Tâlim, Taksim - Gazali - İhyau Ulumiddin

Evlenmiş bir kimse, hayız ve ahkâmını, vâcib olan sakınma durumunu bilecek derecede öğrenmelidir. Hanımına namazın ahkâmını, hayızda kazâ olunan namazı va kazâ olunmayan ibâdet kısımlarını öğretmelidir. Zira kişi ailesini ateşten korumakla görevlendirilmiştir: Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali''nin İhyau Ulûmi''d-Dîn eserinden bölümler: Tâlim, Taksim

Tâlim

Evlenmiş bir kimse, hayız ve ahkâmını, vâcib olan sakınma durumunu bilecek derecede öğrenmelidir. Hanımına namazın ahkâmını, hayızda kazâ olunan namazı va kazâ olunmayan ibâdet kısımlarını öğretmelidir. Zira kişi ailesini ateşten korumakla görevlendirilmiştir: Ey iman edenler! Kendinizi ve aile halkınızı öyle bir ateşten koruyun ki... (Tahrim/6)

Bu bakımdan, hanımına Ehl-i Sünnet'in itikadını telkin etmek, onun kalbinden eğer daha önceden varsa her bid'atı silmek ve eğer din hususunda ihmalkâr ise, onu Allah'ın azabından korkutmak, muhtaç olduğu hayır ve istihâze ahkâmını ona öğretmek kocanın vazifelerindendir.

İstihâze ilmi, uzun uzadıya bir ilimdir. Bu bakımdan kadınlara, hayızlı olduklarında hangi ibadetin kaza edileceğini veya edilmeyeceğini bilecek kadar hayız ilmini öğretmek gerekir. Zira kadının güneş batmadan önce bir rek'at sığdıracak bir zamanı kalmış iken hayız kanı kesilirse, kendisine o günün hem öğlesinin, hem de ikindisinin kazâsı gerekmektedir. Sabah namazından önce bir rek'at kadar bir zaman kalmış iken kadının hayız kanı kesilirse, o gecenin akşam ve yatsı namazlarını kaza etmesi gerekir. İşte bu husus, kadınların bilmesi gereken şeylerin en azıdır. Eğer koca karısının eğitimiyle ilgilenirse, o zaman hanım evinden çıkıp dinî meseleleri âlimlerden sormak için gitmemelidir. Eğer kocasının ilmi yetmiyorsa, fakat buna rağmen hanımına vekâlet ederek, gidip âlimlerden müşkilâtını soruyor ve verilen cevabı gelip karısına haber veriyorsa, böyle bir durumda da yine hanım dışarıya çıkmamalıdır. Eğer böyle bir durum yoksa, o vakit hanım müşkil meselelerini sormak için çıkıp âlimlere gidebilir ve de gitmelidir. Bu halde kocası kendisine mâni olursa günah işlemiş olur. Kadın kendisi için gereken farzları öğrendiyse, ondan sonra zikir meclisine gitmek için veya fazlasını öğrenmek için ancak kocasının rızasıyla çıkabilir. Ne zaman ki kadın hayız veya istihâze hükümlerinden birisini ihmal ederse ve kendisine kocası da gerekeni öğretmezse, böyle bir durumda günâhkâr olduğu gibi, kocası da günahta kendisine ortak olur.

Taksim

Eğer kişinin birkaç tane hanımı varsa, onların arasında adâletle hareket etmesi gerekir, Onlardan birisine meyletmemelidir. Eğer sefere çıkar, birisini beraberinde götürmek isterse, aralarında kura çekmelidir. Çünkü Hz. Peygamber de böyle yapardı.120 Hanımının gecesini başkasına tahsis etmek suretiyle ona zulmederse, mutlaka o geceyi kazâ etmesi gerekir. Zira böyle geceyi kazâ etmek kendisine farz olur. Bu bakımdan böyle bir durumda kişi, hanımlar arasındaki taksimatın ahkâmını bilmeye muhtaçtır. Bunu belirtmek ise, uzun sürer.

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Kimin iki tane hanımı varsa; onlardan birisine meyledip diğerini ihmal ederse, (başka bir tâbirle, onların arasında adâletle hareket etmezse) kıyamet gününde bir tarafı çarpık olduğu halde huzura gelir!121 Birden fazla hanıma sâhip olan kişiye gereken şey, verdiklerinde ve yatakta aralarında adâletle hareket etmesidir. Sevgi ve cinsî arzu ise, insanın elinde olmayan bir şeydir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında (tam) adalet yapamazsınız. (Nisa/129)

Yani kalbin şehvetinden ve nefsin meylinde adâlet yapmazsınız. Bu iki haslete tâbi olan cinsî münasebet de farklı olur ve bu kaçınılmazdır. Hz. Peygamber (s.a) hanımları arasında nafaka vermek ve odalarında geceleri yatmak hususunda kılı kırk yararcasınıa adâlet eder ve şöyle derdi: Ey Allahım! Benim gücümün ve tâkatimin dahilinde olan hususta yapabileceğimin en sonu budur. Senin kudret elinde olan, benim gücümün haricinde bulunan şeylerde ise, benim tâkatim yoktur.122

Rasûlullah bununla kalbî sevgiyi kasdediyordu ve sevginin insanın elinde olmayan birşey olduğunu belirtiyordu. Âişe validemiz (r.a) Rasûlullah'ın yanında bütün kadınlardan daha sevimliydi123 ve bütün validelerimiz de bu hususu bilmekteydiler.

Hz. Peygamber (s.a) hastayken, her gün ve her gece kaldırılıp hanımlarının odalarına götürülüyordu. Onların her birinin yanında geceliyor ve şöyle diyordu: 'Ben yarın neredeyim?' Bunun üzerine validelerimizden biri Rasûlullah'ın bu sorusundan neyi kasdettiğini sezdi Ve şöyle dedi: 'Hz. Peygamber Aişe'nin sırası olan günü soruyor'. Bunun üzerine diğer hanımları dediler ki: - Biz sana izin verdik. Sen hastalığın müddetince Aişe'nin hücresinde kal. Zira her gece bir hücreye gitmen, sana ağır geliyor. - Siz buna razı oldunuz mu? - Evet, biz buna razı olduk. - Öyleyse beni Aişe'nin odasına götürünüz.124

Hanımlardan biri gecesini kumasına hibe edip, kocası da buna râzı olursa, hak kumasınındır. Hz. Peygamber (s.a) hanımlarının arasında taksimat yapardı. Bir ara yaşlanmış olan zevcesi Sevde binti Zem'a'yı boşamak istedi. Bunun üzerine Şevde, gecesini Âişe validemize hibe edip ve Rasûlullah'ın nikâhı altında kalmak için ricada bulundu ve bunun üzerine Rasûlullah kendisini boşamadı.

Bundan sonra da kendisine bir gece ayırmadı. Onun gecesini de Aişe'ye vermek üzere Âişe'ye iki, diğer zevcelerine ise, birer gece ayırıyordu. Fakat Hz. Peygamber'in adâleti tam ve mükemmel olduğu için, herhangi bir hanımıyla sırası olmadığı halde cinsî münasebette bulunduğu zaman, o gün veya o gece zulüm olmasın diye bütün hanımlarıyla aynı muameleyi yapardı. Hz. Âişe'den rivayet edilen şu hadîs de bu cümledendir: 'Hz. Peygamber (s.a), bir gecede bütün zevceleriyle cinsî münasebette bulundu'.125

Enes b. Mâlik Hz. Peygamber'in, bir günün kuşluk zamanına kadar dokuz hanımıyla cinsî münasebet kurduğunu rivayet etmiştir.126

120) Müslim ve Buhârî, (Hz. Âişe'den) 121) Sünen sahipleri ve İbn Hibban, (Ebu Hüreyre'den) 122) Sünen sahipleri ve İbn Hibbân, (Hz. Âişe'den) 123) Müslim ve Buhârî, (Amr b. el-As'dan) 124) İbn Sa'd, Tabakat, (Muhammed b. Ali b. Hüseyin'den) 125) Müslim ve Buhârî 126) İbn Adiy, el-Kâmil