ŞÜPHEDEN UZAK DURMAK!

İslamiyet 'Sıdk ' yani doğruluktur. Çünkü sıdk hayatın ana direğidir. Küfrün mahiyeti yalandır. Hayatı içtimaiyyemizin esası olan sıdk ve doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevi hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz. Riyakarlık fiili bir yalancılıktır. Dalkavukluk, tasannu alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve yalancılık muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise Sani-i Zülcelalin kudretine iftira etmektir" diyor Bediüzzaman.

Abdulkadir İKBAL

İslamiyet'in ilk yayılışı sırasında doğruluk temel bir ahlak haline geldiğinden harika hizmetlere vesile olmuştur. Çünkü Peygamberimiz (a.s.m.) in bir sıfatı da Muhammedü'l- Emindir. Dost ve düşman bu konuda ittifak edip, bu yüzde yalan yok, bu yüzde hile olamaz demişlerdir. Bir gün Hazret-i Peygamber (a.s.m.) bir tepenin üzerine çıkar ve halka çağrıda bulunur. Bu tepe aynı zamanda çok önemli olayların halka duyurulduğu bir tepedir. Kim oraya çıkıp halkı çağırsa halk önemli bir olayla karşılaşacağını anlar ve hemen o tepeye doğru yönelirdi. Hz. Peygamber (a.s.m.) o tepenin üzerinde halka hitaben şöyle buyurur.

-Ey ahali! Şimdi ben bu tepenin arkasında büyük bir düşman kuvveti vardır desem inanır mısınız?

- Evet, Ya Muhammed (a.s.m.) ! Sen sıdk ve doğruluk sahibisin, şimdiye kadar senden yanlış bir şey duymadık derler.

-Öyleyse sizlere tebliğ ediyorum. Allah beni Peygamber olarak göndermiştir dediği anda bazıları orayı terk eder ve Peygamberin (a.s.m.) hiçbir zaman yalan söylemediğini bildikleri halde onun bu sözlerini tasdik etmezler.

-Hz. Peygamber'in (a.s.m.) şaibeli şeylerden kaçınmak için bizatihi yaşadığı bir hadise bize kaynak olmaktadır. O hadise ise şudur;

Hz. Peygamber bir gün bir hanımı ile bir yerde durmaktadır. Birkaç kişi Hazret-i Peygamberle eşini beraber görmüşlerdir. Hz. Peygamber ( a.s.m.) onları yanına çağırır ve derki: yanımda duran benim eşimdir. O şahıslar büyük bir mahcubiyet içinde : "Ey Allah'ın Resulü biz senden nasıl şüphe ederiz?" Hazreti Peygamber: (a.s.m.) "Her insan şeytana aldanabilir, onun için yanlış anlaşılmaya müsait şeylerden sakınmak lazımdır" der.

Hz. Peygamber (a.s.m.) insanların günahını örtmeye çalışır, yüzüne bile vurmaz ve genel olarak bazıları şöyle yapıyor diye topluma konuşur böylece o suçu işleyenler bundan ders alırlardı. Hatta büyük günah işleyen bazı insanlar kendileri gelip itiraf ettikleri halde, onlardan tekrar tekrar sorar akıllı oldukları ve sarhoş olmadıklarına kanaat getirdikten sonra onların itirafını nazara alırdı. Hz. Ömer (r.a.) döneminde evinde gizlice içki içen bir sahabe vardı. Hz. Ömer (r,a.) onu suçüstü yakalamak için evine girdi. O Sahabe (r.a.) Hazreti Ömer'e (r.a.) hitaben Ey "Emire'l- Müminin! Başkalarının gizli halini araştırmanın İslam'da yasak olduğunu bilmiyor musun ve izin almadan benim evime nasıl girersin?" demesi üzerine Hz. Ömer (r.a.) bu ikaz karşısında hemen geri çekilir, özür diler ve bir daha böyle bir şeye tevessül etmedi. İslamda insanların gizli hallerini araştırmak yasaklanmıştır. Devlet veya topluma zarar vermek için casusluk gibi faaliyetler bu bahsin haricindedir.

Su-i zana sebebiyet veren veya bir yanlışa meydan vermemek için şüpheli hareketler de bulunmamak gerekir. Konumuzla ilgili Hz. Ömer'in (r.a.) oğlu Hz. Abdullah'ın da (r,a,) son enteresan yaşadığı bir olay var. Hz Abdullah (r.a.) Halife yani devlet Başkanı olan Hz. Ömer'in (r.a,) oğlu ve sahabeler içinde yedi büyük Abdullah'tan biri ve aynı zamanda çok alim bir zat olduğundan ona karşı toplum içinde son derece olumlu ve farklı bir bakış açısı vardı.

Bir gün Hz. Abdullah (r.a.) çarşı içinde çok küçük bir alış veriş için çarşıyı nerede ise ayağa kaldırır ve büyük bir münakaşa meydana gelir. Onu gören bir sahabe Hz. Abdullah'ın ne kadar cimri olduğunu zanneder ve böyle küçük bir alış verişten dolayı olan tavrını hayretle seyreder. Ancak sahabe hikmetli davranarak hemen karar vermez ve Abdullah'ın (r.a.) halini anlamak için peşine düşer. O sahabe bakar ki, Hz. Abdullah (r.a.) evine gireceği sırada bir adamı kapıda görür ve bir parça onun yanında durup eğlendikten sonra evine girer. Bu durumu gören o sahabe o adamın yanına gider ve derki: Hz. Abdullah senin yanında durdu ne yaptı. Adam cevap verir: bana bir altın verdi.

Sahabe hayretler içinde kalır, bu ne biçim bir iş diyerek tekrar beklemeye başlar. Hz. Abdullah (r.a.) bir müddet sonra evinin öteki kapısından çıkar ve yine bir adamın yanında durur. Onun yanında da bir müddet eğlendikten sonra yoluna devam eder. O sahabe gider ve öteki adama sorar: Hz. Abdullah (r.a.) senin yanında durdu ne yaptı? O da kendisine bir altın verdiğini söyler. Sahabenin hayreti daha da artar. Eğer Hz. Abdullah cömert ise o çarşıdaki vaziyet neydi, eğer cimri olsaydı hiç kimse görmeden her bir adama birer altını nasıl verdi diye düşünür, amma yine karar vermez ve olayın hikmetini anlamaya çalışır. Çünkü sahabeler ehli hak olduklarından doğruyu bulmak üzere adil davranırlar. O Sahabe bu sefer gider Hz. Abdullah'a (r.a.) der ki: Sen çarşıda böyle yaptın, evinin yanında böyle yaptın, bunun hikmeti nedir?

Hz. Abdullah (r.a.) cevap verir: "Birinci vaziyet aklın kemalinden ve alış verişin emniyetindendir. İkinci vaziyet ruhun kemalinden ve kalbin şefkatindendir. Ne o hısettir (cimriliktir) nede bu israftır der ve hayırda israf olmadığını vurgular." Eğer o sahabe ilk gördüğü olay karşısında karar verseydi, Hz: Abdullah'ın (r.a.) hikmetli hareketini anlamayacak ve su-i zanda bulunarak günaha girmiş olacaktı. Allah (c,c.) Hücurat Suresinin 12'nci ayetinde : "Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır, birbirinizin kusurunu araştırmayın, biriniz diğerini arkadan çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? O halde Allahtan korkun Allah (c.c.) tövbeyi çok kabul edendir. Çok esirgeyicidir."

Müslümanların şahsi hayatlarını araştırmamak için bu hususta hadisi şeriflerde vardır. Allah'ın haram ve yasak ettiği sahaya pervasızca girenler büyük bir vebal yüklenmektedirler. Aklın ve hakkın altüst olduğu, hissin ön plana çıktığı zaman düşmanımız olan şeytan nefisle ittifak eder ve bizleri can evinden vurmaya çalışır. Şeytana karşı güçlü olmayanlar onun tuzağına düşer. Helal ile haram dairesini birbirine karıştıranlar, tehlikeli bir sahaya girmişlerdir. Ayetin bu hükmü bir emirdir.

Günümüzde gelişen teknik sayesinde bazıları hakkında uydurma şeyler yapmak mümkün olduğuna göre, mümin ferasetiyle bunu fark etmeli ve kesin bir delil gibi hemen kabul etmemelidir. Bu tür işlere şüphe ile yaklaşmak gerekir. Böyle bir iftira ve günahı işleyenlerin hesabı Allah'a kalmıştır Teknik aletleri kullanarak insanların hayatlarını karartmak isteyenleri yakalamak çok zordur. Çünkü kendileri bir yere girip hırsızlık yapmamışlardır. Uzakta durup bazı teknik aletlerle bu işler yapılmaktadır. Hadiste, "Bir fasık size bir haber getirdiği zaman onu araştırınız" buyrulmaktadır. Asrımızda yalan ve hilelere karşı dikkatli olmayan bazı Müslümanların ihtilafa düşmeleri ve birbirlerini paralamaları sebebiyle yaşadığımız zillet, kaybettiğimiz ülkeler ve değerleri bir daha geri kazanabilir miyiz?

Evet, hakperest olmak müminin vasıflarındandır. Allah (cc) bütün hayatımızı kameralara alıyor, ne yaptığımızı ve kalbimizden geçen her şeyi biliyor. Buna rağmen ahret aleminde kulum gel ifadeni ver diyor. Eğer ifademiz alınmamış olsaydı, Allah'ım ifademi almadan benim hakkımda karar verdin deme yolu açık olacaktı. Ne acı gerçektir ki, Allah (c.c.) ifademizi alırken, bazı kullar birbirini dinlemeden ve anlamadan karar veriyorlar.

Allahın (c.c.) ve onun gönderdiği Peygamberin (a.s.m.) emirlerini bir kenara bırakmak ve tersini yapmak insanın batılda bile ne kadar cesur olduğunu ortaya koyuyor. Kainatı içinde barındıran insan, kainat kitabını ve onu yoktan var edip hayatı ihya edenin emirlerini bir kenara bırakırsa, elbette sözün bittiği yerdir. Ey Rabbim! Bu asrın dehşetli fitnesinden halimizi sana bildiriyor, dergahı izzetine sığınıyorum. Bir tek açık kapı var ki oda senin kapındır, diğer kapıların tümü kapalıdır. Senin kapından başka sığınacak hiçbir kapı yoktur.

Allahın yasak ettiği sahaya pervasızca girenler büyük bir vebal yüklenmektedirler. Hakkın altüst olduğu zaman düşmanımız olan şeytan nefisle ittifak eder ve bizleri can evinden vurmaya çalışır.

Ey Rabbim! Bu asrın dehşetli fitnesinden halimizi sana bildiriyor, dergahı izzetine sığınıyorum. Bir tek açık kapı var ki oda senin kapındır, diğer kapıların tümü kapalıdır.