Suriye olayları çerçevesinde Urfa ve Rakka

Suriye iç savaşından göç eden Rakkalılar, Gaziantep ve Antakya gibi şehirlerimizden Urfa'ya gidecekleri vakit, Urfa değil de "Rakka'ya gidiyoruz" diyorlar. Tanıştığım bir Suriyeli göçmene Urfa'ya niçin Rakka diyorlar diye sorduğumda; "Rakka'yı Urfa'dan, Urfa'yı Rakka'dan ayrı görmüyoruz. Yaşlılarımız da Urfa'ya gideceği zaman ise, 'Urfa değil, Rakka'ya gidiyoruz' tanımını kullanırlar" dedi.

mehmet kurtoğlu

kurtoglu.mehmet63@gmail.com

Urfa ile Rakka'nın bu denli iç içe geçmesinin tarihsel arka planı var. Urfa uzun bir müddet Rakka'ya bağlı bir sancak olarak idare edilmiş. Gerçi Urfa'nın Rakka'ya bağlandığı dönemde, şehircilik bağlamında Rakka'dan çok önde ve çok daha iyi bir konumda imiş. Buna rağmen Rakka, Urfa'ya değil de, Urfa Rakka'ya bağlanmış. Hatta dönemin iskanbaşı Firuz Bey, bütün varlığını Urfa ve Rakka'nın su işlerinde harcamıştır. Vakfiyesinde "mal varlığını suyolunda su gibi harcadı" ifadesi yer almaktadır. Firuz Bey'i kadim Urfalılar Farız olarak çağırır ve onun Urfa Antep yolu üzerindeki sarnıcına "Farızın yeri" veya " Farızın Sarnıcı" derler.

Urfa, Rakka'ya bağlı olduğu dönemde çok görkemli olduğu için, dönemin paşası Rakka'da değil de Urfa'da kalırmış. Meşhur Rızvaniye Cami'yi yaptıran Ahmed Rızvan Paşa, Rakka valisi olmasına karşın, Urfa'da ikamet edermiş. Çünkü Urfa, Rakka'dan daha güzelmişu2026 Rakka Suriye'nin kuzeyinde, Fırat nehri üzerinde yer alan bir şehir. Batısındaki Halep'e yüz altmış km. uzaklıkta. Urfa ve Rakka tarihi ve kültürel olarak birbirine benzeyen şehir. Geçmişte içiçe geçmiş bu iki şehir, Cumhuriyet ile birlikte araya çizilen sınırla birbirinden uzaklaşmış. Oysa bu iki şehrin İslam topraklarına katılması aynı tarihe rastlar. Ve aynı İslam komutanı (İyad b. Ganem) tarafından 639 yılında fethedilir. Tıpkı Diyarbakır'ın Urfa kapısı olduğu gibi Rakka'nın da Urfa kapısı vardır. İyad b. Ganem şehri fethettiğinde şehrin teslim oluş şartlarını işte bu Urfa kapısında okur. Moğol istilasından sonra bu iki şehrin iskanı Osmanlı eliyle yapılır. Bu iki şehre Moğol istilasından sonra talancı aşiretler yerleşir. Osmanlı Türkmenleri ve Çeçenleri bu bölgeye yerleştirir. Bu iki şehirde halen feodalite ve talanın güçlü olması bu yüzdendir. Her iki şehirde tarım ve hayvancılığa bağımlıdır. Toprağa bağımlı olduğundan dolayı bu iki şehirde feodalite ve aşiretçilik oldukça güçlüdür. Ayrıca her iki şehirde dinsel merkezdir. Urfa Hz. İbrahim'den, Rakka ise şehrin merkezinde bulunan Veysal Karani gibi önemli bir din büyüğünden ilham alır. Urfa (Harran) Emevilerin başkentliğini yapmış, Rakka ise Abasilerin. Rakka'da Veysel Karani olgusunun güçlü olması Abbasi Şiiliğinden, Urfa'da Nakşilik ve Kadiriliğin güçlü olması Emevi ve Osmanlı Sünniliğinden kaynaklanır.

Urfa ve Rakka Osmanlı döneminde önemli sürgün merkezlerinden biriydi. Avşar ve Beydilli Türkmen aşiretleri bu bölgeye sürgün edilmiştir. Ayrıca bu iki şehir bireysel sürgünlere de ev sahipliği yapmıştır. Örneğin geçen yüzyılın başında Urfa'ya İhsan Şerif Saru, Nüzhet Sabit gibi aydınlar sürgün edilmiştir. Urfa'ya sürgünler cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve ünlü şair Ahmet Arif bir müddet Urfa'da sürgün kalmış, daha sonra Diyarbakır'a gitmiştir. Urfa ve Rakka'yı karşılaştırmamızın yegane sebebi, bu iki şehri yarıştırmak değil. Bilakis bu iki şehrin tarihi ve kültürel geçmişinden yola çıkarak bugünkü durumunu değerlenmektir. Rakka, şehircilik bağlamında bugün Urfa'nın çok gerisinde bulunmaktadır ama ekonomik olarak tıpkı Urfa gibi tarım ve hayvancılıkla geçinmektedir. Hayvancılık ve tarıma bağlı toplumlar tutucu ve marjinal olur. Toprağa bağımlı olmanın getirdiği refleksle kapılı toplumlardır. Ayrıca bu iki şehre yerleştirilmiş olan İbn-i Haldun'un deyişiyle bedevi aşiretlerde asabiyet oldukça güçlü olduğundan, sosyalleşme ağır işlemekte, şehirleşme ağır işlemektedir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçemeyen Urfa ve Rakka'nın gerek sanayi gerek ekonomik alanda yanı başlarındaki Antep'ten geri olmalarının nedeni işte bu bedevi tutumdur. Urfalılar, birçok tahlil ve yorumlarında kendilerini Antep ile kıyaslar ve Antep'in sanayi ve ekonomide önde olmasına gıpta ederler. Aslında Antep'in de sanayi ve ekonomide gelişmiş olmasının tarihsel arka planı vardır. Çünkü tarihte Urfa, Rakka gibi tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir şehre bağlanırken (sancağı olurken), Antep, dünyaya açılan ve bir ticaret merkezi olan Halep'e bağlanmıştır. Antep'in Halep'e bağlanması, onun şehir olarak ticari kabiliyetini geliştirmiş, dışa açılmış ve tarım toplumu olmaktan kolayca sıyrılarak sanayi toplumu yapmıştır. Şehirlerin birbirinden etkilenmesi, birbirini kıskanması tarihi bir gerçektir. Mustafa Armağan şehirlerin birbirini kıskandığını söyler. Özellikle de başkentlerinu2026

Gerek Urfa, gerek Rakka'nın bu tarım, hayvancılık ve bedevi toplum olması üzerinde durmak gerekir. Bu üç olguyu tanımladığımızda, bu iki şehrin bugün içinde bulunduğu tarım toplumundan sanayi toplumuna geçemeyişinin nedenlerini ve bunun topluma yansıyan büyük sancılarını görmüş oluruz. İbni Haldun, "devletler asabiyetle kurulur ama asabiyetle yönetilemez" der. Urfa ve Rakka'ya baktığımızda bu iki şehrin asabiyetle yönetildiğini görürüz. Özellikle Urfa, cumhuriyet ile birlikte demokrasiye geçmesine karşın, yalnız Urfa değil, bütün Güneydoğu'yu feodal ağalar eliyle yani asabiyetle yönetmiştir. Demokrasinin ruhuna ters düşen bu tutum, bugün Güneydoğu'da bir yandan PKK terörünü çıkarmış diğer yandan asabiyetin kökleşmesine sebep olmuştur. Bugün, eskisinden daha çok Güneydoğu'da kimlik üzerinden siyaset yapılmasının nedenlerinden biri ulusalcılık ise diğeri de aşiret yapılanması ve asabiyettir.

Kimliği ve kişiliği olan şehirlerin klas duruşları olur. Bu duruşları sayesinde ortaya reflekslerini koyarlar. Ve şehrin menfaati, gelişmesi söz konusu olduğunda herkes ittifak eder. Oysa Urfa'ya baktığımızda şehrin menfaati konusunda bir ittifakın sağlanamadığını, özellikle siyasi konularda aşiret ve asabiyet duygusunun öne çıktığını görürüz. Şehrin bu aşiret/feodal ve asabi tutumundan dolayı, Ankara, her seçim döneminde dışarıdan ithal adayları bu şehre milletvekili, belediye başkanı olarak göndermektedir. Dışarıdan insanların şehri temsili, şehrin kimliği ve kişiliğine gölge düşürmektedir. Çünkü şehirler kimliği ve kişilikleriyle vardırlaru2026 Son olarak Urfa tarihinde görülmeyen kimlik üzerinden siyaset yapma eğilimi doğmuş, dışarıdan görebildiğim kadarıyla Türkçülük Kürtçülük ve Arapçılık, yükselişe geçmiştir. Oysa Urfa mistik ve çoğulcu bir şehir olarak tarihinde hiçbir zaman bu denli kimlik siyasetiyle karşı karşıya olmamıştır. Bugün Urfa'nın Suriye sınırı diye bir sınırı kalmamıştır. Bu bir taraftan Urfa'nın suni sınırlardan kurtulup, doğal sınırlarına kavuştuğunu gösterir. Fakat bir diğer yandan ise Akçakale sınır kapısının İŞİD'e, Suruç'taki Mürşit Pınar sınır kapısının da PYD'ye açmasının ne anlama geldiğini sorgulamak zorunluluğu doğurur.

Urfa ve Rakka için feodalite ve tarım toplumu olmanın getirdiği diğer bir olumsuz durum radikalizmin yükselişe geçmesidir. Toprağa bağımlı, kır ve dağ toplumları radikal olurlar. Bilindiği gibi askerlik mesleğini en iyi köylüler yapar. Roma ordularını oluşturan askerleri şehirden değil kırdan ve kölelerden seçmiştir. Bugün IŞİD denilen radikal İslamcı örgütün Rakka'yı ele geçirmesi ve başkent olarak ilan etmesi anlamsız değildir. Suriye toprakları içinde İŞİD'in en rahat tutunacağı yer Rakka'dır çünkü. Rakka tarım ve hayvancılıkla uğraştığından dolayı radikalizme açık bir şehirdir. Dolayısıyla İŞİD burayı başkent ilan ederek işe başlamıştıru2026

Urfa, tarihte Haçlılara karşı savaşan Zengi ve Selahaddin'e karargah olduğu gibi, bugün yine dört yandan Türkiye'nin bu uzun kara sınırında karargah olmaktadır. Urfa, bu karargah görevini tarihte olduğu gibi aynı şekilde devam etmektedir. Özgür Suriye ordusuna, Suriye savaşında yaralanmış insanlara göçmenlere bağrını açmaktadır. Urfa, tarihte Hz. İbrahim'e, Firavun 'un zulmünden kaçan. Musa'ya, kardeşi İys'in öfkesinden kaçan Yakup'a bağrını açtığı gibi Esad zulmünden kaçan Suriyelilere de bağrını açmıştır. Tarihsel refleksini dün olduğu gibi bugünde göstermektedir. Urfa ve Rakka'nın bu denli iç içe olmalarının getirdiği şartları çok iyi bilmek, Rakka'nın bugün içine düştüğü durumdan ibret alarak Urfa'nın aynı belaya düşmemesi için çalışmak gerekir. Bunu için şehri yönetenlerin şehri kılcal damarlarına kadar bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerekir.

Kaynakça:

Rakka Eyaleti, Beydili ve Avşar boyunun sürgün yeridir. Ruha Eyaleti olarak da bilinen Rakka bölgesi 1516 yılında Osmanlı ülkesine katılır. Diyarbakır ile Halep eyaletleri arasında kalan bölge merkezi Urfa olmak üzere 6 Sancaktan oluşan Rakka Beylerbeyliği de 37 Zeamat ve 616 tımar vardı. Osmanlı yönetimi bu bölge için özel iskan politikası uygulayarak Beydili ve Bozuluş Türkmenlerini Fırat Irmağı boyunca yerleştirme girişimleri başarısız oldu. Göçebe Türkmenlerin düzenleri bozuldu. Türkmenlere Arap Aşiretleri eşkıyası saldırıları da istikrarı bozunca 18. yüzyıl karışıklıklar giderek arttı. 19. yüzyılda meydana gelen ayaklanmalar ile Mısır Hidivi Kavalalı İbrahim Paşa'nın bölgeyi alması sonucu; Türkmen Aşiretler yörede az bir nüfus bırakarak ayrıldılar, 1840'da bölge tekrar Osmanlılara geçince Rakka Eyaleti kaldırılarak Urfa, Vilayeti' ne bağlı bir sancak oldu.(www.vikipedi.com)