ALİ RIZA DEMİRCAN HOCA
İSLÂM dışı bir cemiyet içinde yaşıyoruz. Onaylamamamız gerekenleri onaylayan, hatta savunan insanlarla birlikte yaşıyoruZ. Peki, onaylayamayız da, tasvip edemeyiz de, saygı duyamayız da ne yaparız?
Tahammül ederiz. Asla saygı duymayız ama tahammül etmeye çalışırız. Yüce Rabbimiz İslâm'ın ilk dönemi olan Mekke döneminde Kur'an- Kerim'in indirilen ilk sûrelerinde aziz Peygamberimize ve onun şahsında Müminlere yüklenen görevler tahammül anlamını içermektedir.
Bakınız Rabbimiz bütün Peygamberleri için şu ifadeyi kullanır:
'Gönderdiğimiz Peygamberlerin başka değil tek görevleri vardı: O da insanlara gerçekleri apaçık bir şekilde tebliğ etmektir. (Nahl Süresi-35)
Şimdi bazı örnekler sunmaya çalışalım.
Ğaşiye sûresinin 21 ve 22. âyetlerinde şöyle buyrulur:
'Ey peygamber; sen öğüt ver, sen öğüt vericisin. İnsanlar üzerine gönderilmiş zorba değilsin.”
Peygamberlerin görevleri tebliğdi
Hiçbir peygamber tebliğ etmenin ötesinde bir görev üstlenmedi. Allah'ın bildirdiği emirleri ve yasakları insanlara aktardı, insanlar kendi iradeleriyle ya kabul ettiler ya da inkâr ettiler. Hesabı görecek olan biz değiliz. Bizleri yaratan ve İslam dinini bizler için hayat düzeni kılan Allah'tır.
Müzemmil sûresi âyet 10'da peygamberimiz şöyle yönlendirilmiştir:
'Ey peygamber! O inkârcıların seni ret eden ve aşağılamaya çalışıcı sözlerine sabret. Onlarla (güzellikle bir araya gel ve) güzellikle ayrıl.'
Ahzab sûresi âyet 48 ise şöyle buyrulur:
'Dış dünyalarında ve iç dünyalarında İslâmi inanç esaslarını reddeden inkârcı ve yüreği ile inanamamış isyancı kişilere Ey Peygamber, sakın ha itaat etme. Onların verdiği sıkıntılara göğüs ger. Allah'a dayan. Vekil olarak Allah yeter.'
Hicir suresinin dördüncü âyetinde de şöyle buyrulur :
'Ey peygamber, o inkarcılar zümresini kendi haline bırak, yesinler içsinler, zevklensinler, emelleri onları oyalaya dursun, ama yakında hakikatin ne olduğunu anlayacak/azapla karşılaştıklarında gerçekleri) bileceklerdir.'
İslam dışı bir hayat içindeyiz
Sevgili kardeşlerim! Biz İslâm dışı bir hayatın içindeyiz. İslâmî değerler hayatımıza egemen değil. Bunun içindir ki biz; inanmamız ve saygı duymamız gerekenlere inanacak ve saygı duyacağız. Dışımızdaki insanlara karşı İslami tebliğimizi güç ölçüsünde yapacak ama onlardan gelebilecek olumsuzluklara da tahammül göstermeye çalışacağız. Yalnızca peygamberimiz değil, ilk Müminler de böyle yönlendirildi ve görevlendirildi
Bakınız Nisa suresinin 140. ayetinde ne buyuruluyor:
“ …Siz Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onların alaya alındığını gördüğünüzde, bir başka konuya geçilinceye kadar o insanlarla bir arada oturmayın. Ayrılmaz da oturmaya devam ederseniz siz de onlar gibi olursunuz. Allah içi dışı kâfir olanlarla yüreğiyle kâfir olan münafıkların hepsini Cehennem’de toplayacaktır.”
Sevgili kardeşlerim! Değindik, bir daha açıklayalım:İnkârcılarla iç içeyiz, bir araya geldiğimiz zaman bizim onaylayamayacağımız, asla benimseyemeyeceğimiz olgular gündeme getiriliyor, bizden tasvip bekleniyor. Meselâ katıldığınız açık oturumda veya bulunduğunuz yerde Allah'ın âyetleri dolaylı olarak aşağılanıyor, ilahi hükümler basite alınıyor. Bu durumda yöntemimiz ne olacaktır? Yöntem tahammüldür. İşte anlamını verdiğimiz âyet bunu gösteriyor.
Ama tahammülün anlamı fiilen yapılanlara gücümüz ölçüsünde fiilen mukabele etmemek de değildir. Mekki olan sûrelerden biri olan Nahl 126’ da şöyle buyruluyor:
“…Size kültürel maddi veya manevi bir saldırıda bulunulduğunda, aşağılanmaya kalkışıldığınızda mukabili ile karşılık verin…”
Sözlü saldırıya sözle karşılık verin
Sözlü saldırıya sözlü olarak mukabele edebilirsiniz, yasal hakkınız çiğneniyorsa yasal mücadele başlatabilirsiniz, cevap hakkınızı kullanabilirsiniz, sizinle ilişkiyi kesiyorlarsa ilişkiyi kesebilirsiniz ama sevgili kardeşlerim hiçbir şekilde zalim olamayız, hiçbir şekilde zulmedemeyiz. Rabbimiz bize bu hakkı vermiyor. Mukabele var ama zulüm yok, hakkı örtme ve gasp etme yok.
Hiç kimseyi aşağılamayan
Sevgili kardeşlerim! Karşımızdaki insanlar inkârcı olabilir, putperest olabilir, ateist olabilir, komünist olabilir, kapitalist olabilir, sosyalist olabilir. Onların inançlarına, yücelttikleri değerlere doğrudan saldırıda bulunmak hakkımız yoktur. Yaratan bu hakkı bize vermiyor, çünkü kullar Allah'ın kullarıdır. Aşağılarsanız, aşağılanırsınız. Zira Allah yokmuş gibi yaşayanlar Kur'an-ı Kerim'de” Neces” olarak yani mânen pis olarak nitelenirler. Bu tür insanlara Kur’ân dilinde "…Şerr'ül beriye" / yaratılanların en şerlisi” denir veonlar “…Hayvanlar gibidirler…” şeklinde vasıflanırlar.
Sakın onları yüceltemeyin
Sevgili kardeşlerim! İnkârcılığını bildiğimiz, isyankâr olduğunu bildiğimiz, hak tanımazlığını bildiğimiz insanlara; “Muhterem efendim, Beyefendi hazretleri, Saygıdeğer büyüğümüz” gibi ifadelerle hitap edemeyiz, bu şekilde vasıflandıramayız. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Bu tür insanlar için yüceltici ifadeler kullandığınız da Rabbiniz size öfke duyar. Siz onları yücelttir, sonra da onlar yaşadığınız toplumda yöneticilik makamına makamlarına gelirse, Rabbinizi darıltmış ve öfkelendirmiş olursunuz.”
------------------