Tur suresi, Tur suresinin okunuşu ve anlamı

Tur suresinin okunuşu nasıldır? Tur suresinin meali nasıldır? Tur suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Tur suresi 49 ayeti kerimedir. Tur suresinde kıyamet anlatılmaktadır. İşte Tur suresinin okunuşu ve anlamı...

Tur suresinin okunuşu nasıldır? Tur suresinin meali nasıldır? Tur suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Tur suresi 49 ayeti kerimedir. Tur suresinde kıyamet anlatılmaktadır. İşte Tur suresinin okunuşu ve anlamı...

Kur’ân-ı kerîmin elli ikinci sûresi, iniş sırasına göre yetmiş altıncı sûredir. Secde sûresinden sonra, Mülk sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Tûr sûresi Mekke’de nâzil oldu (indi). İsmini birinci âyette geçen Tûr kelimesinden alır. Kırk dokuz âyet-i kerîmedir. Sûrede; kıyâmetin kopması sırasında olacak bâzı olağan üstü hâdiseler, inkarcıların Cehennem’e atılacağı, takvâ sâhibi (Allahü teâl âdan korkup, haramlardan, dinde yasaklanan şeylerden sakınan) mü’minlerin âhirette kavuşacakları mükâfâtlar, Kur’ân-ı kerîmin Allahü teâlânın kelâmı olduğu, cenâb-ı Hakk’ın varlığı, birliği ve kudretinin sonsuzluğu bildirilmektedir. (Râzî, Kurtubî)

TUR SURESİNİN OKUNUŞU VE ANLAMI

Tûr 1 (Mealleri Karşılaştır): Vet TURi. بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ وَٱلطُّورِ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 2 (Mealleri Karşılaştır): Ve kitâbin mesTURin. وَكِتَٰبٍ مَّسْطُورٍ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 3 (Mealleri Karşılaştır): Fî rakkın menşûrin. فِى رَقٍّ مَّنشُورٍ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 4 (Mealleri Karşılaştır): Vel beytil ma’mûri. وَٱلْبَيْتِ ٱلْمَعْمُورِ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 5 (Mealleri Karşılaştır): Ves sakfil merfûi. وَٱلسَّقْفِ ٱلْمَرْفُوعِ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 6 (Mealleri Karşılaştır): Vel bahril mescûri. وَٱلْبَحْرِ ٱلْمَسْجُورِ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 7 (Mealleri Karşılaştır): İnne azâbe rabbike le vâkı’un. إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَٰقِعٌ (1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

Tûr 8 (Mealleri Karşılaştır): Mâ lehu min dâfiin. مَّا لَهُۥ مِن دَافِعٍ Onu geri çevirecek hiçbir şey yoktur.

Tûr 9 (Mealleri Karşılaştır): Yevme temûrus semâu mevren. يَوْمَ تَمُورُ ٱلسَّمَآءُ مَوْرًا O gün gök şiddetle sallanıp çalkalanır.

Tûr 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve tesîrul cibâlu seyrâ(seyren). وَتَسِيرُ ٱلْجِبَالُ سَيْرًا Dağlar yürüdükçe yürür.

Tûr 11 (Mealleri Karşılaştır): Fe veylun yevme izin lil mukezzibîne. فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (11-12) İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!

Tûr 12 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne hum fî havdın yel’abûn(yel’abûne). ٱلَّذِينَ هُمْ فِى خَوْضٍ يَلْعَبُونَ (11-12) İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!

Tûr 13 (Mealleri Karşılaştır): Yevme yude’ûne ilâ nâri cehenneme de’â(de’an). يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا (13-14) Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.

Tûr 14 (Mealleri Karşılaştır): Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne). هَٰذِهِ ٱلنَّارُ ٱلَّتِى كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ (13-14) Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.

Tûr 15 (Mealleri Karşılaştır): E fe sihrun hâzâ em entum lâ tubsirûn(tubsirûne). أَفَسِحْرٌ هَٰذَآ أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ “Bu Kur’an mı bir büyü imiş, yoksa siz mi (gerçeği) göremiyormuşsunuz?”

Tûr 16 (Mealleri Karşılaştır): Islevhâ fasbirû ev lâ tasbirû sevâun aleykum, innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ٱصْلَوْهَا فَٱصْبِرُوٓا۟ أَوْ لَا تَصْبِرُوا۟ سَوَآءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.”

Tûr 17 (Mealleri Karşılaştır): İnnel muttekîne fî cennâtin ve naîmin. إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَنَعِيمٍ (17-18) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

Tûr 18 (Mealleri Karşılaştır): Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vekâhum rabbuhum azâbel cahîm(cahîmi). فَٰكِهِينَ بِمَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ (17-18) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

Tûr 19 (Mealleri Karşılaştır): Kulû veşrebû henîen bi mâ kuntum ta’melûne. كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (19-20) Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

Tûr 20 (Mealleri Karşılaştır): Muttekiîne alâ sururin masfûfeh(masfûfetin), ve zevvecnâhum bi hûrin înin. مُتَّكِـِٔينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَٰهُم بِحُورٍ عِينٍ (19-20) Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

Tûr 21 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhaknâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’in, kullumriin bi mâ kesebe rehînun. وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَٱتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَٰنٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَآ أَلَتْنَٰهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَىْءٍ ۚ كُلُّ ٱمْرِئٍۭ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir.

Tûr 22 (Mealleri Karşılaştır): Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn (yeştehûne). وَأَمْدَدْنَٰهُم بِفَٰكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.

Tûr 23 (Mealleri Karşılaştır): Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîmun. يَتَنَٰزَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar.

Tûr 24 (Mealleri Karşılaştır): Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lû’luun meknûnun. ۞ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.

Tûr 25 (Mealleri Karşılaştır): Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne). وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ Birbirlerine dönüp (“Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?” diye) sorarlar.

Tûr 26 (Mealleri Karşılaştır): Kâlû innâ kunnâ kablu fî ehlinâ muşfikîn(muşfikîne). قَالُوٓا۟ إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِىٓ أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ Derler ki: “Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah’a isyandan) korkardık.”

Tûr 27 (Mealleri Karşılaştır): Fe mennallâhu aleynâ ve vekânâ azâbes semûm(semûmi). فَمَنَّ ٱللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَىٰنَا عَذَابَ ٱلسَّمُومِ “Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.”

Tûr 28 (Mealleri Karşılaştır): İnnâ kunnâ min kablu ned’ûh(ned’ûhu), innehu huvel berrur rahîm(rahîmu). إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْبَرُّ ٱلرَّحِيمُ “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir.”

Tûr 29 (Mealleri Karşılaştır): Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecnûn (mecnûnin). فَذَكِّرْ فَمَآ أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ (Ey Muhammed!) O hâlde, sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde, sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.

Tûr 30 (Mealleri Karşılaştır): Em yekûlûne şâirun neterabbesu bihî reybel menûni. أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِۦ رَيْبَ ٱلْمَنُونِ Yoksa onlar, “O bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz” mu diyorlar?

Tûr 31 (Mealleri Karşılaştır): Kul terabbesû fe innî meakum minel muterabbisîn (muterabbisîne). قُلْ تَرَبَّصُوا۟ فَإِنِّى مَعَكُم مِّنَ ٱلْمُتَرَبِّصِينَ Onlara de ki: “Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”

Tûr 32 (Mealleri Karşılaştır): Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn (tâgûne). أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَٰمُهُم بِهَٰذَآ ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ Bunu kendilerine akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

Tûr 33 (Mealleri Karşılaştır): Em yekûlûne tekavveleh (tekavvelehu), bel lâ yû’minûn(yû’minûne). أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۥ ۚ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ Yoksa “O Kur’an’ı kendisi uydurup söyledi” mi diyorlar? Hayır, (sırf inatlarından dolayı) iman etmiyorlar.

Tûr 34 (Mealleri Karşılaştır): Fel ye’tû bi hadîsin mislihî in kânû sâdikîn (sâdikîne). فَلْيَأْتُوا۟ بِحَدِيثٍ مِّثْلِهِۦٓ إِن كَانُوا۟ صَٰدِقِينَ Eğer doğru söyleyenler iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler!

Tûr 35 (Mealleri Karşılaştır): Em hulikû min gayri şey´in em humul hâlikûn (hâlikûne). أَمْ خُلِقُوا۟ مِنْ غَيْرِ شَىْءٍ أَمْ هُمُ ٱلْخَٰلِقُونَ Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?

Tûr 36 (Mealleri Karşılaştır): Em halakûs semâvâti vel ard(arda), bel lâ yûkınûn(yûkınûne). أَمْ خَلَقُوا۟ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ ۚ بَل لَّا يُوقِنُونَ Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin olarak inanmıyorlar.

Tûr 37 (Mealleri Karşılaştır): Em indehum hazâinu rabbike em humul musaytırûn(musaytırûne). أَمْ عِندَهُمْ خَزَآئِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ ٱلْمُصَۣيْطِرُونَ Yoksa, Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olan kendileri midir?

Tûr 38 (Mealleri Karşılaştır): Em lehum sullemun yestemiûne fîh(fîhî), fel ye’ti mustemiuhum bi sultânin mubîn(mubînin). أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُم بِسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ Yoksa onların, kendisi vasıtasıyla (ilâhî vahyi) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? (Eğer varsa) dinleyenleri, açık bir delil getirsin!

Tûr 39 (Mealleri Karşılaştır): Em le hul benâtu ve le kumul benûn(benûne). أَمْ لَهُ ٱلْبَنَٰتُ وَلَكُمُ ٱلْبَنُونَ Yoksa, kızlar O’na (Allah’a) da oğullar size mi?

Tûr 40 (Mealleri Karşılaştır): Em tes’eluhum ecren fe hum min magremin muskalûn(muskalûne). أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ Yoksa sen onlardan (tebliğ görevine karşılık) bir ücret istiyorsun da onlar, borçtan ağır bir yük altında mı kalmışlardır?

Tûr 41 (Mealleri Karşılaştır): Em indehumul gaybu fe hum yektubûn (yektubûne). أَمْ عِندَهُمُ ٱلْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Yoksa, gayb ilmi onların yanında da ondan mı yazıyorlar?

Tûr 42 (Mealleri Karşılaştır): Em yurîdûne keydâ(keyden), fellezîne keferû humul mekîdûn(mekîdûne). أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ هُمُ ٱلْمَكِيدُونَ Yoksa, bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl, inkâr edenler tuzağa düşecek olanlardır.

Tûr 43 (Mealleri Karşılaştır): Em lehum ilâhun gayrullâh(gayrullâhi), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ ٱللَّهِ ۚ سُبْحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ Yoksa, onların Allah’tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.

Tûr 44 (Mealleri Karşılaştır): Ve in yerev kisfen mines semâi sâkıtan yekûlû sehâbun merkûm(merkûmun). وَإِن يَرَوْا۟ كِسْفًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ سَاقِطًا يَقُولُوا۟ سَحَابٌ مَّرْكُومٌ Gökten düşmekte olan parçalar görseler, “Bunlar, üst üste yığılmış bulutlardır” derler.

Tûr 45 (Mealleri Karşılaştır): Fe zerhum hattâ yulâkû yevmehumullezî fîhî yus’akûne. فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَٰقُوا۟ يَوْمَهُمُ ٱلَّذِى فِيهِ يُصْعَقُونَ Artık sen çarpılacakları günlerine kadar onları kendi hâllerine bırak.

Tûr 46 (Mealleri Karşılaştır): Yevme lâ yugnî anhum keyduhum ‏şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). يَوْمَ لَا يُغْنِى عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir ve kendilerine yardım da edilmeyecektir.

Tûr 47 (Mealleri Karşılaştır): Ve inne lillezîne zalemû azâben dûne zâlike ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. Fakat onların çoğu bilmezler.

Tûr 48 (Mealleri Karşılaştır): Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûmu. وَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin, kalktığında Rabbini hamd ile tespih et.

Tûr 49 (Mealleri Karşılaştır): Ve minel leyli fe sebbihhu ve idbâren nucûmi. وَمِنَ ٱلَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَٰرَ ٱلنُّجُومِ Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında O’nu tespih et.