​Trump'ın dönüşü: Sevinemeyenler

Trump'ın yeniden sahneye çıkışı, birileri tarafından umutla karşılanırken bir yandan da endişe yaratıyor. Ukrayna, Çin, Almanya, Fransa, İsrail ve Meksika gibi küresel siyasette önemli aktörler için bu geri dönüş, her biri için farklı stratejik sıkıntılar yaratıyor.

Trump’ın yeniden sahneye çıkışı, birileri tarafından umutla karşılanırken bir yandan da endişe yaratıyor. Ukrayna, Çin, Almanya, Fransa, İsrail ve Meksika gibi küresel siyasette önemli aktörler için bu geri dönüş, her biri için farklı stratejik sıkıntılar yaratıyor. Ancak Trump’ın zaferine soğuk bakan liderlerin ortak kaygısı, Trump’ın dış politikada önce Amerika diyen pragmatizmi.

Zelenskiy ve Ukrayna

ABD'nin ikince kez seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın “önce Amerika” politikası, Ukrayna'nın Batı ittifakına sırtını yaslayarak Rusya’ya karşı direncini sürdüren Zelensky için endişe verici bir durum. Trump, Ukrayna’ya yönelik milyarlarca dolarlık ABD askeri yardımını kesmeye ve Avrupa'nın kendi savaşını kendisinin vermesi gerektiğini tekrar gündeme getirmeye oldukça kararlı görünüyor. Askeri yardımların azalması, Kiev için yalnızca bir bütçe açığı değil, aynı zamanda savaşı sürdüremeyeceğinin net bir göstergesi.

Trump’ın olası “barış planı” da Zelensky için başka bir problem. Trump, Ukrayna'nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğü taleplerini zayıflatan, Rusya’nın çıkarlarına daha yakın duran bir barış formülüyle sahneye çıkabilir. Lakin Trump’ın gelişine sevinen Ukrayna halkının ve ordusunun olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zelensky ve kürk mantolu eşinin aksine, Ukrayna halkı ve ordusu barışın sağlanmasına ihtiyaç duyuyor.

Şi Cinping ve Çin

Trump’ın yeniden sahneye çıkmasıyla birlikte Çin, Washington’ın hedef tahtasında bir kez daha ilk sıraya yerleşecek gibi duruyor. Trump, Çin'i sadece ekonomik bir rakip olarak değil, ABD’nin küresel liderliğine meydan okuyan stratejik bir tehdit olarak konumlandırıyor. Bu doğrultuda, Çin'e yönelik gümrük vergilerinin artırılması ve ABD firmalarının üretim üslerini Çin’den ABD’ye geri döndürme girişimi, Trump'ın en önde gelen politikaları arasında yer almıştı, tekrar alacak.

Trump, ABD ekonomisini yeniden “kendi kendine yeten” bir yapıya dönüştürme idealini Çin’e karşı açtığı bu ekonomik savaşla gerçekleştirmeyi hedefliyor. Özellikle ABD’nin teknoloji devlerinin Çin’den çekilmesi, Çin’in yıllardır sağladığı ekonomik ivmeyi doğrudan etkileyebilir ve küresel tedarik zincirlerinde köklü değişiklikler yaratabilir. Nitekim bugün Çin, üretim, tedarik ve Pazar konusunda zorluklar yaşıyor.

Scholz ve Almanya

Almanya Başbakanı Scholz için Trump’ın zaferi, sadece diplomatik bir soğukluk değil, siyasi bir deprem etkisi yarattı. Avrupa'nın ekonomik kalbi Almanya, Trump’ın gelişiyle birlikte siyasi bir bölünme yaşadı. Scholz’un şansölye olduğu ‘trafik lambası’ olarak belirtilen koalisyon hükümeti dağıldı. Scholz’un tüm çabalarına rağmen Alman hükümetinin çatırdaması ve nihayetinde erken seçime gidilmesi, Trump’ın ilk etkilerinden birisi oldu.

Macron ve Fransa

İç siyasette popülaritesini hızla kaybeden Macron, Avrupa'nın güvenlik stratejilerinde köklü bir değişimin savunucusu olmuştu. Trump’ın yeniden ABD başkanlığına dönecek olması, Macron’un uzun süredir dile getirdiği “Avrupa Ordusu” fikrini yeniden gündemin merkezine taşıyabilir. Macron, Trump’ın NATO’ya karşı mesafeli duruşundan ötürü Avrupa’nın savunmasını ABD'ye bağımlı olmaktan kurtararak kendi güvenlik mimarisini kurması gerektiğine inanıyor. Geçtiğimiz hafta “Güvenliğimizi sonsuza kadar Amerikalılara devretmemeliyiz” demesinin ardından “Avrupa artık kendi savunma yükünü üstlenmeli” demişti.

Netanyahu ve İsrail

Trump’ın yeniden sahneye çıkışı, İsrail Başbakanı Netanyahu için karmaşık bir denklem sunuyor. Trump, 2020’deki seçim sürecinde Netanyahu’nun kendisine “ihanet ettiğini” ima etmiş ve aralarındaki kişisel ilişkide ciddi çatlaklar oluşmuştu. Ancak bu kişisel kırgınlık, Trump’ın İsrail’e destek vermeyeceği anlamına gelmiyor. Tam tersine, Trump, İsrail için oldukça kritik konularda güçlü bir müttefik olarak geri dönebilir. Zira İsrail’in güvenlik politikalarında ABD başkanlarının tutumu her zaman hayati bir rol oynamıştır ve Netanyahu, bu stratejik desteğin sürdürülebilirliğine ihtiyaç duyuyor.

Sheinbaum ve Meksika

Göçmen karşıtı söylemleriyle bilinen Trump, Meksika’yı bu sefer sadece fiziksel değil, ekonomik bir bariyer olarak kullanmaya kararlı görünüyor. Kaçak göçmenlerin ABD’ye mali yükünü Meksika’ya yıkma niyetinde olduğunu açıkça ifade eden Trump, sınırdaki geçişleri engellemek için Meksika’yı adeta bir tampon bölgeye çevirmeyi hedefliyor. Bu durum, Meksika’nın sınır güvenliğini artırmak ve göçmen krizinin mali yükünü üstlenmek zorunda kalacağı anlamına geliyor.

Hamaney ve İran

Trump, İran’a karşı bugüne kadar en sert tavrı takınan ABD başkanlarından biriydi ve nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilerek İran’a ağır ekonomik yaptırımlar uygulamıştı. Bu hamle, yalnızca İran ekonomisini çökertmekle kalmadı; aynı zamanda İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletmeye yönelik tüm stratejilerini baltaladı. Şimdi, Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönmesi, Tahran’da "fırtına öncesi sessizlik" gibi bir huzursuzluk yaratıyor.

Trump’ın gelişi, İran’ın yalnızca ekonomisine değil, doğrudan güvenliğine de yönelik bir tehdit anlamına gelebilir. Trump’ın İran’a karşı daha sert adımlar atma olasılığı, Tahran’da hem ekonomik hem de askeri bir alarm olarak yankı buluyor. Trump, İran’ı yalnızca ekonomik yaptırımlarla sıkıştırmakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel operasyonlara da yeşil ışık yakabilir. Trump, İran’ın en kritik komutanlarından Kasım Süleymani’nin ölüm emrini bizzat kendisinin verdiğini dile getirmişti. Bu suikast, İran’ın vekil güçleri üzerinde derin bir etki oluşturmuştu.

Güney Kore

Güney Kore, ABD’nin bölgedeki askeri varlığına yıllardır ev sahipliği yaparken, Trump’ın "korumadan yararlanan ama bedelini ödemeyen ülke" olarak suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Trump’ın önceki dönemde Güney Kore’den daha fazla mali destek istemesi ve "ABD'nin güvenliği bedava sağlamayacağı" söylemi, Seul hükümetini zor durumda bırakmıştı. Şimdi Trump’ın geri dönüşü, bu “koruma bedelinin” daha da yükseleceğine işaret ediyor.

Trump’ın Güney Kore’ye bakışı, basit bir müttefik ilişkisi değil; stratejik korumanın maliyeti ödenmesi gereken bir "güvenlik hizmeti." Seul yönetimi, bu yaklaşımın getireceği yüklerin farkında ve bu durum özellikle Yoon Suk-yeol için bölgesel güvenlik politikasında büyük bir ikilem yaratıyor. Ayrıca Trump alışılmadık bir ABD lideri. Kuzey Kore lideri Kim ile bir araya gelebilen ve görüşebilen birisi.

PYD/YPG Terör Örgütü

Trump’ın yeniden Suriye’den çekilme planlarını gündeme getirmesi, Ortadoğu’da taşların bir kez daha yerinden oynayabileceğine işaret ediyor. İlk başkanlık döneminde ABD askerlerini Suriye’den geri çekmeye yönelik adımlar atan Trump, bu hamlesiyle yalnızca bölgedeki güç dengelerini değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda PYD/YPG gibi ABD’ye güvenerek varlığını sürdüren örgütler için de büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Şimdi, Trump’ın yeniden Suriye’den çekilme politikalarını masaya yatırması, PYD/YPG için ciddi bir endişe kaynağı olarak ortaya çıkıyor.

Trump’a Güven Olmaz

Trump’ın tüm bu isimlere karşı düşmanca bir politika izleyeceğini söylemek abartılı olur; ancak bu isimlerin, Trump’ın sahneye çıkışıyla birlikte bazı ayrıcalıklarını ve politik çıkarlarını yitirecekleri aşikar. Trump, bildik stratejik hesaplardan sapma potansiyeline sahip bir figür olarak, ABD iç ve dış politikasını yeniden şekillendirebilir. Bu süreçte, belirli çevreler ve bireyler kendilerini alıştıkları pozisyonların dışında, hatta bazen doğrudan Trump’ın sert söylemlerinin hedefinde bulabilirler. Bu durum, sadece ABD’de değil, Amerika’nın geleneksel müttefikleri arasında da yankı uyandıracak ve küresel stratejik dengelerin yeniden tanımlanmasına yol açabilecektir."