Suda Fahrettin'i mi gördün!

Yörünge Dergisi, yıllar sonra yeniden yayın hayatına dönmüştü. Yeni Yörünge, 4. Sayısının tamamını neredeyse Kudüs konusuna ayırdı. Arap dünyasının fotoğrafı çekilirken, Türkiye'nin dış politikasına da ışık tutuldu.

SÜLEYMAN KARAKULLUK

YÖRÜNGE Dergisi'nin 4. Sayısı çıktıu2026 Dergi, bu sayısında Kudüs konusuna ağırlık verdi. Sahasında saygın isimlerin kale aldığı yazılarda, Arap dünyasının fotoğrafı çekilirken, hiç ummadığınız tahlillerle karşılaşıyorsunuz. Ayrıca Türkiye'nin dış politikasına da ışık tutan Yörünge yazarları, "Evanjelist Kalkışma"ya dikkat çekiyor.

Yazı İşleri Müdürü Adil Gülmez, Editör'den yazısında "Suda Fahrettin'i mi gördü?" başlığı altında şu değerlendirmeyi yapıyor: "Bedeviler aniden ürken develere 'Ne o, suda Fahrettin'i mi gördün?' derlermiş. Bugünlerde Siyonist-Evanjelik ideallerin peşinden giden devletlerin politikaları, bedevi devesinin haline ne kadar da benziyor.

BM oylamasından çıkan neticeyi Filistinli Araplar "bu Kudüs'ün zaferidir" diye nitelendirirken bölgede Türkiye'ye karşı kurulan her türlü kumpasın arkasındaki isimlerin bedevi devesinin ürkmesine benzer tavırlarla ceddimize ta'n etmeleri; olsa olsa suçluluk psikolojisinden kaynaklanan aşağılık kompleksinin tezahüründen başka bir şey olmasa gerektir. Dedelerimiz mukaddes beldelerden çekileli bir asrı aşan bir zaman geçmiş olmasına rağmen bedevi ürken devesinin dizginlerine hala hakim olamadı ki çöl serabında bile Medine Müdafii Fahrettin Paşayı görüyor.

Yer Gök İntifada

Mustafa Özcan'ın "Kudüs'te Çare: Yer Gök İntifada" başlıklı yazısı, derinliği hayli fazla olan bir bilgi küpü adeta. Özcan, şöyle diyor: Trump bu yanlış kararıyla birlikte uyuyan devi uyandırmıştır. Arapların deyimiyle 'rubbe darretin nafia', nice zararlı gibi görünen şey vardır ki faydalıdır. Kudüs'e yönelmek pusulayı doğrultmaktır. Kudüs ümmetin aynası, çekim merkezi, mıknatısıdır. Gitmesek de görmesek de bir köy var uzakta ve o köy bizim köyümüzdür."

İsrail Bedelini ödemeli

Yahudi Siyaset Bilimci Prof. Dr. Norman Finkelstein'ın Yörünge'ye verdiği mülakat hayi enteresan konulara temas ediyor. "İsrail Yaptıklarının Bedelini Ödemeli..." diyen Finkelstein, "Dış bir güç olmadan İsrail'i yaptıklarından vazgeçirebilecek hiçbir şey yok. Neden vazgeçsinler ki? Çünkü hiç bir bedel ödemiyorlar. Haydut sürüsü gibi her gün yeni bir trajedi yaratıyorlar. Geçenlerde bacakları olmayan Filistinli bir direnişçiyi kafasından vurarak öldürdüler. Hergün başka bir dehşet."

Evet, bir Yahudi'nin ağzından bu cümleleri duymak bana bir hayli ilginç geldi doğrusu.

Rusya ve Mustafa Kemal

Derginin Genel Yayın Yönetmeni Abdülkadir Özkan'ın "Erdoğan'ın Rusya Kartı ve Mustafa Kemal" başlıklı yazısı, Türkiye dış politikasının tahlilini yapıyor: "Türkiye, tam bağımsızlık hedefiyle 1921'lerde olduğu gibi, bugün yeniden egemen dünyanın baskılarına meydan okuyarak ayakta kalmaya çalışıyor. Bugünü inşa ederken dünden ders almak, yerleşik siyaset pratiğimizde pek de alışılageldik bir davranış biçimi olmasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın masaya koyduğu Rusya kartı, Mustafa Kemal örneğinde olduğu gibi dengeleri değiştirebilecek bir hamleye dönüşebilir."

Tarihin Kalbi Kudüs

Halil Erdoğan, "Tarihin Kalbi Kudüs" başlıklı yazısında, Kudüs sorununa çözüm öneriyor: "Gerçekten kalıcı bir barış için bu gün bu şartlarda Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerin birlikte yaşayacakları ve bu birlikteliği sağlayacak bir idare anlayışı dışında bir çözüm bulmak mümkün olmadığı gibi bunun dışında bir arayış şehrin siyasi, dini, coğrafi ve demografik arka planına da uymayacaktır."

Ve Zarrab davası

"Avukat Cüneyt Toraman'ın Zarrab davasına dair makalesi ise tam anlamıyla bir hukuk dersi niteliğinde: "Bir davadan söz ettiğimize göre, üzerinde durulması gereken ilk husus, devletin "yargı yetkisi"dir. Yargı yetkisi, hukuk veya ceza bütün davaların ön koşuludur. Bir mahkemenin yargı yetkisi yoksa yargılama da yapamaz. Ceza hukuku devletlere, iki konuda yargılama yetkisi vermektedir. Bunlardan birincisi mülkilik, diğeri tabiiyettir. Mülkilik ilkesine göre, kural olarak, her devlet kendi ülkesinde (karada, denizde/kara sularında, hava sahasında) işlenen suçlarda yargılama yapabilir. Tabiiyet (uyrukluk/vatandaşlık) ilkesine göre her devlet, vatandaşlık bağı ile kendisine bağlı olan kişileri yargılama yetkisine sahiptir. Bu iki temel kural, devletlerin egemenlik hakkının ve eşitlik ilkesinin gereği olarak kabul edilmiş ilkelerdir. Amerika'daki davanın iddianamesinde, Amerika topraklarında işlenen bir suç iddiası söz konusu değildir."