Bizi geri bırakan bir hastalık olarak yalan, ne yazık ki siyasetçilerin propagandası vasıtasıyla bu kavram toplumsallaşmıştır..
Günümüzdeki siyaset yalan ve hile üzerinde yoğunlaştığından, bazıları bu durumu normal telakki ediyor. Siyasi başarının gerçekleşmesi için yalan söylemeyi adeta bu başarının bir parçası ve gereği olarak kabul edenlerin sayısı hayli fazladır.
Çünkü siyaset bir çok insanda kemikleşen bir tarafgirlik haline geliyor.
Siyasetin bu gaddar yüzüyle amel edenlerin aklı müşevveş, lisanları da geveze olabilir.
Mevcut siyaset aleminde çoğunlukla doğru ile eğri, hak ile batıl birbirine karışmış, karşı tarafın iyiliklerini inkar, kendi tarafının yanlışlarını kabul edenler İslam'ın emrettiği doğruluk ilkesine tamamen ters düşmektedirler. Bu büyük afet bir çok insanın helak olmasına yol açıyor.
Siyaset aleminde sanki İlahi imtihan yokmuş gibi pervasızca davrananlar var.
İslam'ın emrettiği altın mesabesinde olan doğruluk üzerine kurulması emredilen yalansız hayat kuralları rafa kalkmış oluyor.
Dini mübin-i İslam insanlara genel olarak şöyle bir mesaj veriyor. "Ey insanlar evvela günah işlemeyin, sonra sevap işleyin" Çünkü İslam dini bütün günahlara kapalı olan bir dindir.
Hz. Peygamber ise bir hadisi şeriflerinde (a.s.m.) haramda şifa yoktur buyuruyor. Şifa yalnız tıp alemine mahsus bir kavram değildir. Hayatın bütünü bu mesajın içindedir.
Çünkü işlenen her haram insanı doğruluktan uzaklaştırır. Her bir günah için de küfre giden yollar vardır.
Küfür ise, Allaha karşı bir iftira ve yalancılıktır.Yalan bir lafz-kafirdir,uzak durmak lazım.Yerine İslam toplumların ukde-i hayatiyesi olan sıdk ve doğruluğ ıkame etmek şarttır.
Siyasetçilerin gerekçeleri ne olursa olsun oylarını çoğaltmak amacıyla batıl yollara sapması affedilmez ve büyük bir sapkınlıktır
Siyasetin en büyük felaketi, bu yolla İslam'a vurulan darbelerdir.
Bediüzzaman Said-i Nursinin " Euzubillhi mine şeytani recim ve siyasete" diyerek feryat etmesi yalancı olan siyasetçilere karşıdır.
Yirminci asırda hak ile batıl, doğru ile eğri, helal ile haram aynı dükkan da satılabiliyor.
Bizi yoktan var eden ve bulutları rüzgara bindirip gezdirerek damla damla yağmur ve karı yağdıran ve yeryüzünü bir sofra-i nimet yaparak her çeşit ihtiyacımızı karşılayan, akla istikamet, gönüllere huzuru yerleştirmek için İslam nimetiyle bizleri nimetlendiren Allahın emir ve yasaklarını bir kenara bırakıp, zalim, vahşi gaddar ve düzenbazların peşinde koşmak kar-ı akıl değildir.
Elbette istikamet dairesinde hareket eden siyasetçiler de her zaman vardır ve olacaktır.
Bir partinin icraatı tamamen doğru, veya yanlış da olamaz.
Bir şeyi vasfederken olduğu gibi vasfetmek hakperestliktir.
Yanlış tedavi hastalığı arttırır.
Hiç kimse ne yapsam doğru yapıyorum, karşı taraf ise ne yapsa kötü yapar deme hakkına sahip değildir. Doğruları tebrik etmek, yanlışları izah etmek hizmete vesile olur.
Ayrı parti kurmak ayrılık olmamalı. Ülkenin menfaati söz konusu olunca iktidar ve muhalefet adeta yarışmalı.
Mesela günümüzde iktidar partisi yol, havalimanları,, köprü, sağlık, çatışmayı durdurarak barışı ön plana çıkarması Kürtçe dili ile ilgili iyileştirmeler ve daha bir çok alanlar da başarılı ise muhalefet bundan memnun olmalı ve iktidarı tebrik etmeli ve hatta gerektiğinde bütün gücüyle yardımcı olmalıdır. Yapılan her şeyi yanlış veya hiçbir şey yapmadınız demek doğrunun üzerini örtmektir. Eksik olan hizmetlerin ise tamamlanmasını talep etmektir.
Katıldığım bir televizyon programında bazı ülkelerden vizelerin kalktığı gündeme gelmişti. Acizane İslam ülkeleri arasında pasaportunda kalkmasını ve nüfus cüzdanı ile seyahat edilmesini söylemiştim. Bu gün nasıl Kuzey Kıbrıs'a nüfus cüzdanı ile gidiyorsak, İslam alemine de öyle gitmeliyiz
Siyaset halka yansıdığından, siyasetçilerin kullandıkları dil çok önemlidir.
Partiler iç muhasebeyi gerçek manada yapabilseler, bu kadar hata meydana gelmez kanaatindeyim.
Aslında siyaset en bilgili, en ahlaklı ve en faziletli insanların yapacağı bir hizmet alanıdır.
Ülkenin can damarı olan bir iki hususu arz etmek istiyorum.
Malumunuz geçmişten bünyeyi saran sari bir hastalık gibi olan menfi milliyetçilik , bu ülkenin Türk kesimine bile tam olarak hitap edemiyor ve kısır bir döngü içinde kıvranıp duruyor.
Devlet, bayrak, eğitim her şey Türklük üzerinde müesses olduğu halde Türk milliyetçiliği yapmak, başkalarını tahrikten başka ne işe yarar.
Kürt milliyetçilerinin de yaptığı siyaset bu ülkenin tamamına hitap etmiyor.
Kürdistanda molla yetiştiren medreseler de acaba Kürtçe eğitim yapılmasaydı yüzyıllar boyunca Kürtler dillerini ve milliyetlerini muhafaza edebilirlermiy di..
Kürtlerin gasp edilmiş haklarını savunanların büyük bir kısmı Müslüman dindarları suçlamak yerine, başta İslam alemini parça parça eden, Arapları, Türkleri bir ve Kürtleri de birbirinden ayıran İngiliz'i lain ve sonradan da mevcut rejimi kuranların yaptıklarını anlatmaları lazım.
Hak ararken haksızlık yapmamak gerekir.
İngilizlerle anlaşıp bu sistemi kuranlar, bilhassa Müslümanların akidesini bozmak için devletin bütün gücünü en şiddetli bir şekilde kullanıp bu sahada bazı başarıları elde ettiler.
Cumhuriyetten bu yana yalnız Kürtler zülüm görmedi. Bir çokları ve hatta her kesim bu zulümden nasibini aldı. Bir şapka meselesinden dolayı Atıf Hoca ve onun gibi binlerce insan idam edildi.
Saidi Nurs'inin kitapları hakkında bine yakın dava açıldı ve bir çok Müslüman idamla yargılanmak üzere mahkemelere sevk edildi. Çünkü laiklik perdesi altında sahte ve yapma bir din üretilmiş ve bu yalancı dine insanların iman etmesi isteniliyordu. Tarih boyunca söylenmiş en büyük bir yalana insanlar davet ediliyordu.
Bu yalancı dinin mensupları şimdi Allaha hesap veriyorlar. Çünkü Allah bütün sahte ilahları öldürmüş ve öldürecektir.
Tarihin en karanlık sayfalarında yer alan Nemrut, Firavun, Ebucehil ve onların izinde gidenlerin yaptıkları, Allahın dinine karşı, sahte bir dine insanları davet etmeleridir.
Biri hadis_i Şerifte; küfre rıza küfür, zulme rıza zulümdür denilmektedir.
İnsan olarak dünyaya bir defa geldim,ve bir daha gelmeyeceğim, kabir ise ağzını açmış bekliyor. Şu kısacık hayatta şeytana arkadaş olmak istemem.
Doğru bir tanedir. Yüz elli milyon Km. öteden güneşin ışığını gözümün hücrelerine göre gönderen, doğru yapmıştır. Bütün sünnetullah doğrudur. Gerisi yalan ve iftiradır. Allaha iftira edenlerden de uzak durmak gerek.
Mevcut beşeri sistemden bu millet çok zarar gördü. Bir başka beşeri sistemin tuzağına bir daha asla düşmek istemem..
Abdulkadir İkbal