Türkiye Karadeniz'de dengenin dengeleyicisi

ABD'li yetkilinin Montrö Sözleşmesi'ne dair yaptığı açıklama, Vaşington'un söz konusu sözleşmeyi değiştirme niyetinde olduğu şeklinde yorumlandı. Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Vişne Korkmaz, sözleşmenin kritik önemine değinerek kolay kolay değiştirilemeyeceğini belirtti.

Haber: Yunus Akseki

ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Celeste Wallander'ın, "Türkiye dahil Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerle çatışmadan uzaklaşmak için birlikte çalışabiliriz. Türkiye koruyucusu olduğu Montrö Sözleşmesi'nin ilgili maddesini uygulamaya koymuştu" şeklindeki sözleri, ABD'nin Montrö Sözleşmesi'ni feshetme ya da değiştirme isteğinde olduğu yönünde yorumlandı.

Wallader’in açıklaması aynı zamanda ABD'nin Karadeniz'deki etki alanını daha fazla genişletmek istediği söylemlerini beraberinde getirdi.

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Vişne Korkmaz, Montrö Sözleşmesi'nin Boğazlar Rejimini oluşturduğuna dikkat çekerek, "Uluslararası rejimler basit uluslararası anlaşmalar değildir, kolay oluşturulmaz, kolaylıkla değişmez ya da ortadan kaldırılamaz" dedi.

Prof. Dr. Vişne Korkmaz

'Tüm dengeler için dengenin dengeleyicisi'

Korkmaz, Montrö Sözleşmesi ve Boğazlar Rejimi'nin, Türkiye'ye rejimin garantörü ve uygulayıcısı olarak çeşitli hak ve yükümlülükler verdiğini belirterek, "Bu hak ve yükümlülükler, Türkiye'nin Türk Boğazları üzerindeki egemenliğini güçlendirdiğinden, Ankara için son derece önemli olduğunu" söyledi.

Prof. Dr. Vişne Korkmaz, ayrıca bu rejimin uygulayıcısı olarak Türkiye'nin Karadeniz’deki askeri dengeler dahil tüm dengeler için dengenin dengeleyicisi (balance-holder) konumunda olduğuna vurgu yaparak, "Bu konum, Karadeniz’deki dengeyi önemseyen her ülke için Türkiye ile dostane ilişkilerin kurulmasını motive eder. Bu noktada Karadeniz’de kıyıdaş olmayan devletlerin Karadeniz güvenliğinde rolünü artırma gayreti için Montrö’nün sınırlayıcı doğası üzerinde duruluyor. Ama aynı zamanda Montrö geçiş rejiminin Rusya’nın Karadeniz donanma unsurlarının da güç aktarım kabiliyetini sınırlandırdığını unutmamak gerek. Yani Montrö rejimi sadece Karadeniz’deki dengenin korunması nedeniyle sadece kıyıdaş devletler için önemli değil, aynı zamanda Rusya’nın dahil olduğu bir çatışmanın bölgesel ve ötesi bir çatışmaya doğru yayılma ve sürüklenmesini sınırlandırdığından Batı güvenliği ve Transatlantik Dünya-Rusya güç dengesi açısından da son derece önemlidir. Türkiye’nin Montrö rejimini güvenilir bir aktör olarak uygulaması ayrıca çatışma ortamında dahi Tahıl girişimi gibi bölgesel güven artırıcı boyutları bulunan inisiyatifleri geliştirmesine de uygun bir ortam hazırlamasını mutlaka kolaylaştırmıştır" ifadelerini kullandı.

Montrö Türkiye için bir pazarlık alanı değil

Montrö ve Boğazlar geçiş rejiminin Türkiye için bir pazarlık alanı olmadığına vurgu yapan Korkmaz, egemenlik ve güvenlikle doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekti.

Rejimin Karadeniz’deki stratejik denge ve istikrarı koruyucu şekilde çalıştırılması, Batı-Rusya çatışmasının bir sonraki aşamaya tırmanmaması yani Batı güvenliği ve Rusya’nın provoke edilmemesi için son derece önem taşıdığına vurgu yapan Korkmaz, "Ukrayna Savaşında bugün karşı saldırı başarısız olmuş ve savaşın kayıplar üzerinden bir statükoya evrilmesi gündeme gelmişken 1936’dan itibaren Türkiye rejimin uygulayıcısı ve koruyucusu olarak güvenilir bir aktör niteliği kazanmıştır’’ ifadelerini kullandı.

Batılı devletlerin talepleri Montrö’deki sınırlamalara takılıyor

Montrö Sözleşmesi'nin ABD tarafından neden gündeme getirildiğine değinen Korkmaz, "Ukrayna savaşı karşı saldırının başarısız olduğunun netleştiği bir noktada duruyor. Böylece Batı’nın Ukrayna savaşında Rusya’nın hızlı bir kayıplar listesine mahkûm edileceği fikrinden uzaklaştığımız bir noktaya geldik. Savaş henüz bitmedi ama bu savaşa o veya bu şekilde dahil olan herkesin kayıplarla karşı karşıya olduğu bir noktadayız. Ukrayna direnişinin çok yorulduğu görülüyor" ifadelerini kullandı.

Korkmaz, "Wallender'ın sözlerinin Kiev'e mühimmat desteğini koordine etmekle ilgili bir temas grubu toplantısının hemen ardından gerçekleştiğini hatırlatarak "Batılı devletlerin Ukrayna'ya yardımının devam edeceğini göstermenin dahiyane ve mümkünse ekonomik yollarını aradığını" belirtti.

Korkmaz ayrıca " Wallander’in açıklamalarından Montrö’nün kaldırılması değil, sınırlandırmaların hukuki temelini teşkil eden ve Türkiye’nin ilan ettiği savaş hali durumu yorumlaması ile ilgili Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkelerle beraber çalışmaya hazır oldukları mesajının verildiğini görüyoruz" dedi.

Türkiye bu mesajı ilk kez duymuyor

ABD'nin verdiği mesaja ilişkin değerlendirmede bulunan Korkmaz sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu mesaj, Ukrayna savaşına Batı’nın askeri desteğini sürdürmek için canımızı dişimize taktık çabalıyoruz mesajı olarak da okunabilir, bugünün ortamında bu konu üzerinde durmaya devam edeceğiz çünkü Karadeniz’de etkinliğimizin artmasını istiyoruz mesajı olarak da okunabilir. Türkiye’de kamuoyu ikinciyi öne çıkarttı. Burada kamuoyunun hassasiyetinin olduğu bir alanda olduğumuzu görüyoruz. Şunları söyleyebiliriz. Batı, Ukrayna savaşını tetiklerken de Ukrayna’yı barış ve anlaşma yerine kaşı saldırı fikrine iterken de Montrö rejiminin, Türkiye’nin uygulama kararlılığının ve Karadeniz’deki dengenin farkındaydı. Bugün evdeki hesap çarşıya uymadığında “ama Montrö” diye sayıklamalarının bir anlamı yok, ayrıca Batı açısından da yararından çok zararı olan bir hamle. Eğer ikinci mesaj söz konusu ise Türkiye bu mesajı ilk kez duymuyor. ABD’nin Karadeniz’de etkisini ve etkinliğini artırmayı arzu ettiğini biliyoruz. Temelde Rusya’nın sınırlandırılması için bu hamle kıyıdaş NATO ülkeleri ile işbirliği çerçevesinde yapılıyor. NATO üyeliğinin Rusya’nın sınırlandırılmasında önemli olduğunu biliyoruz ama Rusya’nın sınırlandırılması ile Rusya’nın provoke edilmesi ve revizyonizme kayması, tehditkâr olmasına bahane oluşturulması arasında büyük bir fark var. Ukrayna savaşı bu noktada ABD politikasının izlenmesi için bir örnek teşkil etti. Washington’un bölgesel güvenlik ve dengeleri umursamayan, maliyeti bölge ülkelerine yüklemeye meyilli bir politikaya sahip olduğunu gördük. NATO’nun konvansiyonel bir savaşta üstün geleceğine dair senaryolar da bu risk alma -daha doğrusu başkalarına risk aldırma eğilimini güçlendiriyor. Bu açıdan ABD, Karadeniz’de istikrarsızlaştırıcı hamleleri çok rahat, dikkatsizce yapmaya teşne, dolayısıyla risk oluşturan bir aktör. O yüzden Türkiye uzun bir süredir Karadeniz’de kıyıdaş ülkelerle işbirliği içinde bölge dengelerinin, istikrar ve güvenliğin gözetilmesi fikrinden hareket ediyor. Kutuplaşma ve çatışmayı tetikleyecek hamleleri görmek istemiyor. Türkiye, bu çerçevede NATO üyesi kıyıdaş ülkelerle de Karadeniz ülkeleri olarak seyrüsefer güvenliği ile ilgili inisiyatifler geliştiriyor. "

Batı ağır maliyetlerle karşı karşıya kalmadı

Son olarak Bulgaristan, Romanya ve Türkiye arasında mayın temizleme konusunda atılan adımların bu açıdan dikkate değer olduğuna vurgu yapan Korkmaz, ‘’Ankara’nın geçiş rejimi konusundaki öncelikleri de belli ve bu konuda esneme payı yok (egemenlik, güvenlik, Karadeniz’de bölgesel güvenlik-işbirliği için uygun dengenin korunması). Kısaca, Ukrayna savaşının 2. Yılına girerken kolaylıkla diyebiliriz ki iyi ki Türkiye Montrö rejiminin uygulayıcısı ve koruyucusuymuş ki çatışma Karadeniz’de farklı askeri paktlara üye ülkeler olmasına rağmen- yayılmadı ve Batı -ki Ukrayna savaşının maliyetini daha doğru düzgün üstlenemiyor- ağır maliyetlerle karşı karşıya kalmadı’’ ifadelerini vurguladı.