Ergenekon davası kapsamında tahliye edilen ancak Zirve Yayınevi cinayeti nedeniyle cezaevinde bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Milliyet gazetesi yazarı Nagehan Alçı'ya konuştu.
İşte Miliyet gazetesinde bugün yayınlanan o röportaj:
Oturur oturmaz kısa bir hoş beşten sonra sondan başladım. Açıkçası aklıma hiç yatmayan, bana çok saçma gelen kısımdan... 'Turgut Özal'ın ölümü ile ilgili sizin isminiz geçiyor' deyince başladı anlatmaya 'Özal öldüğünde ben Mamak'ta Tugay Komutanı'ydım. O sırada tören provası yapıyorduk'. Hemen lafı hem Malatya'da hem de Özal meselesinde ona yöneltilen suçlamaların kaynağı tanık ve sanık İlker Çınar'a getirdi...
'Gizli tanık Uygar'ı tanımam'
Önce Deniz Uygar ismiyle gizli tanıklık yapan, daha sonra kimliğini açıklayan ve aynı zamanda davanın sanığı olan İlker Çınar TUSHAD adlı bir örgütün üyesi olduğunu, örgütün başında Hurşit Tolon'un bulunduğunu, bu örgütün Genelkurmay'ın içindeki gizli bir yapılanma olduğunu, misyonerlerle ilgili vs. raporlar hazırlandığını, Malatya katliamını bu örgütün planlayıp azmettirdiğini, Özal'ın da bu örgüt tarafından zehirlendiğini iddia ediyor.
Hurşit Tolon uzun uzun İlker Çınar'ın tutarsızlıklarını, onu hiç tanımadığını, onun da kendisini tanımadığını beyan ettiğini anlattı. Çok tepkili. 'Ergenekon da var tabii ama Malatya çok ağır geliyor. Cinayetle nasıl suçlarlar beni?' diye isyan etti adeta. 'Peki sizce neden ve kimler sizi böyle bir şemaya oturtmuş olabilirler?' diye sorunca da hiç düşünmeden 'Bu olayın kesin sebebi Malatya olayını Ergenekon'a taşımak. Ben bir tesadüf eseri aynı gün Malatya'da konferansta olduğum için seçildim. Halbuki aylar öncesinden planlanan, uçak biletleri alınan bir konferans...'
'Baştan sona yalan söylüyor'
Hurşit Tolon'a göre o konferansa hiç gitmese bugün cezaevinde karşılıklı oturuyor olmayacağız. 'Sizin yerinize Şener Eruygur, ya da İbrahim Fırtına ya da başka bir general o konferansa gitseydi?' deyince 'O zaman onlar suçlanacaktı' diyor. TUSHAD diye bir şey dünyaya gelmedi. Dünyada hiçbir zaman olmadı. Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı da yok dedi. Tanık olarak Hilmi Özkök Paşa, Mehmet Eymür vs hepsi ifade verdiler, aynı şeyi söylediler. Yok böyle bir şey!'
Hurşit Tolon'un anlattıklarına göre İlker Çınar baştan sona yalan söylüyor. Peki ama bunu neden yapsın? Kendi kendine mi yapıyor? Ona göre neden ve nasıl çıktı bu daha sonra sanık olan tanık? Şöyle diyor: '92'de askeriyeye girmiş, birçok suç işlemiş. 27 Kasım 93'e kadar askeriyede. Hakkında sahtekar, yalancı, sadece maaş almak için gelir, gider diye rapor var. Sonra ortadan kayıp... Hıristiyan olmuş, kilise kurmak için Tarsus'a gitmiş. 2005'e kadar bu işlerle uğraşmış. Hulki Cevizoğlu bunu duyuyor ve yayınına çıkarıyor Zekeriya Beyaz'la birlikte. Yüzü kapalı o yayında ama deşifre oluyor. Belli ki o yayından sonra aforoz ediliyor. 2008'e kadar gölgede. 15 Ağustos 2008'de Tarsus savcılığı Malatya cinayeti ile ilgili tanık olarak çağırıyor. O zamanki ifadesinde cinayeti işleyenlerle ilgili 'ben bunları hiç tanımam' diyor. Aradan 2 yıl geçiyor, yine ortaya çıkıyor. Bu kez 'vicdanım rahat etmedi. Devlete hizmet ettiğimi zannederken bir örgüte hizmet ediyormuşum. Bu örgüt TUSHAD' diyerek ortaya çıkıyor. Yani 2010'da bir beyana göre Tarsus başsavcılığına başka bir beyana göre ise Başbakanlık İletişim Başkanlığı'na bir dilekçe vererek itiraflara başlıyor. Bunun üzerine çok tuhaf bir şey oluyor. Tarsus savcısı sen İstanbul'a git, orada ifade ver' diyor' diye anlatıyor Hurşit Tolon.
'Savcı Öz baştan karar vermiş'
'Neden İstanbul'a yönlendiriyorlar?' diye soruyorum. 'Ergenekon'u işaret ediyor da ondan' diyor paşa. Ve orada Zekeriya Öz başlığını açıyor. 'İşte ondan sonra Öz'ün karşısına oturuyor' diye başlıyor. 'Zekeriya Öz'ün diye ben tasdik edince 'Evet, peşin hükümlü, baştan bizleri asmaya karar vermiş savcı Zekeriya Öz'ün diyor. Bir anda karşımda oturan adamın vücut dili değişiyor. Büyük bir öfke beliriyor gözlerinde. 'Utanarak size göstereceğim' diyor ve elini belinin altına koyarak arkaya kaykılıyor. 5 Temmuz 2008'e gidiyor. Zekeriya Öz onu sorgularken böyle karşılamış. Belli ki çok ağırına gitmiş Tolon'un. Diyor ki 'Şöyle başladı: Sen niye resim yapıp, balık tutacağına konferanslar veriyorsun? Toplantılara katılıyorsun? Ben o zamana kadar sivil toplum faaliyeti olarak il il dolaşıp konuşmalar yapıyorum. Türkiye'nin iç ve dış düşmanları konulu. İrtica başlığı altında cemaat tehdidini anlatıyorum.' Sonra birkaç dakika durup devam ediyor: 'Öz'ün ilk sorusu neydi, biliyor musunuz? Çetin Doğan'ı tanır mısın? Nasıl bilirsin? Dikkatinizi çekerim, yıl 2008! Balyoz davasının başlamasına daha 2 yıl var!' Hurşit Tolon anlatıyor da, bir de o dönem komutanların diri tuttuğu 'iç düşman, bölünme tehdidi, şeriat tehlikesi' paranoyaları hala belleğimizde. Hrant Dink öldürüldükten sonra 'Hepimiz Ermeni'yiz' pankartlarına tepkisi hafızamızda... Seçilmiş iktidarı tehdit görebilen, laikçi ve darbeci zihniyet maalesef bu ülkeye çok zarar verdi. Ancak bu zihniyetin sahiplerinin işledikleri suçların hesabı sorulmazken başka bir hesabı görmek için bu gün bazıları paravan olarak karşımda oturan Paşayı ve başkalarını kullanılıyor olabilir mi? Tolon'un anlattıkları bana bunu kuvvetle düşündürtüyor...
Kumpasın en büyüğü bana yapıldı
Paşa anlattıkça anlatıyor. Ancak süremiz 1 saat. Ben kesip bu güne geliyorum. Son dönemdeki Başbakan'ın sözleri, 17 Aralık sonrası hükümetin Orduya kumpas kuruldu çıkışı ve cemaate yönelik paralel devlet iddiaları...' Başbakan'ın söyledikleri tamamen doğru' diyor Tolon. 'Ayarlanmış yargı, ayarlanmış savcı, ayarlanmış polis... Ergenekon dosyası yeniden açılırsa hepsi orada görülecek. Paralel CD'ler oğlumun evinde kapısı kırılarak yokluğunda yapılan aramada çıktı! Adli emanette halen el konulan CD'lerden 3 adet fazla CD var. Bu CD'ler arama tutanaklarında da yok. Dönemin Ankara ve İstanbul Emniyeti de bu fazlalığın nereden kaynaklandığını izah edemedi. Ancak arama tutanaklarında yer almayan ve imajlarını da vermediği bu düzmece 2 adet CD'ye dayanarak beni mahkum etti. Bana yapılan paralel yargının kumpasının en ağırıdır!'
'Şener Efendi'yle ahbap değilim'
Karşımda belli ki gururuna çok dokunan bir suçlamayla uzun bir süredir cezaevinde yatan bir paşa var. Ama aynı zamanda Ak Parti iktidara geldiğinde seçilmiş bir hükümeti bir iç tehdit olarak gören bir komutan olduğunu Özden Örnek'in günlüklerinden biliyoruz. İrtica adı altında muhafazakar kesime tehdit olarak bakan bir zihniyetin sahibi olduğu apaçık. Bu zihniyetin sahipleri darbeler yaptı, 28 Şubat'ta millete ağır acılar yaşattı ama karşımda duran komutan haksızlık yapan bir zihniyetin içinden geldiği için haksızlığa uğramasına sessiz mi kalacağız? Onunla neredeyse hiçbir noktada hayata aynı yerden bakmıyoruz ama bu, apayrı bir mevzu...
'Ak Parti iktidara geldiğinde bir tehdit olarak görülüyordu. Karargahta devirmek için planlar yapılıyordu. Bu gün hala AK Parti'yi bir tehdit olarak görüyor musunuz?' diye sorunca 'Hayır, bugün için bunu söyleyemem' diyor. Bir özeleştiri bekliyorum açıkçası. 'O dönem karargahtaki rahatsızlığı, Şener Eruygur'un tavırlarını vs biliyoruz' hatırlatması yapınca 'Ben karargahta değildim, Ege Ordu Komutanı'ydım. Üstelik beni hep Şener ile yan yana getirmeye çalıştılar, halbuki 5 kere bir araya gelmişliğimiz yoktur! Şener Efendi ile ahbaplığım yok!' diye tepki gösteriyor.