Genç TÜMSİAD Dış İlişkiler Başkanı
Mustafa Alpay
İki dünya savaşından bir harabe olarak çıkan, tüm şehirleri viran vaziyetteki Almanya, sanayileşme üzerine odaklanması ile birlikte çok kısa bir süre içerisinde kendisini toparlayarak eskisinden daha güçlü hale gelmiştir. Ekonomik olarak dünyanın sayılı ülkeleri arasına yerleşen Almanya, ekonomik refahın artması ve sanayileşmenin büyümesi ile birlikte halkının istihdam sorununa çözüm ürettiği gibi bir dönem fabrikalarda çalıştırmak üzere iş gücü ithalatı da yapmak zorunda kalmıştır.
Mevcut istihdam sorunları, ekonomik olarak kalkınamamak gibi sebeplerin başında şüphesiz sanayileşememek gelmektedir. Üretememek ülkenin ihtiyaç dahili olan malları ithal etmesine sebebiyet vermekte, dolayısı ile de hem ülkenin dış açık vermesine hem de işsizlik sorunlarının baş göstermesine sebebiyet vermektedir. Sanayileşme üretmeden tüketmenin önüne geçeceği için ülkenin iktisadi hayatında ki yaşadığı buhranların önüne geçeceği için ülkelerin kalkınmasında çok büyük önem arz etmektedir. Bu gün dünyanın hangi gelişmiş ülkesine bakarsak bakalım, hepsinin sanayileşmesini tamamlamış ve üreten ülkeler olduğunu müşahede ediyoruz. Sanayileşme ile birlikte gelen istihdam halkın refah seviyesini yükseltmektedir. Ayrıca işsizliğin azalması da devletlerin üzerinden işsizliklere ayrılan fonların yükünü de kaldıracak bu sayede verilmesi gereken hizmetlere aktarılan kaynaklar artacaktır. Kaynakların hizmet olarak değerlendirilmesi ise halkın sağlık, belediyecilik, eğitim ve sosyal hayat gibi temel insani ihtiyaçları devlet eliyle daha hızlı ve daha iyi bir şekilde almasını sağlayacaktır. Mutlu ve refah seviyesi artmış olan ülkelerde iç huzursuzlukların meydana gelmesi diğer az gelişmiş ülkelere göre çok daha düşüktür.
Bu temel bilgileri verdikten sonra ülkemizin sanayi yapısını incelersek durumun ne kadar vahim olduğunu yakından müşahede etme şansına sahip oluruz. Ülkemiz de yıllarca bir türlü gerçekleşemeyen sanayileşme hamleleri, kaynaklarımızın ithalata akmasına ve dolayısı ile dış borç yapmamıza sebebiyet vermiştir. Sırf buna bağlı olarak, ülkemiz yıllarca IMF kurumuna organik olarak bağlı olarak yaşamak mecburiyetinde kalmıştır. IMF'ye ödenen faizler ülke ekonomisine büyük darbeler vurmuş, büyük ekonomik krizlere sebebiyet vermiştir. Kapanan şirketler, iflas eden esnaflar bir kenara dursun işten çıkarmalar ülkenin hem ekonomik, hem sosyal hem de asayiş hayatının bozulmasına sebebiyet vermiştir.
Ülkemiz de sanayileşmenin önünde bir çok engeller vardır. 2000'li yıllara gelirken sanayileşmemizin önünde ki en büyük engelleri büyük ithalat patronları ve onların emrinden patronlara organik bağlı olarak yaşadıkları için bir türlü çıkamayan basın kuruluşlarımızı sayabiliriz. Büyük ithalat patronlarına olmayacak tavizler vererek onların desteği ile iktidara gelen şark kurnazı politikacılarımızı sanayileşmemizin önünde ki en büyük engeller listesine alabiliriz.
Bu bahsini yaptığımız engellere en büyük ve somut örnek olarak devrim arabalarının hikayesini verebiliriz. Yüzde yüz Türk imalatı ve yerli sermaye ile üretilen devrim arabalarının sorunsuz çalıştığı halde basına nasıl lanse edildiğini ve seri üretime geçmesinin kimler tarafından engellendiğini bilmeyenimiz elbette yoktur. Aynı engellemeleri yapanların ise yıllarca bu halka araba diye tenekeden yapılmış arabaları sattıklarını da göz önüne aldığımız da ortaya çıkan tablo insanın kanını donduracak cinstendir.
Kapanan uçak ve yedek parçası fabrikalarını, kapanan motor fabrikalarını incelediğimiz de ortaya şu sonuç çıkmaktadır; Türkiye'de sanayileşme ithalat tekelini elinde bulunduran sermaye sahipleri ve onların iktidar yaptıkları hükümetler tarafından engellenmiştir. Türk halkının emeği ve alın teri yıllarca IMF'ye faiz olarak ödenmiştir. Halkın sanayileşmemeye bağlı olarak yıllarca ne çok sorunlar yaşadığını birkaç somut örnekle ortaya koyacak olursak, şeker fabrikası bulunmadığı için oluşan şeker karaborsasını, yağ ve tüp gaz kuyruklarını söylememiz yeterli olacaktır.
Üretmeden tüketen toplumlar var olamazlar. Üçüncü dünya ülkelerinin bile üretim yapar haline geldiğini bu gün yakinen müşahede ediyoruz. Üretim yapamayan ülkelerin en azından fason üretime katıldıkları ortadadır. Lider ülke Türkiye sloganlarına ve dileklerine montaj sanayi yakışmaz. Üretmeye, sanayileşmeye mecburuz. Ulusal güvenlik açısından savunma sanayisinin önemini bilmem zikretmeye gerek var mıdır?
Tarım sanayisi önemlidir fakat 1400 kg. domatesin ekonomik kazanç olarak bir akıllı cep telefonu etmediği gerçeğini önümüze koyduğumuzda dış ticaret açığımızın sebebinide ortaya koymuş oluruz. Türkiye bilişim , teknoloji , savunma sanayi ve ağır sanayi hamlelerini yapmak mecburiyetindedir. Devletin bu konularda sağladığı destek henüz yeterli olamamak ile birlikte sağlanan destek ve teşviklerin alınmasının önündeki bürokratik engellerde son derece düşündürücüdür.
Mesleki eğitimin önemini bir önceki yazımda siz değerli okuyucular ile paylaşmıştım. Gençlere sanayileşmenin ,mesleki sanat dallarının ne kadar önemli olduğunu anlatmalı ve teşvik etmeliyiz. Sanayileşmemizi tekno üretim noktasında artırmak zarureti artık kaçınılmazdır. Üretmeyen toplumlar kalkınamazlar. Ülke olarak üretmemiz gerekir. Üretmeden gelen tüketim , yani üretilenden fazlasını tüketmek toplum ve devletleri yıkıma götürür. Tüm iş adamlarımızın, sanayicilerimizin ve devletimizin ilgili bakanlıklarının bu konu üzerinde ciddiyetle durması gerekmektedir. Toplumların refahı, devletlerin gücü ne kadar ürettiği ile paralel orantılı olan ekonomik gücüne bağlıdır.