HABER: ÖZLEM DOĞAN
Arap Baharı isyanlarından etkilenen Libya’da Kaddafi iktidarının son bulmasıyla birlikte beklenen huzur ve refah yerini Libya da kaosa, çatışma ve belirsizliğe bıraktı. BM destekli Trablus hükümetinin karşısında yer alan darbeci General Hafter’in bulunduğu sahada çatışmalar hâlâ sürüyor. Birçok küresel ve bölgesel aktör Libya’ya müdahil olarak ülke üzerindeki çeşitli amaç ve planları doğrultusunda vesayet savaşı yürütüyor. BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ne destek veren Türkiye ise Libya'da sorunların müzakere yoluyla çözülmesi, istikrarın sağlanması ve daha fazla kan dökülmemesi için yapıcı bir rol üstlendi. Libya Türkiye eksenindeki son gelişmeleri Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Vişne Korkmaz, 29 Mayıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Michelangelo Guida ve İbn Haldun Üniversitesi’nden Leonard Faytre Milat’a değerlendirdi.
Hafter’i caydıran Türkiye’nin bölgedeki varlığı
Hafter’i Trablus’a saldırıdan caydırmak için TSK’nın Libya’ya gönderilmeye başlanmasındaki amacın çatışma değil, caydırma olduğunu ifade eden Prof. Dr. Vişne Korkmaz, “Ateşkes olsun ya da olmasın, sahada bilfiil Libya’nın Hafter’e verilmesinin caydırıcılığının garantisi Türkiye’nin silahlı unsurlarının Libya’da bulunmasıdır. Amaç çatışma değil caydırmaktır. Bu da Türkiye’nin gücü ve kararlılığı üzerinden gerçekleşiyor. Hafter’in şimdilik masadan ayrılması taktik de olabilir, arkasındaki cesaretlendirici güçleri organize edip bir saldırı konusunda Türkiye’nin caydırıcılığını da sınayabilir. Bu tür sınamaları ABD Suriye üzerinden denedi ama başarılı olamadı” dedi.
East-Med projesi tamamen biter
Sahanın risklerle birlikte belirli fırsatları da beraberinde getirdiğini vurgulayan Korkmaz, “Tüm bölge ülkeleri için Türkiye’nin imzalamış olduğu deniz yetki alanları sınırlandırılması mutabakatının bir model olarak benimsenme olasılığı söz konusu. Tabi bunun öncelikle alanda varlığının gerçekleşmesi gerek. Bu da Trablus hükümetinin hayatta kalmasına bağlı. Türkiye bu anlamda Serrac hükümetine desteğini devam ettirecektir. Bu anlaşmanın yaşaması demek, daha önce de sahada defalarca ölmüş olan East-Med projesinin tamamen ölmesi demektir. Böylece bölgedeki aktörler kendileri açısından daha kârlı olan Türkiye’nin sunmuş olduğu modele yönelebilir. Bölgedeki tansiyon artarken başka bir diyalog mekanizması bölge aktörleri arasında oluşabilir. Bu da başka bir fırsat. Türkiye’nin açmış olduğu diplomasi, aslında caydırıcılık üzerinden bu tür bir diyaloğun başlatılması yönünde gelişebilir” diye konuştu.
Türkiye’nin hamlesi Hafter’i durdurdu
Libya için Türkiye’nin varlığının büyük bir etki yarattığını kaydeden Prof. Dr. Michelangelo Guida, “Son haftalara kadar taraflar arasında bir denge yoktu. Askeri gücü olan Hafter yavaş da olsa Trablus’a doğru ilerliyordu. Türkiye’nin hamlesi bu durumu bozdu, Serrac’ı güçlendirerek diplomatik çözüme doğru bir yol açtı. Taraflar üzerinde bir baskı kuramayan ya da bu aşamada kurmak istemeyen Avrupalı aktörler bu noktada zayıf kaldılar. Rusya burada büyük bir rol oynayabilir ama politikası şu an net olarak kestirilemiyor. Hafter hâlâ sahada güçlü olduğunu düşünüyor. Onu destekleyen ülkeler de benzer görüşe sahip olabilirler. En azından Berlin konferansına kadar denge değişecek mi, Hafter’e bir baskı yapılacak mı bunu görmek istiyorlar. Muhtemelen şu an bekleme aşamasındalar. Serrac meşru olduğu için güçlüyken Hafter de askeri açıdan güçlü” ifadelerini kullandı.
Türkiye dengeyi kurarsa Hafter mecbur kalır
Libya’da dinamiklerin ve ittifakların sürekli değiştiğinin altını çizen Leonard Faytre şöyle konuştu: “Darbeci Hafter sahada kendisinin güçlü olduğunu düşündüğü için Serrac’a neden taviz vermesi gerektiğini sorguluyor. Burada önemli olan Türkiye’nin Libya’daki operasyonuyla bu güç dengesini değiştirip yeni bir denge kurabileceği konusu. Türkiye oraya gönderdiği askerlerle Serrac hükümetine bir güç sağlayabilirse yeni bir denge tesis etmiş olacak. İşte o zaman Hafter mutabakata da konferansa da katılmaya mecbur kalacak.”