1997 yılında Türkiye, demokrasi tarihinde kara bir leke olarak hatırlanacak olan 28 Şubat sürecine tanıklık etti. Refah Partisi'nin seçim zaferiyle başlayan süreç, demokrasiye karşı karanlık bir dönemin başlangıcı oldu. Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah-Yol hükümeti, halkın iradesiyle işbaşına gelmişti, ancak bu demokratik seçim sonuçları darbecileri rahatsız etti. Başta üniversiteler olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde başörtüsüne yönelik ayrımcı uygulamalar arttı. Başörtülü öğrenciler okullara alınmadı, hatta bazıları ikna odalarında aşağılandı.
Darbeciler, silah kullanmak yerine medyayı etkileme yoluna gittiler. İrtica kavramı bu dönemde toplumun gündemine oturdu. Fişlemeler yapıldı, toplum korkutulmaya çalışıldı. Aczimendiler, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz gibi olaylar, toplumun hassasiyetlerini istismar eden bir yaklaşımın somut örnekleriydi. Darbe heveslilerinin iştahı, Sincan'da gerçekleşen olaylar ve Başbakanlık Konutu'ndaki iftar gibi etkinliklerle kabardı.
Erdoğan okuduğu şiir nedeniyle hapse girdi28 Şubat 1997'de gerçekleşen ve tarihe geçen Milli Güvenlik Kurulu toplantısı, Türkiye'nin demokrasi mücadelesinde karanlık bir dönemin başlangıcı oldu. Toplantı sonrası Necmettin Erbakan istifa etmek zorunda kaldı, Refah Partisi kapatıldı ve siyaset yasağı getirildi. Ülke, demokrasiye inanan insanların haklarının gasp edildiği bir döneme tanıklık etti. Hatta dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir nedeniyle hapse girdi.
Başörtüsü yasağı ile haklar gasp edildiBu süreçte, başörtüsü yasağı ve diğer haksız uygulamalar nedeniyle birçok insan mağdur oldu. Ancak, Türkiye'nin demokrasi mücadelesi asla son bulmadı. Başörtüsü yasağının kaldırılması ve hak gaspına uğrayanların adaletin yerini bulması, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde önemli adımlar olarak kabul edildi. Bugün, o günlerin izleri hala hatırlanıyor ve Türkiye, demokrasiyi güçlendirmek için daha fazla çaba sarf etmeye devam ediyor.