bu eksikliklerinin giderilmesi PKK için de bir kayıp olmaz. Çünkü politik bilinci yüksek olan Kürtler, 1.Kemalizm'e direndiği gibi, İkinci Kemalizm'e de direnir. Dolaysıyla Kemalist/Seküler/Tektipçi bir anlayışla bölgeye nüfuz etmek isteyen PKK, tabanını kaybetmeye mahku00fbm olur. Bu nedenle PKK, çoğulculuğa karşı ürkek olmamalı, kendisi gibi düşünmeyen tüm farklılıklara tahammül etmelidir.

21. YÜZYIL KÜRT-TÜRK İTTİFAKI YÜZYILIDIR

Son kertede, Türklerin devlet tecrübesi, kadirşinaslığı ve vefası, Kürtlerin yeraltı, yerüstü ve insani zenginliği, mobilize toplumculuğu ve ahde-vefası birleştirilerek Kürt-Türk ittifakı kurulursa bu ittifak Ortadoğu'nun maku00fbs kaderini değiştirir. 21.Yüzyıl, Kürt-Türk ittifakının yüzyılıdır. Kadim tarihin bize sunduğu bu muazzam fırsatı bu defa kaçırmayalım. Kaçırırsak biz kaybederiz. Biz kaybedersek bu coğrafyanın mazlum insanları kaybeder. Dicle ile Sakarya, Fırat ile Kızılırmak kaybeder. Şam, Beyrut, Kudüs, Tahran, Kahire ve Erbil kaybeder. Hepimiz kaybederiz. İnsanlık kaybeder.