ASLINDA hain darbe kalkışmasından önce kaleme aldığım bu analizi, alçaklığını anlatmaya dağarcığımda kelime bulamadığım o kara günün sonrasında düzenleyerek yayınlamak varmış. Son üç dört yıl öncesine kadar sürekli her kültür-sanat olayında eylemlerin başını çeken, medya gündeminde problem haberi eksik olmayan, birkaç koca yürekli adamın tırnaklarıyla o günün şartlarında kurduğu İBB Şehir Tiyatrolarındaki ve diğer özel tiyatrolardaki süku00fbtu sahiden fark etmediniz mi?
Kültür ve Sanatın Başkenti; İstanbul
Hiç şüphesiz İstanbul, tiyatroların ve tiyatro sanatçılarının en çok olduğu başkent konumundadır. Dolayısıyla hepimizin bildiği gibi tüm eylemlerin başını İBB Şehir Tiyatroları çekerdi. Diğer özel tiyatrolar da o eylemlere destek vererek uzun süre gündemde kalınması sağlanırdı. Ülke gündemi uzun uzun bu işle iştigal olurdu. Ama son üç-dört yıldır aşamalı olarak sağlanan süku00fbtun bir sebebi var!
Süku00fbtun Sebebi; Abdülhamit Modeli!
İBB Kültür Daire Başkanlığına getirilen kişi bu denklemde adeta Türkiye'nin ikinci Kültür Bakanı konumundadır. Dolayısıyla bu zamana kadar bu görevi yürüten birçok iyi niyetli yönetici bu denklemin farkına varamadı. Sonuç olarak geçmişte yaşanan o sıkıntılar yaşandı. Ama 2012 yılında göreve gelen Sn. Abdurrahman Şen süku00fbta giden denklemi çözüp bu ortamın sağlanmasında başaktör olarak kendini gösterebildi.
Tarihi doğru kaynaktan okuyanlar II. Abdulhamid'in tüm Türk Geleneksel Tiyatrosu ustalarını evladı gibi koruyarak Yıldız sarayında temsil verdirdiğini de görür. Musevi bir hayat kadının evlilik dışı çocuğu olan ama döneminin en iyi tiyatro aktristi olan Fransız Sarah Bernhardt'a da sarayda oyun oynattığını görür. Tulu00fbat tiyatrosunun bu dönemde Yıldız Sarayı'nın bahçesinde II. Abdulhamid'in yaptırdığı tiyatroda çıktığını da bilir. Yani insan ayırmadan fakat kendi değerlerini ve insanlarını da koruyarak bir sanat telakkisi oluşturmuştur. Bu rahatlığa ve eşitliğe karşılık Güllü Agop Gedikpaşa tiyatrosunda Molliere'nin meşhur Cimri oyununu Pinti Hamit diye tercüme ettirip sahnelese de II. Abdulhamid hiçbir yaptırım uygulamamıştır. Sonuç olarak tarih Abdülhamid'in hoşgörüsünü Güllü Agop'un da tiyatroyu kullanarak nasıl içindeki kini kustuğunu kaydetmiştir. Sultan'ın o zaman attığı tohumlar bugünün sanatına bile faydalı olmuştur.
İşte Sn. Abdurrahman Şen'in izlediği politika da budur. Kendisi ile yaklaşık 10 yıl önce Beyoğlu Belediyesi Kültür Danışmanı iken görüşmüştük. Bugün izlediği politikaları 10 yıl evvelinden bana hayali olarak söylemişti. Hayallerini gerçekleştirecek imkan kendisine nasip oldu ve bu huzur ortamını inşa etti. İstanbul'da bu kültür-sanat politikası izlenirse bir tane problem kalmaz demişti. Sahiden de uzun süredir hiçbir problem yaşanmadı. Hatta bu hain kalkışma sonrasında iş akdi sonlanan Şehir Tiyatrosu oyuncuları olmasına rağmen hiçbir tepki gelmedi. Eskiden bir oyuncunun ayağında çıban çıksa süren eylemler bunu izlerdi.
İkinci Etken; Büyük Doğu!
Necip Fazıl Kısakürek'in Sultanahmet'te hapis yatan Nazım Hikmet'i ziyaret ettiğini dünya görüşünü ne denli kaliteli ve dolu dolu yaşadığını aralarında geçen o tarihi konuşmayı bilenler bilirler. İşte böyle bir gerçek fikir adamının kurduğu düşünce yolundan giden birinin işini kaliteli yapan herkese değer verip, kendi insanlarını da koruyacağını, hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğini bilir. Boyun eğmez demişken; hatta bu Büyük Doğuculuğu yüzünden 1993 yılında çalıştığı Zaman Gazetesinden, bugün meşhur olan birçok yazar öperken o Terörist Başı Fetullah Gülen'in elini öpmediği için ve bu Büyük Doğu görüşünden ötürü son maaşı kesilerek işten çıkarıldığını da 2006 yılındaki sohbetimizde anlatmıştı. Böylesine ne yaptığını bilen bir yönetici ve Büyük Doğu telakkisine sahip olan Sn. Şen, yine Büyük Doğu'nun sanat telakkisini aynı Necip Fazıl Kısakürek'in izlerinden yürüterek tüm sanat çevrelerinin beğenisini kazanarak bu süku00fbtu sağlamıştır. Sahne üzerinde ezan okuyup, birkaç dini deyişle milli tiyatro yaptığını sanan basit prodüksiyonlarla veya çocukların bir biriyle yaptığı laf düelloları gibi basit, hükümete gönderme yapıp kendini sosyalist tiyatrocu sananlara asla yer ve mahal vermemektedir. Bunu da her ay İBB'nin kültür programını takip eden ve Devlet Tiyatroları da dahil olmak üzere her oyunu izleyen biri olarak keşfettim. Kaliteli iş yapan herkesi dengeleri gözeterek koruyan bu felsefe içinde aynı II. Abdülhamid döneminde olduğu gibi bir politika izlenerek kültürün başkentinde refah sağlanmaktadır.