Aristokrasi, gücün belli bir sınıfın, zümrenin, kesimin, elitin elinde olması anlamına gelen bir yönetim biçimidir.
Genelde Türk sporu, özelde Türk futbolu tam olarak bir aristokrasi modeliyle yönetilir. Hele bazı alanlarda aristokrasiye, monarşi de eklenir ve toplumu etkileme kapasitesi olan sportif aygıtlar belli zümrelerin elinden hiç çıkmaz…
Konunun en kolay anlaşılacağı spor dalı futbol ve üç büyükler gerçeğidir.
Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, futbol başta olmak üzere tüm spor dallarında lokomotif görevi gören, toplumsal tabanı çok geniş spor kulüpleridir.
Bu kulüplerin yapısına baktığımızda dernek kanunuyla yönetilen, kulübe üye olmak için bir çeşit kast sistemi olan referans yöntemini kullanan, yönetici olabilmek içinse kesinlikle aristokrat zümrelere ait kriterlere sahip olunması gereken bir model işlemektedir.
Milyonlarca taraftarından kulübe sağmal inek olması talep edilir ama yönetmeye gelince binleri bile geçmeyen kişiler arasında güç dolaşımda kalır.
Demokrasinin en az işlediği bir arenadır spor kulüpleri.
Sayısı ve sınıfı belli yöneticiler, yine aynı sınıftan menajerler arasında çevrilen oyunun geldiği nokta, kulüplerin maddî olarak tükenişi, Avrupa arenasında iflasıdır.
İki yıl önce Bankalar Birliği ve kulüpler arasında imzalanan anlaşmalarla batmanın eşiğinde dolaşan kulüpler bir nebze ölümü ötelemiş oldular.
Türkiye bütün alanlarda şahlanırken, spordaki gerilemenin ve iflasın sebebi nedir?
Elbet, eski ve köhnemiş Türkiye’nin mirası olan spor yönetim aristokrasisidir.
Her biri iş adamı olan ve büyük bütçeli şirketleri yöneten kişiler, konu spor kulübü olunca birden müflis tüccara mı dönüşüyorlar?
Elbette ki hayır…
Sürekli başarıyı isteyen taraftar kitlelerinin körüklenen iştahı en büyük itici güç…
Bu güçten yararlanan yönetici aristokrasi, futboldaki büyük ekonomik kaynakları dilediği gibi kullanmakta, yönetici-menajer ortaklığıyla paralar hovardaca harcanarak kulüplerin kasasından çıkıp birilerinin cebine girmektedir.
Bu gidişata dur demek için futbolun kalbinden gelmiş bir isim, MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı yasa teklifi hazırladı.
Eski millî futbolcu, dört büyüklerde de oynamış bir isim olarak Saffet Sancaklı mevzuya bam telinden dalmış ve İskender’in kılıcını düğümün ortasına vurmuştur.
Gençlik ve Spor Bakanlığının da desteklediği bu yasa tasarısı, mevcut durumu kökünden sarsıyor.
Kulüpler bu sakat sisteme neden olan dernek statüsüyle yönetilmeyecekler. Kulüplerin kurulması ve denetimi Gençlik ve Spor Bakanlığı’na geçecek.
Diğer konular da önemli ama sistemi yürüten ana kolon burası.
Çok büyük bütçelerle yönetilen kulüpler dernek muamelesi görüyor, adam istediği gibi parayı harcıyor ve zaten kendisi gibi olan aristokratlardan oluşmuş dernek üyeleri tarafından mâlî olarak ibraz edilince sorumluluk bitiyor.
Bu durumda da yapılan, yapanın yanına kar kalıyor, borçlar büyüyor ve sürekli siyasilerin kapısı çalınıyor. Vergi affı ve benzeri yöntemlerle borçlarının yapılandırılmasını isteyen kulüpler, milletin sırtına yük oluyor.
Yeni yasada yönetici, kendi dönemindeki gelir kadar harcayabilecek. Yani yaptığı harcamalardan sorumlu olacak.
Hapis ve para da dahil olmak üzere büyük cezalar öngörülüyor.
Elbette sporu yöneten aristokrat sınıfı kendi kontrollerindeki medya organlarında hemen karşı atağa geçtiler.
En büyük argümanları, kulüpler yönetici bulamaz yalanına sarılmaktı.
Siz hele sporun üstünden bir kalkın, bu ülkede ne cevherler var sizden daha iyi yönetecek, göreceksiniz…
Her gün onlarcası yapılan spor programlarında zavallı hakemler lime lime edilirken, iflası üreten bu köhne sisteme neşter vurmaya hatırlanan bu yasa tasarısının etraflıca konuşulduğunu gördünüz mü?
Göremezsiniz, göstermek istemezler, tartışmazlar ve tartıştırmazlar…
Spor medyası da bu köhne düzenin bir uzantısıdır ve tüm futbolu hakemler üzerinden okuyarak sahte bir ilüzyona hizmet etmektedir.
Bu kanun tasarısı TBMM’den geçerse Saffet Sancaklı adını tarihe altın harflerle yazdırmış olacaktır.
Türk sporuna en büyük iyiliği yapmış, bir milletvekilinin ülkesine ve milletine hizmetin en şahane örneği olacaktır.
Herkes biliyor ki, sporu yöneten aristokrasi, genel olarak CHP eğilimli, kapitalist, eski Türkiye’nin büyüttüğü kişilerdir.
Muhtemelen ellerinde kalan son ve önemli kaledir futbol kulüpleri.
Eğer kanun böyle çıkarsa, köhnemiş zihniyet spor kulüplerinden sökülüp atılacak ve güzel ülkem genel olarak sporda, özel olarak da futbolda dünyanın en önemli markalarından birisi haline gelecektir.
Türk gencinde yetenek, Türk devletinde destek ve altyapı vardır, yeter ki bu köhne aristokrasi gölge etmesin!