Ş\u00fbra'yı değil, eğitim felsefesini tartışmak istiyorum

İbrahim Balcı

Eğitimin eğiticiliği öğreticiliği yanında bir de kıyıcılığını tartışmamız gerekiyor. Bu kıyıcılık gençliğimizin ömrünü heba ediyor. Eğitimle ilgili yapılan her yeni çalışma, gençlerimizin hayatını biraz daha öteliyor.

Bugüne kadar eğitimin hep milliliğini tartıştık. Oysa eğitim, gencimizin hayatının yarısını alıyor. Anaokulunu dahil etmeden toplayalım: Yaş yedi, dört yıl ilkokul, yaş onbir. Dört yıl ortaokul, yaş etti onbeş. Dört yıl lise, yaş ondokuz. Hazırlıkla beraber beş yılda üniversite, etti yirmidört. Üniversite hazırlık, oradaki fireler iki üç yıl, yaş oldu yirmiyedi. Bu gencin iş bulması ev kurması yaşının otuzu geçmesi demek. Şimdi bu delikanlı genç delikanlımıdır, bu kız genç kızmıdır?

Gençlere yazık, anne babalara yazık, doğacak yeni nesile yazık. Onüç, ondört, onbeş yıllık eğitim sürecinde, eğitim ve öğretim donanımının toplam kalitesi nedir ? Peşpeşe sorular...

Erol Güngör'ü (1938-1983) rahmetle anıyorum. Tecrübi Psikoloji başkanı olarak sadece sertifika evrakımı imzalatabilmiştim. Daha sonra Selçuk Üniversitesi rektörü olmuştu. Bugün bile önemini yitirmeyen eserlere imza atmıştır. Dost meclisinde bulunanlardan eğitimle ilgili görüşünü dinlemiştim. Güngör, "Çocuklarımız beş yıllık ilkokulda heba oluyor. bana kalsa bu beş yıllık eğitimi altı ayda verebilirim" diyordu.

Bu sözün edildiği tarih yetmişli yılların sonu. Doğru mu, bana göre elhak doğru. O gün okuma-yazma bilmeden okula başlayan çocuğun karşısında, bugün televizyon ve bilgisayarla henüz daha üç-dört yaşında tanışan bir nesil var. Yani bunlar neredeyse ana karnında üniversite okuyup geliyorlar. Siz ise dört yıl ıvır zıvır şeylerle onu meşgul etmeye, hatta verimsizleştirmeye çalışıyorsunuz. Ortaokul hakeza. Lise bittiğinde; iş bilmez, laf anlamaz, okuduğunu ne kadar anladığı belli olmayan, anne babanın sürekli para yetiştirmeye ve lüksüne yetişmeye çalıştığı haytalar yetiştiriyoruz. Üniversiteye kapağı attıklarında, dört yıl daha işsizlik sorununu dondurmuş, ebevey gözünden uzaklaşmış, gönül eğlendirip harvurup harman savuran bir güruh oluşturuyoruz. İstisnalar oluyor, hep olacak.

O halde 20. yüzyılın ikinci yarısında okulsuz toplumu savunan (İvan İliç) görüş hergün biraz daha haklı çıkıyor!

21. yüzyılda ise ev okulunu tartışıyoruz. Peki ömrünün yarısı sınıflarda geçen bu gençliğin hali ne haldir? Okuma-anlama toplama-çıkarma için ilkokul bir yıl, bunu detaylandırmak için ortaokul bir yıl, liseler iki yıl, meslek liseleri üç yıl oplabilir. Düz liseler ve meslek liseleri, her sınıf sene başında staj uygulamalı. Bir gencin evin araç gereçlerini kullanabilmesi, geliştirebilmesi, anne, baba, kardeş, komşu ve akraba ilişkileri uygulamalı. Çevre eğitimi uygulamalı. Şehrin doğası, dokusu, mimarisi, tarihi, insanı, edebi-adabı uygulamalı.

İlkokul bir yıl, yaş sekiz. Ortaokul bir yıl, yaş dokuz. Lise iki yıl yaş onbir. Üniversite dört veya beş yıl. Ama öyle aylak aylak dolaşıp, baba parası yemek yok! Sosyal bilimler de dahil olmak üzere birinci sınıftan itibaren her yıl birinci dönem sahada gözlem ve staj. Üniversite bittiğinde yaş onaltı-onyedi bilemedin onsekizdir. Hayali bile güzel.

Siyasetçiler, eğitimciler, sosyal bilimciler!!! Gelin, bu konuda düşünelim, laf değil icraat üretelim. Gençler, anne babaları ve gelecek çocukları heba olmasın. Gençliğimize ve ülkemize gelin bir iylik yapalım.