ULUS devletçi sistemlerin "hakim ideolojisi" iktidarı elde tutmanın en önemli aracıdır. "İktidarının meşruiyetini ideolojisinden aldığı ve ideolojiyi en iyi kendisinin anladığını ilan eden grup genellikle hücreler halinde katı merkeziyetçi biçimde örgütlenir. Bu örgütlenmenin ürünü olarak doğan 'parti', kendini devleti ve toplumu yöneten güçleri kumanda merkezi olarak gören ve toplumun her tabakasını nüfuz edip onun bütün hareketlerini de denetlemek için gerekli araçları elinde tutan siyasu00ee merkez, kendi kendini seçen üstün bir varlıktır. Bu parti, tekelci bir partidir. Bütün halkı, ulusu temsil ettiğine inanan bu partinin demokratik sistemlerdeki gibi halkı ikna etmek ya da dönemin sonunda kendisini devretmek gibi bir derdi yoktur. Bu partiye karşı muhalefet edilmez. Çünkü bu partiye muhalefet; hayatın, tabiatın ve bilimin kanunlarına karşı çıkmak demektir.(1) Dolayısıyla her şey tek parti zihniyeti çerçevesinde ele alınıp değerlendirilir. Kuşkusuz buna eğitimde dahildir. Bunun Cumhuriyet dönemi boyunca bizdeki karşılığı ise, "Cumhuriyet Halk Partisi'dir."
1923 ve 1946 arası ülkede tek söz sahibi Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bu nedenle partinin aldığı tüm kararlar aynı zamanda devletin resmi politikası olarak görülmektedir. Cumhuriyet döneminde hazırlanan 1926, 1936, 1948 ve 1968 ilkokul programlarına, yine 1948-1949 ortaokul programlarına bakıldığında mesele daha iyi anlaşılmaktadır. Bu programlarda; "Türk kültürü temelinde ulusal birliği sağlama ile birlikte bireyi toplumsal değişimin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde yaşama dönük dayanışma, kolektivist bir ruh ve iradeyle yetiştirme anlayışı hakimdir. Programlar, derslerin ulusal amaçları gerçekleştirmede bir amaç olduğu düşüncesini ilkelerinin başını alır. Bu bakımdan CHP programının ulusal eğitim bölümünde Türk ırkı, Türklerin derin tarihi gibi vurgular sıkça tekrar edilir."(1)
Eski usul eğitim sistemleri tarih oldu
Demokratik dünya artık eskiden şekil bulan "ulus devletçi" eğitim politikalarından vazgeçti. Devletler gittikçe eğitimden ellerini çekmeye başladılar. Müfredat tekeli birçok ülkede kalktı. Bugün demokratik dünyada artık eskiden olduğu gibi çocuklara militarizm aşılayan uygulamalar yaptırılmıyor ve dersler okutulmuyor. Kısacası tek bir etnik kimliği yücelten bir eğitim anlayışları artık tarih olmakta. Bugün ABD, Kanada ve birçok Avrupa ülkesi daha da ileriye giderek artık okula alternatif esnek eğitim modelleri üzerine projeler üretmeye başladılar. Demokratik ve özgürlükçü ülkelerdeki bu çeşitlilik ve rekabet ortamı zamanla ciddi kalite artışlarını da beraberinde getirdi. Oysa ulus devletlerin tek bir dini, tek bir okulu, tek bir dili, tek bir mezhebi ve ortak duygusu olur. Dolayısıyla bu anlayış çok kültürlü toplumlarda her bakımdan dünyanın gerisinde kalmanın ve gittikçe gerilemenin alametifarikasıdır. Türkiye ise eğitim alanında daha yeni yeni ciddi reformlar yapmaya başladı ve bu hala istenilen seviyede değil. Bakıldığında eğitime rengini veren kanun ve yönetmeliklerin hala çok eski olduğu görülmektedir. Bu bakımdan Türkiye'deki mevcut eğitim anlayışının eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bizde buna dönük bir gayret göstermeye çalışacağız.
Dünya Hızla değişiyor
BUGÜN dünya 1900'lü yıllara göre çok değişti. Sosyal, siyasal, ekonomik ve en önemlisi de teknoloji alanında çok ciddi değişiklikler yaşandı. Dünya inanılmaz bir biçimde değişiyor ve hayat gerçekten çok hızlı akıyor. Bugün dünyaya damgasını vuran görüş artık milliyetçilik değil özgürlükçü, insan haklarına dayalı, evrensel hukuk kaidelerine göre şekil bulan demokratik bir yönetim anlayışıdır. Dünyanın geldiği bu noktada totaliter ve otoriter yönetim anlayışlarına göre varlıklarını devam ettirmeye çalışan ülkelerde halklar artık bu eski anlayıştaki yönetim biçimlerini tahammül edemiyorlar. Dünyada artık devletçi/millu00ee ekonomiler de çöktü ve işlevini yitirdi. Diğer taraftan bugün Twitter ve Facebook gibi sosyal paylaşım ağlarına dünyanın her ülkesinden milyonlarca farklı anlayışa, görüşe ve inanışa sahip insanlar girerek hayat tecrübelerini diğer insanlarla paylaşıyor. İnsanlar internet aracılığıyla da olsa, ülkeler arasındaki sınırları çoktan kaldırdılar bile. Böyle bir ortamda insanları tek tipleştirmek artık imkansız hale gelmiştir.
(1) Atilla Yayla, Liberal Bakışlar, Siyasal Kitabevi, 1993, s. 4.