Özlem DOĞAN
Karlofça'da verilen ilk toprak kaybının ardından Osmanlı Devleti, Tanzimat'ın ilanından sonra da hızla kan kaybetmeye devam etti. Büyük bir imparatorluğun çöküş döneminde, kendi deyimiyle 'Veli'nin takkesini Ali'ye, Ali'nin takkesini Veli'ye giydirerek' devleti mutlak bir yıkımdan 33 yıl koruyan Sultan Abdülhamid'in vefatının bugün 98. yıldönümü.
"Millet seni azletmiştir!" hadsizliği
1842'de I. Abdülmecid'in oğlu olarak dünyaya gelen Sultan Abdülhamid otuz üç yıl, milleti, devleti ve memleketinin selameti için çalıştı. Fakat onun siyasi dehasını anlayamayanlar için bunun bir ehemmiyeti yoktu. Çöküşü hızlandırmış olmanın yükünü kimse omuzlarında hissedecek kadar sorumluluk duygusuna sahip değildi. Bilinçsizce (ya da bilinçli olarak) bir imparatorluk mazinin kollarına teslim ediliyordu. Padişahın evhamlarını dillerine dolayanlar, onun memleketi işgal etmeye hazırlanan düşman kuvvetlerine karşı onca yıldır nasıl ustalıkla siyaset ettiğini görmezden geldiler. Asırlık bir devlet bataklığa sürüklenirken, kendini bilmezler sevinç nidaları ile bu zulme alkış tuttular. İslam ümmetinin halifesini tahttan indiren Yahudi Emanuel Karasu, Ermeni Aram Efendi ve Arnavut Esat Toptani "Millet seni azletmiştir!" sözüyle çoğunluğun padişahını hal' ettiği ve özgürlüğünü elinden alıp sürgüne gönderdiğinde tarihler 27 Nisan 1909'u gösteriyordu.
Zorbaların Yıldız yağması
Sultan Hamid Han'ın hanımı Behice Sultan sürgünden evvel yaşanan üzücü bir hadiseyi anılarında şöyle naklediyor: "Padişah, hal' edilmeden evvel bana, içinde mücevherler bulunan bir çanta vermişti. "Bunu iyi sakla! Bundan sonra ne olacağı belli değil. Sen ve çocukların istikbali için harcarsınız" demişti. Çantada o zaman için milyarlarca lira tutarında mücevher bulunuyordu. Sultan Hamid'in çok sevdikleri anneleri Perestu00fb Valide Sultan'ın pek kıymetli elmas küpeleri de bunun içindeydi ki, Sultan Hamid buna ziyadesiyle ehemmiyet verirdi. Ne var ki, bir gün İttihatçı subaylar evimizi bastı ve bu çantayı elimizden aldılar, içindekileri aralarında paylaştılar."
O dönem padişahın azılı düşmanları olanlar bile ilerleyen yıllar da açıkça pişmanlıklarını dile getirmekten imtina etmediler. Koyu bir Abdülhamid düşmanı olan ve sultanın tahttan indirilmesini canı gönülden arzulayan Rıza Tevfik (Bölükbaşı) onun yokluğundan sonra milletin ve devletin bağrında açılan yaralara şahit olunca "Abdülhamid'in Ruhundan İstimdad" adlı şiiriyle yaşanan nedameti gözler önüne serdi. Rıza Tevfik gibi pişmanlığını dile getiren bir başka isim de Enver Paşa'dır. Mersinli Cemal Paşa'ya hitaben:
"Paşam, bütün ef'alimin (eylemlerimin) hesabını vermeye hazırım. Biz turan yapmak istedik, viran olduk. Bizim asıl mes'uliyetimiz, Sultan Hamid'i anlamamak ve Siyonizme alet olmaklığımızdır. Acıdır, fakat hakikat bu!" diyerek yapılan büyük hatayı dile getirmiştir.
Kim hain kim kahraman gün yüzüne çıkıyor
Sultan Abdülhamid'in siyasi zekasını anlamamak da ısrar edenler, devleti ele geçirdikten sonra karşılaştıkları sıkıntıların ardından, arkalarına bile bakmadan kaçtılar. Oysa imparatorluk için geri sayım onlarca yıl evvel başlamış olmasına rağmen Abdülhamid keskin zekasının ürünü fikirleriyle mutlak bir yıkımı önleyen yegane vesile olmuştur. Burada anlattığımız bir menkıbe değil, tarihi gerçeklerin ta kendisidir. 90 küsur yıldır anlatılan yakın tarihin yalanlarıyla büyüyen bir nesle İttihat ve Terakki'nin beceriksizlikleri kahramanlık gibi gösterildi. Başta Abdülhamid olmak üzere Osmanlı padişahları ise sürekli kötülendi. Bu, Cumhuriyet tarihine istediği şekli zorbaca veren ve yine devrimleri zorbaca halka kabul ettirenlerin yazarlarının bir marifetiydi. Yeni Türkiye, tarihin tozlu sayfalarındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya başladığından bu yana, aslında kimin hain, kimin de kahraman olduğu ortaya çıkmaya başladı. Sultan Abdülhamid, fedakarane çalışmaları ve hayırlarıyla anılmaya devam edilecek. Bazı tarihe mal olmuş kahraman(!)lar gibi kendi devrimlerini kabul ettirmek için aldığı kellelerle değil.